Sayın Zaharoff' ve diğer üyelerin "Kapıyı çalın, açılacaktır" sözlerinin öncesi için yaptığı yorumlar bana gayet makul geldi; büyük bir kısmına da katılıyorum fakat bir de bunun sonrası var demiştik.
Dar kapıdan girin.
Çünkü yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur.Oysa yaşama götüren kapı dar, yol da çetindir.
Bu yolu bulanlar azdır.
Bana bu kısım kökünü nereden alıyor diye soracak olsaydınız, ben bunu bir isimden faydalanarak açıklamaya çalışırdım. Bu isim Masonluğa yabancıdır; ancak Masonluk bu isme yabancı değildir.
Günümüzden beş bin yıl öncesinde yaşamış, Tevrat'ta Honok, Yunan kaynaklarında Ermis(ya da üç kez bilgin anlamına gelen Trismegiste denilir), Kur'an'da ise İdris diye geçen bir isim...Ama ben, bütün bu isimlere rağmen onu ilk öģrendiğim şekliyle hep hatırlayacağım:
"Terzi Hermes"
Terzi Hermes'in yazdığı papürüsler kaybolmamış olsaydı( Kırkı aşkın olduğu söylenir) ve bizler onları okuyabilmiş olsaydık belki her şey daha güzel anlatılır ve belki de bahsi edilen yukarıdaki sözler daha anlaşılır olurdu. Ama bütün bu karanlık dönemlere rağmen bir düşünce akımı yaratacak o meşhur aydınlık düşüncesi zamana yenik düşmemiş, bugünlere kadar gelebilmiştir:
"İnsanlar ölümlü tanrılar, tanrılar ise ölümsüz insanlardır."
Ulaşan bir de öğretileri,sınavları vardır ki, Orhan Hançerlioğlunun iki ciltlik "Düşünce Tarihi" isimli o capcanlı eserinde şöyle geçer:
İstekliyi önce İzis tapınağına götürürler. Tapınak, yeraltı mezarlarına giden deliklerle doludur. Tapınağın kapısında İzis heykeli vardır. İzis, oturmuştur, dizlerinde kapalı bir kitap vardır, yüzü örtülüdür. Heykelin altında şu söz yazılıdır:
"Yüzümdeki örtüyü hiçbir ölümlü kaldıramadı."
Şu halde? (İşte bundan sonrası önemli, çünkü konumuzla ilgisi burada ortaya çıkıyor)
Bu yolda yürüyebilmek için ölümsüzlüğe hazırlanmak gerekmektedir. Buysa uzun yıllar isteyen, katkanılması pek zor bir çabadır. İstekli bunu göze alırsa tapınak hizmetçilerinin yanında kalmak, ortalığı süpürmek, bulaşık yıkamak zorundadır. Bütün bu işleri yaparken tek söz söylemek, konuşmak yasaktır.
Bu sınavdan geçen istekli, isteğinde direniyorsa, küçük bir deliğin içinden karanlık bir labirente bırakılır. Kapı, üstüne gürültüyle kapatılır. İstekli, dizleri ve dirsekleri üstünde sürüne sürüne, çamurlu ve yılanlı dehlizlerde uzun uzun dolaşacaktır...
Sırrı öğrenmek için direniyorsa, gene kaderiyle başbaşa kalarak, karanlık yollarda sürünmeye devam edecektir. Derinlerden kulağına şöyle seslenen çığlıklar gelecektir:
"Bilim ve güç isteyen deliler, burada gebermişlerdir..."
İstekli, ya da artık çaresiz, dizlerinin gittikçe gömülerek ayaklarının yükseldiğini, çok dik bir yokuştan aşağıya doğru sürüklenmekte olduğunu hissetmektedir. Güçlükle sürüklendiği bu yolun sonunda da korkunç bir uçurumla karşılaşacaktır. Tutunabilir de düşmekten kurtulursa, çıldırması işten bile değildir. Çıldırmayacak kadar güçlüyse çevresine bakınabilir ve süründüğü dehlizin sol ucunda küçük bir kurtuluş kapısı bulunduğunu görebilir. Uçuruma yuvarlanmadan o kurtuluş kapısına sıçrayabilirse uzun bir merdiveni tırmanarak masallardaki gibi renk renk döşenmiş bir odaya varacaktır.
Odanın duvarlarında yirmi iki sırrı belirten nakış semboller, harfler ve sayılar vardır...
Devamı var da, hele oraya geçmeden önce biz bu odada durup biraz düşünelim.
Dar kapıyı, açılınca peşinden kapıların bitmeyip yeni kapılar geleceğini, hatta kapılar arasının sadece yeşillik değil, dikenliklerin de olabileceğini...