Gerek Musavilik ve gerekse İslamiyet , yer üstünde ve yer altında yaşayan canlıların suretlerini yapmayı yasaklamıştır. Bu nedenle hem Musaviler ve hem de Müslümanlar san'at denilen resim ve heykel yapımında yakın tarihimize kadar hemen hemen hiç bir etkinlik gösterememişlerdir.
Batıda rönasans-reform gibi toplumsal ve kültürel hareketler başladığı zaman, Osmanlı, bu hareketlerden etkilenmemek için toplum üzerinde özellikle din unsurunu kullanarak bir şekilde baskı oluşturmuş, yenilik hareketlerinden toplumu uzak tutmuştur.
Batı, yenilikçi bu hareketlerin yanı sıra ulusalcılık,özgürlük, kardeşlik ve barış kavramlarını gündeme taşımış, insanlar ortaçağın karanlık ve vahşi engizisyonlarından kurtulmak adına ayaklanmışlar, devrimler gerçekleştirerek ulusallık kavramının yanı sıra birey-fert olmanın erdemini de yakalamışlardır.
Batı, tüm bu yenilik hareketleri ve bunu takibeden sanayileşme devrimleri ile kendisini yenilerken, Osmanlı'da saray entrikaları, taht için kardeş katliamları, bila sebep vezirlerin kellelerinin bir biri ardı sıra kesilmesi, haremlerde sapık ilişkiler , özellikle akli melekeleri yerinde olmayan padişahların aciziyeti Osmanlı'nın kaçınılmaz sonunu getirmiştir.
Esas meselelerden biri de matbaanın icadıdır. Denilebilir ki, matbaanın icadı, aydınlanmaya giden yolun ilk merdivenlerinden biridir. Ne var ki, gelişmenin karşısında, halkını sadece kendisinin kulu olarak gören Osmanlı padişahları, özellikle din tacirlerinin ve karanlık ideolojilerin sahibi yobaz yandaşlarının da katkıları ile kullarının aydınlanmasını engellemek için madbaa denilen bu icadı, 200 yıl gibi uzun bir süre sonra ancak ülkemize girmesine izin vermişlerdir.
Ulu önder büyük kurtarıcı Mustafa Kemal ATATÜRK'ün Cumhuriyetimizi kurmasına kadar ülkemizde, denilebilir ki doğru dürüst yapılmış hiç bir heykel yoktur. Büyük kurtarıcı ülkemizin çağdaş ve muassır medeniyetler seviyesine ulaşmasının en önemli faktörlerinden birinin de san'at olduğunu, bu konuda da çalışmalar yapılması gerektiği mesajını vermesinden sonra, Türk insanı da bu konuda ki çalışmaları ile mükemmel denilebilecek eserler yaratmış, yüz yıllar sonra başlasa da çağdaşlarını yakalamayı başarmıştır.
Değerli katılımcılar, bu konudaki fikrimi daha önceki yazılarımda kısaca belirtmiştim.Böyle bir yazıyı yazmayı da hiç istemezdim. Aslında yazım doğrudan konu başlığı ile ilgili görülmeyebilir de. Ama, "Güzel San'atlar"ın dalı olan bir heykel üzerinde yapılan spekülasyonlardan duyduğum rahatsızlık nedeni ile konuyu biraz açarak az da olsa katkıda bulunmak istedim.
Sözlerimi ulu önderin şu veciz sözü ile tamamlıyorum.
"San'atsız bir milletin, hayat damarlarından biri kopmuş demektir."
Saygılar-sevgiler.