İki gün geçmiş başlığın üzerinden, sanırım daha fazla katılım olmayacaktır.
HKEMBL'nin intizama yönelmesini konuşurken, sadece 1948-1970 arasını incelemek eksiklik olur.
1861 yılında kurulan Şûra-ı Âli-i Osmanî, 1869’da ABD Güney Jürisdiksiyonu tarafından kabul ve tasdik edilmiştir, yani muntazam bir kurumdur.
Osmanlı topraklarında milli bir Büyük Loca kurma çabalarından İngilizler, İtalyanlar ve Fransızlar da haberdardı. Ama Fransızlar ve İtalyanlar, Osmanlı'da milli bir Büyük Loca kurulmasındansa kendi kurdukları ve kendileri bağlı bir Büyük Loca oluşturulmasını savunuyorlardı. Hatta İtalyan Obediyansına bağlı Bizansiyo Risorta Locası Üstadı Muhteremi Nicole Forti, İstanbul'da bir Büyük Loca bile kurmuştur, fakat kabul görmemiştir. Ingilizler ise UGLE'den berat alan bir milli Büyük Loca kurulmasını savunuyordu. Ama dönemin şartlarında bu görüş de çok kabul görmedi.
Diğer bir husus, muntazam bir Büyük Locanın olmanın en önemli kriterlerinden birisi "Tanrı" inanının olmasıydı. O zaman kurulan "Osmanlı Büyük Doğusunun" ve devamı olan "Türkiye Büyük Doğusunun" tüzüklerinde böyle bir zorunluluk yoktu. Ama işleyişe baktığınız zaman, Türk Masonluğu her zaman tasavvuf ile iç içe olmuş, Bektaşilikten etkilenmiş, maneviyata ve Tanrı inancına önem veren bir kurum olmuştur.
Diğer bir husus da; dünya Masonluğundaki gidişat ve ilerleyiş ile Türk Masonluğundaki gelişmelerin paralelliğidir, keza dünyadaki jeopolitik değişimdir. 1950'li yıllara baktığımız zaman, 2. Dünya Savaşı bitmiş, savaşın kazananı Batıda İngiltere ve ABD olmuştur. Buna bağlı olarak Türkiye'deki siyasi yapı değişmiş ve çok partili sisteme geçilmiştir. Savaşın bir diğer kazanını olan Stalin liderliğindeki Sovyetler, Avrupa'da ve Kafkasya'da iyi güçlenmiştir, bu güçlenme Stalin'de o kadar zafer sarhoşluğuna neden olmuştur ki, Brest Litovsk Barış Antlaşması'nda Osmanlı'ya Rusya'nın fazla toprak verdiğini ve bir takım toprakların iadesini iddia edecek düzeye gelmiştir. Bu nedenlerden dolayı, o yıllarda iktidar olan Demokrat Parti, yüzünü iyice Batıya dönmüştür.
Dünyanın ve Türkiye'nin jeopolitik yapısında olan bu kadar büyük değişimler elbette ki Türk Masonluğunu da etkilemiştir. Yıllardır bir takım çevrelerce dillendirilen muntazamlık artık HKEMBL'nin önemli hedeflerinden birisi haline gelmiştir.
Muntazam Masonluğun önemli kriterlerinden bir tanesi de din ve siyasetin Localarda konuşulmamasıydı. Osmanlı'da okuyan ve iyi eğitim almış kesim oldukça azdı. Masonlar da üyelerini bu okumuş ve iyi eğitim almış kişiler arasından seçiyorlardı. Aynı zamanda bu kişiler ülke yönetiminde de yer aldıkları için ister istemez siyaset ile iç içeydiler. Bu durum, farkında olmadan Türk Masonluğuna büyük zararlar vermişti.
En son değinmek istediğim nokta ise, Muntazam Masonlukta, ilk 3 derecenin şartsız olarak bağımsız olması, başka bir Masonik örgüt ile üst-ast ilişkisinin olmamasıdır. Şunu unutmamak gerekir ki, Yüksek Şuralar, Türk Masonluğunun kurulmasında ve ilerlemesinde büyük rol oynamıştır. Maşrık-ı A'zami Osmani'yi kuran Osmanlı Yüksek Şurasıdır. 1948'de Locaları uykudan uyandıran Yüksek Şuradır. Ama Büyük Loca ve Yüksek Şura ilişkileri her zaman bu kadar olumlu ve tarafsız olmamıştır. Az önce dediğim gibi intizama yürüyüşü sadece 1948-1970 arasında incelersek büyük hataya düşeriz. !930'lu yıllarda Yüksek Şura ile Büyük Loca yönetimi arasındaki problemler o kadar artmıştır ki, zamanın Hakim Büyük Amiri Servet Yesari "Büyük Localar, Yüksek Şuranın zadeleridir" demiştir. Dolayısıyla Yüksek Şura ve Büyük Loca ilişkilerinin düzenlenmesinde intizam önem arz etmekteydi.