Sevgili dostlarım, öncelikle forumda paylaşmış olacağım bu kısa konumu şu an yazmaya başlamış olduğumdan dolayı, aynı “O”ndan gelen LVX enerjisinin Solar ve “Güzel” gücünü her hissettiğimde beni “kendime/Vahdete” yaklaştıran ve mutluluğu hissetmemi sağlayan “Güç”ün ben de uyandırdığı etki gibi, büyük bir zevk duyduğumu sizlerle paylaşmak isterim.
Bugün ister Masonluk, ister RozKruacılık (Gül Haççılık), ister tabiri caizse diğer Avrupa ve Asya kökenli batıni topluluklarda ve cemiyetlerde çok bilinen bir materyal olan
Kaballah hakkında kısa ve özetin özeti niteliğinde yapmış olduğum bir çeviriyi buraya yazmak ve belki de birilerini “aydınlanma/olma” yolunda daha da “aydınlatmak” istiyorum.
Ne yazık ki, bugün Kaballah denilince hem bazı kimselerin bu ekolü “Şeytan’a” tapmak veya ruhunu satmak ile bir tutmuş olmasından hem de diğer “karalama” ve “ön yargılı” eserlerden dolayı, hatta samimi bir şekilde yazılmış olsalar da yazarlarının farklı şekilde konuyu ele almış olup kendilerince sübjektif anlamlar yüklemesinden ötürü bugün Kabala’yı çalışmak isteyen birinin önüne pek çok kafa karışıklığı çıktığını söylemek bence hiç de yanlış olmaz. En azından kendi tecrübelerime dayanarak bunu, “Vicdanım” gayet rahat bir şekilde söyleyebilirim.
Eğer Kabala öğretisinin tarih içerisinde geçirdiği süreçleri ele alacak olur isek, ilk başta yalnızca bir “Yahudi Kabalası” olmasına karşın zamanla bu “Yahudi Kabalası’nın” hem uzun yıllar boyunca farklı coğrafyalarda var olmasından dolayı hem de diğer batıni öğretiler ile birlikte çalışılmasından kaynaklı olarak değiştiğini ve zaman içerisinde “Kaballah” denilen öğretilerin ‘az veya çok’ birbirlerinden farklı şekilde çalışılmaya ve uygulanmaya başlanan temelde benzer ama bazen de farklı sistemler olduklarını söyleyebiliriz.
Bu sistemleri net bir kriter koyup birbirlerinden ayırmak her ne kadar tabiri caizse “gereksiz”, “zor” ve “keyfi” olsa da en iyi ayrım içerdikleri ve içermedikleri diğer tradisyonları da ele alarak üç temel kategoriye koymak denilebilir. Bu kategoriler “Yahudi Kabalası”, “Hermetik Kabala” ve “Hristiyan Kabala” olarak adlandırılabilirler.
Asıl bölüme geçmeden önce şunu da belirtmekte fayda olduğunu düşünüyorum ki, “K” harfi ile başlanarak yazılan Kabala
genelde Yahudilerin (İbranilerin) yazma şekli iken, Latin alfabesi ile kaleme alınan kitaplar ise
genelde Kabala’yı “C” harfi ile, “Cabala” olarak yazmışlardır. Her nedense Hermetik Kabalacılar ise bu kelimeden
çoğunlukla “Q” harfi ile başlayarak “Qabala” olarak bahsetmişlerdir. Ama şunu söylemek zordu ki, bu ipuçları her zaman gözlendiği takdirde bize Kabala hakkında yazılan o kitabın yazarı veya sistemi üzerine kesin bir fikir versin. Örneğin Kabala hakkında Almanca yazılan pek çok kitap genelde “Hristiyan Kabalası” denilen kategoriye yakın olmasına rağmen “K” harfi ile yazılmıştır. Bu kısa bilginin üzerine söylemek isterim ki, bu yazının daha az karmaşık olması dileğiyle bundan böyle bütün bu sistemlerden, aksi uygun olmadıkça, “Kabala” diye genelleme yaparak bahsedeceğim…
Yahudi KabalasıBazı tarihçiler Kabala sözcüğünün bütün Yahudi Mistisizmini kapsadığını ve bu öğretinin
Merkavah tradisyonuna dayandığını iddia ederler.
Merkavah Mistisizmi genelde Kabala öncesi veya erken Kabala öğretisi olarak da kabul edilir. Yahudi Kabalası denilince belki de akla gelen ilk kitap olan ve Tanrı’nın Evreni yaratırken İbrani harflerini nasıl kullandığını anlatan
Sefer Yetzirah ise çoğunlukla Kabala hakkında yazılan en eski yazılı kaynak olarak kabul edilir. Tek bir kitap yerine bir kitaplar bütünü olan
Sefer Ha Zohar ise belki de en önemli Kabalistik yazılı kaynaktır ve Yüce Alemin ve içsel çalışmaların Ezoterik yorumlamalarını barındırır. Her ne kadar Yahudi Kabalası, önemli kişiler, olaylar vs. üzerine söylenecek daha bir hayli fazla söz var ise de yazımızı kısa tutmak maksadıyla Yahudi Kabalası hakkında söyleyeceklerimi burada bitirmek ve bir diğer Kabala sistemine geçmekte sakınca olmadığını düşünüyorum.
Hristiyan Kabalası15. ve 17. yüzyıllarda, Rönesans’ın Avrupa’da başlaması ile bazı Kabalistik yazılar İbranice ’den Latin dillerine çevrilmeye ve Hristiyan akademisyenler tarafından yorumlanmaya başlandı. Bu süreç içerisinde Hristiyan teologların bazı Hermetik ve Neo-Platonik Teurjik öğretileri de Kabala’ya asimile etmelerinden dolayı genellikle Hristiyan Kabala dediğimiz sistem oluştu. Hatta Giovanni Pico della Mirandola (1463-1494) gibi yazarlar
Katolik Kilisesine bile Kabala’yı Hristiyan Teurjisine eklemelerinin İsa’nın, Yüce olanın ve Tanrı’nın üçlemesinin daha kolay anlaşılmasını sağlayacağını dile getirmiş ve bu konuda baskı kurmuşlardır. Her ne kadar Heinrich Cornelius Agrippa von Nettesheim, Giordano Bruno gibi kişiler de Hristiyan Kabalası’nın ve batı majisinin gelişmesinde öncü isimler olsalarda, onlara bu yazıda değinmenin gerek olmadığını düşünüyorum.
Hermetik Kabala
Özellikle 18. ve 19. yüzyılda, “yeraltı teşkilatlarında” gittikçe yaygın olan Hristiyan Kabala öğretisi sürekli olarak daha çok Hermetik öğretiyi, ayrıca Pagan motiflerini, Pagan mitlerini ve Alşimi ile ilgili sembolleri barındırması dolayısıyla farklı bir sisteme, Hermetik Kabala dediğimiz ekole evrilmiştir. Ek olarak, Eliphas Levi takma adıyla bilinen Alphonse Louis Constant (1810-1875) gibi majisyenler Tarot destesinin kartlarını İbrani harfleri ve Hayat Ağacı (Etz Hayim) ile bağdaştırıp Hermetik Kabala gibi diğer Hermetik Okült sistemleri de etkilemişlerdir. Belki de 1800’lerin sonunda kurulan, Dion Fortune ve McGregor Mathers gibi dönemin Okült camiasını etkileyen yazarların üyesi olduğu meşhur
Altın Şafak Hermetik Cemiyeti de (HOGD) Hermetik Kabala ve diğer pek çok majikal ekolü etkileyen en büyük kuruluşlardandır denilebilir. Elbette daha Hermetik Kabala hakkında söylenecek çok söz olmasına karşın bu yazıyı kısa ve öz tutmak amacıyla sonraki konumuza, Sefer Yetzirah ve kayıp kelime efsanesine başlamak istiyorum.
Sefer Yetzirah ve Kayıp Sözcük EfsanesiBelli Okült camialar içerisinde, “Bütün realitelerin/gerçekliklerin hepsinin ondan yaratılıp, harekete geçirildiğine” inanılan bir KAYIP SÖZCÜK EFSANESİ belki de hep var olmuştur. Böyle bir sözcüğün var olduğu ve konuşulduğunda (veya telaffuz edildiğinde) teleolojik (Teolojik değil) ya da mental yaratım yapabileceği düşüncesi MÖ 4000 senesine, Memphite tanrısı Ptah Panteonuna kadar uzanır. Ptah rahiplerinin doktrinlerine göre Ptah evreni düşünerek yaratmıştır. Daha doğrusu Ptah’ın düşünceleri, fikirleri düşünüldükleri zaman realitenin kendisi haline gelen konuşulmuş kelimelere dönüşüyorlardı. (
çn: Belki de o dönem her kelimenin aslında atomların kuarkları gibi titreşimden ibaret olduklarına atıfta bulunuyorlardı?) Ptah rahiplerine ait olan kadim bir yazıda şöyle geçer;
“Ptah kalp ve dil olarak ister sürüngenlerin, ister ilahların, ister küçük baş hayvanların, ister insanların olsunlar, onların [kalp formunda] kalplerinde ve [dil formunda] ağızlarında her istediğini düşünür ve istediği gibi yaptırır.”
… “Ptah’ın ağzı ‘Her şeyin adını telaffuz etmiş olan…’.”
Mısır bilimciler (
çn: Egyptologlar) Mısırlıların kalp kelimesini zekâ veya zihin yerine de kullandıklarını bildirmektedirler. Bundan dolayı, burada üstü kapalı bahsedilen, telaffuz edildiğinde realite/gerçeklik yaratan kelimeyi konuşan
dile dikkat etmek gerekir. Herhalde bu bilgi üstüne kadim zamanlarda bir dönem özel güçleri sahip olan veya olduğuna inanılan ve dünyevi şeyleri yaratma gücüne sahip kadim sözcüklerin veya mantraların var olduğunu varsayabiliriz. Zaten İncil’deki John I. “Başta sadece Sözcük vardı ve Sözcük Tanrı ile birdi ve Sözcük Tanrı idi.” ayetinden dolayı böyle şeyleri daha önce de duymamış mıydık
(çn: Sanki sözcük Tanrı’nın kendisi gibi, değil mi?)?
Aynı şekilde, MÖ 2. veya 3. yüzyılda yazıldığı düşünülen (
çn: Kimi kaynaklar MÖ 3000’e kadar dayandırır) Kabala hakkında en önemli kitaplardan biri olan Sefer Yetzirah ‘hareket’, ‘düşünce’ ve ‘sözlerin’ Yüce Olanın ayrılmaz bir birliği olduğunu öğretir. Bu kitaba göre İbrani harfleri daha çok atfedildikleri şeylere tekâmül ederler ve bundan dolayı “kutsal düşünceler, İbrani harfleri ile yazıya döküldüklerinde, [
birlikle] birlik oluşturur ve yaratıcı sonuçlar doğururlar”. Basitçe, bu harfler ister yazılı olarak ve hatta ister konuşularak, dile getirildiklerinde temsil ettikleri şeyleri ‘var etme’ potansiyeline sahiptirler. Dolayısıyla bu harfler diğer dillerdeki gibi sadece sembolden ibaret değil, kozmik veya yüce enerjinin tamamlayıcı ünitelerindendirler.
Kabala’da Maskülen ve Feminen SembolojiŞu kesindir ki, dokunulmaz veya metafiziksel konuları çalışırken gündelik hayatta aşina olduğumuz metaforları ve sembolleri kullanmak bize pek çok açıdan yardım eder. Bazıları Kabala’yı “Spiritüel bir dilin inşasında kullanılan semboller alfabesi” olarak yorumlar. Kabala’da kullanılan en önemli iki sembol ise “Maskülen” ve “Feminen” sembolojidir. Şunu belirtmekte de fayda vardır ki (
aynı Kybalion kitabında da uyarıldığı gibi), bu semboller genel anlamda kullanılan kadın veya erkek cinsiyetlerine direkt olarak atıfta bulunmamaktadırlar hatta böyle bir atıftan çok uzaktırlar. Aksine bu semboller daha çok analoji yolu ile bazı
Spiritüel konseptleri ve süreçleri farklı bir açıdan iletmek/anlatmak için bu terimleri kullanır.
Kabalistik tradisyon’da, özellikle Zohar ve Issac Luria’nın (1534-1572) eserlerinde de geçtiği gibi, her ne kadar YÜCELİK’in doğası ne Maskülen ne de Feminen olsa da içinde bulunduğumuz çevrede bu Yücenin yansıması bazı konseptleri oturtmamız için Maskülen ve Feminen olarak ayrılabilir. Bu ayrım, insanın (ve tabi diğer canlıların) üreme sisteminin yukarıda bahsedilen terimlerle Evrenin nasıl kendi kendini (
çn: Evrenden ziyade Yücenin veya Vahdetin daha doğru bir kelime olabileceğini düşünüyorum) yarattığının ve sürdürdüğünün sürecini analoji yolu ile anlatır.
Kabala Yüce’nin öz doğası ile O’nun yansımaları ve tezahürleri arasına kesin bir ayrım koyar. Yüce’nin temel doğası veya en yüksek hali
Ain Soph diye adlandırılır ki anlamı “Sonsuz” “Kısıtsız” veya “Bağımsız” demektir.
Ain Soph bütün düşünce ve fikirlerin de ötesindedir.
Ain Soph bilinemeyen, formsuz (bir forma sokulamayan) sonsuz-ne Maskülen ne de Feminen olan bir(lik)dir. Nasıl
Ain Soph kesin bir(lik) ise, aynı şekilde içinde yaşadığımız Dünya (daha doğrusu çevremiz) düalite, kutuplaşma/polarite üzerine kuruludur. Bu polarite Maskülen ve Feminen uçlardır ve insanlardaki erkek ve kadın cinsiyetleri ise bu çok genel polarite konseptinin sadece bir tezahürüdür.
SefirotAin Soph Sonsuz Işığını (
Ain Soph Or) yayarak Dünyamızı yaratır ve Dünyamızın varlığını sürdürür. İlk ortaya çıkmasından Dünyamıza ulaşana kadar, Sonsuz Işık aşağı doğru akar ve arka arkaya toplam 10
Sefirot’u (
çn: Çoğul) var eder. Her
Sefira (
çn: Tek) Yüceliğin bir sonraki fonksiyonunu veya özelliğini tezahür ettirir. Kabala’da Maskülen ve Feminen polarite bu bahsedilen akışın verilişi ve alınışı ile ilgilidir. Yani bu sembolizm Sonsuz ve Yüce Işığın veriliş ve alınışının üreme üzerine kuruludur. Baba tohumu anneye verir ve anne tohumu rahmine alır ki böylece bu tohum yeni bir varlığa/yaratığa dönüşmeye başlayabilsin. Bundan dolayı Maskülen veren, Feminen ise alan taraf olarak ayrılırlar. Bu bakış açısı ile her
Sefira hem bir sonraki
Sefira’ya Işığı yansıttığı için Maskülen hem de bu Işığı bir önceki
Sefira’dan aldığı için Feminen olarak görülür.
Baba’nın tohumu formsuzdur ve farklılaşmamıştır. Embriyonun bir form alabilmesi ve farklı bir hal alıp değişik organlara ve uzuvlara
dönüşebilmesi için annenin rahmine ihtiyaç duyar. Bundan dolayı Formsuzluk Maskülen taraf ile eşleştirilirken Form ise Feminen taraf ile eşleşir. Sonsuz Işık
Ain Soph’tan aşağı doğru akarken,
Sefirot kalıp görevi görür ve ışığı tutar. Akışın her bir sonraki seviyesinde, kalıplar daha “katı” hale gelirler, Işık daha da perdelenir ve sonunda Işık bizim materyal Dünyamızda son bulur. Işık her yöne doğru yayılma eğilimine sahip iken, kalıplar ise kendi sınırlarında onu kısıtlama eğilimine sahiptirler. Bundan dolayı Maskülen taraf yayılmacılık ile eşleşirken Feminen taraf ise kısıtlayıcılık ile eşleşir.
Böylece şunu anlayabiliriz ki, Kabalistik terminolojide bütün uçlar/taraflar/kutuplar sadece Maskülen ve Feminen arketiplerinin sembolik kullanımı ile temsil edilebilirler. Maskülen ve Feminen; veren ve alan, formsuzluk ve formluluk, kaotik ve düzenli, yayılan ve kısıtlayan, ışık ve kalıp, aktif ve pasif, pozitif ve negatif, etken ve edilgen.
Bu arada şunu belirtmek çok önemli diye düşünüyorum; bu taraflarda biri diğerine üstün veya kötü değildir. Yani Maskülen enerjinin formsuz ve kaotik olması veya Feminen enerjinin kısıtlayıcı ve negatif olması HİÇBİR şekilde kötü bir anlama gelmez. Belki Kabala’ya veya Alşimiye aşina olmayan kişiler bu analojileri yanlış anlayabilirler diye bir örnek vermek en iyisi olacaktır. Örneğin, Witchcraft’ta karışım, iksir vs. hazırlanırken kazan (Cauldron) rahmi sembolize ederken karıştırmada kullanılan ritüel bıçağı (Atheme) phallusu sembolize eder ve ikisinin birleşimi yeni düzeni, değişimi, üremeyi temsil ederler. Benzer şekilde bir nesneye şekil vermekten arabanın anahtarını çevirip motorunu çalıştırmaya, bir kaşıkla çorbayı karıştırmaktan bir kütüğü çakmakla yakmaya kadar bu alegori her yerde gözlenebilir. Önemli olan aktif Maskülen gücün dölleme sürecinde olduğu gibi pasif Feminen enerjinin potansiyelini ortaya çıkarmasıdır. Ayrıca bu alegorileri sapkın veya sadece ‘sex’ bakış açısıyla da algılamak çok yanlış olur. Güzel bir Latin atasözü “Ordo Ab Chao”, “Düzen Kaostan Doğar” der. Yeni bir düzenin gelmesi, çocuğun doğması, var olan düzenin değişip farklı bir şeye/düzene dönüşebilmesi için kaotik olan Maskülen gücün inisiye edici (başlatıcı) gücü gereklidir. Aynı şekilde bir insanın da ‘Alşimik’ anlamda dönüşmesi için bu değişimi başlatacak/inisiye edecek/el verecek bir inisiyatör’ün Işığı (LVX enerjisi olarak da bilinir) gereklidir ki kişinin potansiyeli ortaya çıksın.
PartzufimPartzufim (yüzler) Yüce olanın farklı açılarını/yüzlerini tanımlamakta kullanılırlar. Bu yüzler
Sefirot’un fonksiyonlarının kişiselleştirilmiş halleridir. İlk Sefira’nın, yani
Kether’in,
Partzuf’u Arikh Anpin olarak adlandırılır ve Büyük Yüz veya Uzun Yüz anlamına gelir. Hristiyan ve Hermetik Kabalacılar bu terimin Latin çevirisi olan
Macroprosopus’u da kullanırlar. İkinci
Partzuf ikinci
Sefirah olan
Chokhmah (Bilgelik/Wisdom) yani
Abba (Baba/Father) ile eşleşir.
Binah’ın Partzuf’u (Anlayış/Understanding) ise
Ima’dır (Anne).
Chokhmah Binah’ı (
çn: Kether’den aldığı) Işık ile döller ve
Binah aşağıda bulunan diğer tüm
Sefirot’u doğurur. Diğer bir değişle, bu olay
Abba ve
Ima’nın birleşmesinden ortaya çıkan ve Işığın aşağıda bulunan diğer yedi
Sefirot’u doğurmasının anlatımıdır.
Sıradaki
Partzuf’un adı
Zeir Anpin’dir (
Küçük Yüz, Microprosopus). “Küçük Yüz” terimi “Büyük Yüz” olan Kether’e tezattır. Diğer bir değişle,
Zeir Anpin Arikh Anpin’in küçük olan karşılığı veya yansımasıdır.
Zeir Anpin sıradaki altı
Sefirot’a karşılık gelir:
Chesed (Merhamet/Mercy),
Geburah (Şiddet/Severity),
Tiferet (Güzellik/Beauty),
Netzach (Zafer/Victory),
Hod (Görkem/Splendor), ve
Yesod (Temel/Foundation). Bu altı
Sefirot Yaratılış kitabında, Genesis (
çn: Yaratılış) bölümünde bahsedilen Yaratılış’ın altı günü ile bağlantılıdır. Bu olay
Abba (
Chokhmah) ve
Ima (
Binah) arasındaki cinsel birleşmenin aşağıda bulunan diğer her şeyi yaratmasının metaforudur.
Her ne kadar altı
Sefirot’tan oluşsa da genelde
Zeir Anpin bir tek
Sefirah,
Tiferet ile temsil edilir. Basitçe,
Abba (Baba/Father) ve
Ima (Anne/Mother) beraber olup
Zeir Anpin’i var ederler ki
Zeir Anpin (
Tiferet) “Oğul” olarak da adlandırılır. Aynı zaman da diğer isimleri “Kutsal Olan/The Holy One”, “Kutsanmış Olan/Blessed be He” olarak geçer.
Onuncu
Sefira’nın,
Malkuth’un (Krallık/Kingdom)
Partzuf’u Nukva’dır, yani “Dişi/The Female”.
Nukva aynı zamanda
Zeir Anpin’in eşi veya gelini olarak da adlandırılır.
Malkuth Yüce’nin materyal Dünya’da konakladığı yüzü olduğu için onun bir diğer adı da
Shekhinah yani “Yüce varoluş(un olduğu yer)/ The Divine Presence” diye geçer (İbranice “konaklamak” kökünden gelir).
Dolayısıyla
Partzufim’in iki tane Maskülen ve Feminen kutupları vardır (
çn: Arikh ve Zeir Anpin): Birleşmelerinden aşağıdaki
Sefirot’a Işıklarının yansıdığı
Abba ve
Ima, Baba ve Anne; ve birleşmelerinden Yüce Işığın Dünyaya yansımasını sağlayan
Zeir Anpin ve
Nukva, Oğlan ve Gelini.
Zohar’a göre
Shekhinah eşi
Tiferet ile beraber olduğunda, ruhlar (souls)
Yesod nehrinden fışkırırlar. Aşağıdaki
Shekhinah’ın tutkusundan tetiklenen/etkilenen ruhlar onun içine girerler…
…”Ve bir nehir ortaya çıktı Aden’den, bahçeyi sulamak için [Yaratılış 2:10]” Yani erkeğin ve dişinin birleşmesinden insana hareket veren tüm ruhlar. Çıkan sonuç şudur ki Aden-Nehir hayattır veya başka bir değişle ruhların nehridir. Bu durumda şunu anlayabiliriz ki Yukarı Aden Yüce Düğünün gerçekleştiği yerdir ve Nehir tarafından sulanmış olan Bahçe de aşağıdaki düğünlerin gerçekleştiği yerdir… Gelinin ve Damadın birleşmesi sırasında bütün ruhlar semavi nehirden gelmişlerdir.
Kutsal Olan ve Onun Shekhinah’ıBu sistemde,
Tiferet ve
Malkhut Dünyamızı kritik önemde etkilemektedir. Ne zaman Kutsal Olan-Yüce Olan
Shekhinah’ı ile beraber olursa bu durum Yüce Işığın akışını ve Dünyamızın kutsanmışlığını çoğaltır (
çn: Aynı durum alegorik olarak Tanrı ve Tanrıça’nın birleşmesi olarak Pagan mitlerinde de mevcuttur). Ama eğer birbirlerinden uzaklaşırlarsa, Işık ve kutsanma azalır ve Dünya’da kötülüğün hakimiyeti güç kazanır. Ve insanın hareketleri bu Partzufim’i etkileyebilir (Yukarıdaki Aşağıdaki gibidir). ‘Günahkâr’ (
çn: En genel tabiriyle) davranışlar Kutsal Olanın ve
Shekhinah’ının uzaklaşmalarına sebebiyet verir.
Yüce İsimlerin BirleşimiSefirot’un her biri Yüceliğin bir tezahürünü sembolize eder ve farklı bir Yüce İsim taşır. Tiferet ile özleşen Yüce İsim ise dört İbrani harfinden,
Yud Hay Vav Hay, ortaya çıkan Tetragrammaton’dur (çoğunlukla YHVH olarak geçer).
Malkhut ile özleşen Yüce İsim ise İbrani dört harften,
Alef Dalet Nun Yud (ADNY), oluşan
Adonai’dir. Bu isimleri doğru bir niyetle (Kavanah) birleştirmek teurjik olarak Tiferet ve Malkhut’u, Kutsal Olan ve Shekhinah’ını birleştirir.
YHVH ve
Adonai isimlerini birleştirmenin bir yolu da onların sayısal değerlerini birbirlerine eklemektir. İbrani alfabesinde her harfin bir sayısal değeri ve her sayının da bir harfsel karşılığı vardır. Kabalistik Gematria sisteminde aynı sayısal değere sahip iki kelime veya söz derin bir bağlantı taşırlar ve bir şekilde birbirlerinin dengidirler. YHVH’nin sayısal değeri 16 ve
Adonai’in sayısal değeri ise 65’tir. Bu iki ismin birleşmesi 91 sonucunu verir ki, bu İbranice
Amen (
Alef Mem Nun) sözcüğünün de değeridir.
Dolayısıyla bu sayısal değerin farkındalığına sahip birinin duasının sonunda, doğru bir niyet/
Kavanah ile “Amen” demesi mental olarak o kişinin YHVH ve
Adonai, Kutsal Olan ve
Shekhinah, Yüce İsimlerini birleştirmesi anlamına gelir.
PentagrammatonHristiyan Kabala’da İbrani harf
Shin Tetragrammaton’un ortasına yerleştirilir ve beş harfli isim (
Yud Hay Shin Vav Hay) yani İsa’nın (Jesus) İbrani adı
Yeshua ortaya çıkar. Bu beş harfli isim Pentagrammaton olarak adlandırılır ve İsa’nın gizli adı olarak (
çn: Bazı kimseler tarafından) kabul edilir.
Shin İbrani sözcük
Shekhinah’ın ilk harfidir ve bu yüzden sembolik olarak
Shekhinah’ı temsil edebilir.
Evet, belki de biraz uzun bir yazı oldu ama Kabala denilince basitçe ne olduğuna, zamanla nasıl değiştiğine, nasıl farklı algılanabileceğine, ne işe yaradığına çok temel bir cevap verebilecek bir yazı olmasını umarak burada bu yazıyı sonlandırıyorum. Sonraki yazım Alşimi, “Azoth of the Philosophers” ve “Osiris-Isis-Horus” üçlemesi üzerine olacak. Umarım yapmış olduğunuz okuma size de en az bana bulunduğu kadar katkıda bulunmuştur. Bitirmeden önce Kabala ile pekiştirmek için zevkle okuduğum bir kitap ve zevkle çevirdiğim bir video önerisinde bulunarak sizlere bir daha ki sefere kadar veda etmek istiyorum… “Peace Profound”
Kitap:
İnsanın Gerçeği Kendini Bilmek-PD Ouspensky
Video:
https://www.youtube.com/watch?v=alzUcfHZsTEKaynakça:
AMORC. 2012. “Kaballah”. Rosicrucian Order. 90 (6).
https://f151aef42a498ae456d4-1ef8579ca901739d2f09804e4c534da2.ssl.cf5.rackcdn.com/online_digest_90_2_20121219_kabbalah.pdf