dergi.diyanet.gov.tr ‘den alıntıdır. Sayın Dr. Durak Pusmaz’ın yazısı. İyi okumalar.
Selamlaşmak İnsanları Kaynaştırır
Yazan: Dr. Durak PUSMAZ
Haseki Eğitim merkezi Öğrt.
Selamlaşmak
İnsanları Kaynaştırır
Sevgili Peygamberimiz bir hadisi şeriflerinde: “Şüphesiz ki selâm Allah’ın isimlerinden biridir. Onu yeryüzünde koymuştur. O halde onu aranızda yayınız.” (Buhârî, elEdebü’lMüfred, s. 268, H.no: 1019) buyurmuştur.
Bir toplum içerisinde yaşayan insanların karşılaştıklarında birbirleriyle selâmlaşmaları çok önemlidir. Onun için yüce dinimiz Müslümanların selâmlaşmalarını emretmiştir. Birbirleriyle karşılaşan iki Müslümanın selâmlaşması sünnettir. Daha doğrusu selâm vermek sünnet, almak ise farzdır. Kuran’ı Kerimde: “Size selâm verildiği zaman, siz de ondan daha güzel bir tarzda selâmı alın, en azından verilen selâmın misli ile karşılık verin. Şüphesiz ki Allah, herşeyin hesabını hakkıyla arar.” (Nisa, 86) buyrulur.
Bu ve benzeri ayetlerde emredildiği gibi, Müslümanların birbirlerine karşı daima insancıl davranmaları ve nazik olmaları, karşılaştıklarında selâmlaşmaları gerekir. Mümin kendisine selâm veren kimseye, daha içten, daha candan, daha güzel, en azından onunki kadar güzel karşılık vermelidir. Zira kaba, nazik olmayan davranışlar mümine hiç yakışmaz.
Selâmlaşmak, her şeyden önce bir nezaket kuralı, dostluk ve iyi niyet işaretidir. Selâmlaşanlar, karşılıklı olarak birbirlerine, sevgi, saygı, sağlık ve esenlik dileklerini sunmuş olurlar.
Selâmlaşmak aynı zamanda bir medenilik işaretidir. İnsan medeni bir varlıktır. Karşılaştığı kimseye selâm vermemek, onu görmemezlikten gelmek, hiçe saymak demektir. Bu ise medeni ve zarif bir tutum değildir. Karşılaştıkları zaman selâmlaşmak insanlara mahsus güzel bir meziyettir.
Diğer taraftan selâmlaşmak toplum içerisindeki fertleri birbiriyle kaynaştırır, birbirlerine karşı merhamet, şefkat ve sevgi duygularını geliştirir. Onun için Peygamber Efendimiz bir hadisi şeriflerinde: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de olgun mümin olamazsınız. Size yaptığınızda birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selâmı yayınız.” (Müslim, İman, 93) buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz selâmlaşmanın müminler arasında yaygın hâle gelmesini isterdi. Onun için karşılaşılıp selâmlaştıktan sonra, araya bir engel girip tekrar karşılaşılınca yine selâmlaşılmasını emretmiş, hadisi şeriflerinde: “Biriniz Müslüman kardeşine rastladığında ona selâm versin. İkisi arasına bir ağaç, duvar ya da taş girince tekrar karşılaştığında yine ona selâm versin” (Ebu Davud, Edeb, 135) buyurmuştur.
Otobüs, tren, tramvay, uçak gibi umumi bir vasıtaya binildiğinde yanındaki insanla selâmlaşmak, onunla konuşmaya da bir vesile olur. Yanındaki ile konuşmadan yapılan yolculuk sıkıcı olur. Bazen insan konuşmaya nereden başlayacağını bilemez. İşte selâmlaşmak bunun için de iyi bir vesiledir. Onun için Peygamber Efendimiz: “esselâmü kable’lkelâm: Konuşmadan önce selâm verilir.” buyurmuştur.
Birbirleriyle karşılaşan kimselerin selâmlaşmaları, birbirlerine değer verdiklerinin işaretidir. Biri ile karşılaşınca ona selâm veren kimse, mesela ağaç ve hayvan gibi onu sıradan bir varlık olarak görmediğini, bir insan olarak gördüğünü, ona değer verdiğini ifade etmiş olur. Başkalarına değer veren, saygı gösteren kimseye, değer verilir, saygı görür.
Selâm erkeklere verildiği gibi kadınlara da verilir. Hatta çocuklara da verilir, böylece bir taraftan çocuklara değer verilmiş olduğuna işaret edilir, diğer taraftan onlara İslâmın bu güzel âdâbı öğretilmiş olur. Nitekim bu dinin tebliğcisi olan Peygamber Efendimiz sadece erkeklere selâm vermekle kalmaz, kadınlara ve çocuklara da selâm verirdi. Ensardan/Medineli Müslümanlardan Yezid b. esSeken kızı Esma (r.a.) diyor ki: “Resûlullah (s.a.s.) biz kadınların yanına geldi ve bize selâm verdi.” (Ebu Davud, Edeb, 137)
Sevgili Peygamberimize hayatı boyunca hizmet etme şerefine nail olup ondan en çok hadis rivayet edenlerden biri olan Enes b. Malik hazretleri çocuklara uğradığı zaman selâm verir ve: “Hz. Peygamber de böyle yapardı.” derdi. (Buhari, İsti’zan, 15, VIII, 68)
Görüldüğü gibi Sevgili Peygamberimiz, birbirleriyle karşılaşan müminlerin selâmlaşmalarına büyük önem veriyordu. Her konuda olduğu gibi bu konuda da ashabı onu izliyor, onun yaptığı şeyleri yapmaya çalışıyorlardı. Hz. Ömer’in oğlu Abdullah, Peygamber Efendimizin sünnetini yerine getirmeye çok düşkün idi. Efendimizin selâmlaşma konusundaki emirlerini yerine getirmek için sokağa çıkar, büyük küçük karşılaştığı herkese selâm verirdi. Abdullah b. Ebû Talha bu konuda şöyle rivayet etmektedir: Übey b. Ka’b’ın oğlu Tufeyl bana, Abdullah b. Ömer’e geldiğini ve beraberce çarşıya gittiklerini haber vererek şöyle dedi: Çarşıya gittiğimizde Abdullah b. Ömer (r.a.) uğradığı satıcılara, ticaret erbabına, fakirlere ve herkese mutlaka selâm verirdi. Bir gün yine Abdullah b. Ömer (r.a.)’e gittim. Kendisiyle beraber çarşıya çıkmamı istedi. Ben de ona:
“ Çarşıda ne yapacaksın? Sen satıcıların yanında durmazsın, bir mal sormazsın, bir şey almazsın ve çarşıdaki meclislerde de oturmazsın. Ben diyorum ki, burada bizimle otur, konuşalım” dediğimde bana:
“ Ey şişman (Tufeyl büyük karınlı biri idi) biz selâm için gideceğiz, karşılaştığımız kimselere selam veririz” dedi. (Malik, Muvatta, Selâm, 6; Buhari, elEdebü’lMüfred, s. 272)
Dinimiz sadece birbirlerini tanıyan kimselerin selâmlaşmasını değil, tanıdık, tanımadık herkese selâm verilmesini emretmektedir. Nitekim bir sahabi Peygamber Efendimize, İslâmda hangi işin daha faziletli olduğunu sorunca, Efendimiz: “Yemek yedirmek, tanıdığına ve tanımadığına selâm vermektir.” buyurmuştur. (Ebu Davud, Edeb, 142) Başka hadisi şeriflerinde de:
“Ey insanlar! Selâmı yayın, yemek yedirin, akrabaya ilgi gösterin ve herkes uykuda iken namaz kılın, selâmetle cennete girersiniz.” buyurmuştur. (Hadis Ansiklopedisi, IX, 401)
Peygamber Efendimiz karşılaşan iki Müslümandan, önce selâm verenin Allah’a daha yakın olacağını bildirmiş (bk. Ebû Davud, Edeb, 133), bir meclise hem girerken, hem de oradan ayrılırken selâm verilmesini emretmiş ve: “Sizden biri bir meclise vardığı zaman selâm versin, oradan ayrılırken de selâm versin. Bunlardan birincisi, ikincisinden daha önde değildir” (Ebû Davud, Edeb, 139) buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz hadisi şeriflerinde, küçüklerin büyüklere, gitmekte olanların oturmakta olanlara, azlığın çokluğa, binek üzerinde olanların yürüyenlere selâm vermesini emretmiştir. (Ebû Davud, Edeb, 134) Bunun gibi yolculuk esnasında arkadan gelenler önden gidenlere selâm verirler.
Bir şey ile meşgul olup selâmı alamayacak kimselere selâm vermek mekruhtur. Mesela yemek yiyene, Kur’an okuyana, ilimle meşgul olana, hutbe dinleyene ve namaz kılana selâm verilmez.
Konya’da 18861960 yılları arasında yaşamış Hacıveyiszade Mustafa Efendi isminde âlim, zahid, herkes tarafından çok sevilen ve sayılan biri vardı. Bir çok faziletleri ve üstün meziyyetleri yanında, çoluk çocuk, kadın erkek, yaşlı genç, tanıdık tanımadık, karşılaştığı herkese selâm vermesiyle de meşhurmuş. Hatta onun bu selâmı, çocuklar için bir eğlence vesilesi bile olurmuş. Daha o, çocuklara selâm vermeden önce, çocuklar ona selam verirmiş. O da başlarını okşaya okşaya aleyküm selâm, aleyküm selâm diyerek gidermiş ve bu arada çocuklara çerez vermeyi de ihmal etmezmiş.
Hacıveyiszade bir kere oğlu ile İstanbul’a gitmiş. Galata Köprüsünden geçiyorlarmış. Adeti üzere yine sağına, soluna, önünden geçen herkese selâm verince, herkes birbirine bakmaya başlamış, onun bu tutumu tuhaflarına gitmiş. Oğlu:
“ Baba, burada selâm vermesek olmaz mı?” demiş. Hacıveyiszade:
“ Niye?” diye sormuş. Oğlu:
“Bunlar içerisinde Müslüman olmayanlar da var. Hem pek alan da yok.” deyince, Hacıveyiszade:
“Olsun babam, onlar almazlarsa ben geri alıveririm selâmımı, olur biter. Biz verelim de onlar almayacaksa yine almasın.” demiş. (Mustafa Özdamar, Hacıveyiszade, İst., 1992, s.18)
Öyle kimseler vardır ki, karşısındakinden bir çıkarı olduğu zaman selâm verir veya selâm alır. Bir çıkarı yoksa onu görmemezlikten, duymamazlıktan gelir. İşte bu tip menfaatperestler için ünlü Divan şairi Fuzuli asırlarca önce: “Selâm verdim, rüşvet değildür deyû almadılar.” der.
Fuzuli’nin çağdaşı Rûhî de bu tür insanlardan şikâyetle şöyle der:
Cerrar deyû vermez olur Tanrı selâmın
Şermende ider eylese bir habbe in’am. (Şermende ider: Mahcup eder)
Yani; Dilenci diye Tanrı selâmını vermez. / Bir habbe/tane bir şey verse mahcup eder.
Yazımızı Yunus Emre’nin şu dörtlüğü ile noktalayalım:
Biz dünyadan gider olduk
Kalanlara selâm olsun
Bizim için hayır dua
Kılanlara selâm olsun.