BU DA CAN DUNDAR IN MUSTAFA SI
85 yıl sonra Mustafa'yı çektik, onu da eksik çektik!
Tüm programlarımı erteledim, 29 Ekim’de değilse de, 30 Ekim’de “Mustafa” adlı Belgesel / Film’i sinema ortamında izlemeye gittim. Evet, son seanstı, hafta içiydi ve salon neredeyse doluydu.
Bu ilgiyi sanırım gün boyunca süren “Atatürk’ün Mustafa Hali”ne ilişkin çeşitli eleştirilere borçluydu… Zira birçok izleyicinin “Evet evet gerçekten şurası eksik olmuş” sözleri, “Mustafa” hakkında çıkan haberlerin okunduğunu gösteriyordu…
Evet, bende hepsini okudum… Ama hiçbir önyargıyla oturmadım koltuğa…
Her şeyden arınarak, ama tarihi bilgilerimi, araştırmalarımı yanı başıma koyarak izledim belgesel’i… (Yoksa slayt mı demeliydim?)
Ve şimdi taze taze izlenimlerimi sizinle paylaşıyorum…
***
Öncelikle açıkça şunu ifade etmeliyim… İyi şeyleri başta söylemeliyim…
Müthiş emek verilmiş bir proje… Herkesin eline sağlık… Gün boyu projenin web sitesini inceledim, arka planı oldukça güçlü ve iddialı bir çalışma ekibi kurulmuş, işin başında da deneyimli bir isim var…
Ortaya konulan eserin emek bölümünde gerçekten kimsenin diyeceği olacağını sanmıyorum. Şimdiye kadar ne devlet kurumlarının, ne de özel teşebbüsün böyle bir emekle proje hazırladığını görmedik…
Ancak özellikle Mustafa Kemal Paşa’nın yaşamı konusundaki çalışmalarımdan dolayı; bilgi, belge ve kaynakların arasında geçirdiğim günler ve ortaya koyduğum eserler bazı bilgilerin doğru kullanılmadığını söylememi istiyor…
Evet, maalesef ilk eksiklik konuların birbiriyle bağlantısında göze çarpıyor.
Tarihi sıralamaları ve Mustafa Kemal Paşa’nın yaşam kronolojisini bilen bir izleyici hemen o maddi hataları görüyor…
Mesela, Latife Hanım’dan ayrıldığını anlatıyor, bu bilgiden hemen sonra diyor ki Paşa 29 Ekim’de Cumhuriyet’i ilan etti… Ve Meclis’te az konuştu, çünkü dişlerini yeni yaptırmıştı…” Çok ciddi bir tarihi hata…
Bir defa çok açıktır ki 29 Ekim 1923, yani Cumhuriyet’in ilan edildiği gün, Latife Hanım ve Mustafa Kemal Paşa evlidir ve evliliklerinin henüz ilk yılıdır… Hatta 29 Ocak 1923’te evlendikleri düşünülürse henüz evliliklerinin üzerinden yıl bile geçmemiştir.
Ve tabi ki o tarihi konuşma… O konuşma kısa süren bir konuşma değildir, uzun bir konuşmadır. Ve bu konuşmaya Mustafa Kemal Paşa haftalarca hazırlık yapmış, çoğu bölümün yazılmasında Latife Hanım’ın da katkısı olmuştur… Dahası vardır, o konuşmayı Latife Hanım’da Paşa’nın ağzından, Meclis kürsüsünden dinlemek istemiş ve aynı gün Meclis’e Bursalı Servet Efendi’nin davetiyle gelmiştir…
***
Bu ciddi bir maddi hatadır, ama ne yazık ki buna benzer çok yerde eksiklik ve maddi hata dikkatimi çekti… Bilgi eksiklikleri de çok fazlaydı…
Tabi ki Mustafa Kemal Paşa’nın yaşam öyküsünü 120 dakikaya sığdırmak kolay değildir, ama onun hayatını anlatırken Erzurum Kongresini, Sivas Kongresini, Amasya Tamimini es geçmek olur mu?
Ne yazık ki En önemli noktalar unutulmuştur… Belgesel’in kronolojik sürecinde Erzurum ve Amasya kongreleri yok… Ama unutulan sadece bunlar değil…
Vahdettin’le görüşmesi verilmiş, ama Vahdetinle beraber yaptığı Almanya seyahati es geçilmiş…
Oysa Paşa’yla ilk tanışma ve beraberlik o seyahatte olmuş ve Paşa, Veliaht Padişah’ın yaveri sıfatıyla o gezide bulunmuştur, yolda özel görüşme yapmışlardır…
Evet, evliliği verilmek istenmiş, ama Vahdettin’in Kızı Sabiha Sultan’la evlilik düşüncesi yok sayılmıştır… Saraylı olma çabası es geçilmiştir.
İstanbul’a gelişi güzel anlatılmıştır, ancak İstanbul’a geldiğinde hafta sonları Fikriye Hanım’ın evinde kaldığı es geçilmiştir…
Evet, Ailesi anlatılmıştır, ama ne babası Ali Rıza’dan, ne kız kardeşi Makbule’den dahası küçük yaşta kaybettiği kardeşleri; Ömer, Fatma ve Naciye’den bahsedilmiştir… Sadece abisi Ahmet’i kurtların yediği sahne, animasyonla anlatılmıştır…
İnsani yanını anlatmak üzere yola çıktığını söylüyor sayın Dündar, gerçektende özel kareler bulunmuş, özel defteri okunmuş, ağladığı, parasız kaldığı ortaya çıkartılmış, takdire şayan. İnanın beni en çok heyecanlandıran sözdü bu, belgesel’i izlemeden önce. Ancak Belgesel’de Paşa’nın “gece karanlıkta uyuyamadığı” anlatılarak, insani yanı bu gibi küçük detaylarda kalmış.
Hani çocuklara olan düşkünlüğü, hani annesiyle Kurtuluş savaşı dönüşü Köşk’te herkesi duygu seline boğan kucaklaşması, hani halkın arasına karışıp, kendisiyle ilgili ne düşündüklerini köylüyle, kasabalıyla konuşması, hani bir çiftçiyi konuşturup, akşamda Dolmabahçe’de Başbakan’ın, Bakanların bulunduğu sofraya çağırarak, “bana söylediklerini şimdi yine söyler misin” demesi…
Hani Paşa’nın yurt gezileri, Doğu seyahati, Batı Seyahati, Karadeniz gezisi hepsi unutulmuş… O geziler Anadolu halkıyla Paşa’nın bütünleşmenin ilk adımlarıdır ve gerçek Mustafa Kemal Paşa o halkın arasında ortaya çıkmaktadır.
Ne Bursa gezisi anlatılmış Fikriye ile… Ne Yalova günleri…
Ne Enver paşa’nın onu İstanbul dışında tutma çabası aktarılmış, ne de onun İttihat ve Terakki toplantıları… Kurtuluş savaşını tamamlayıp, Reisicumhur seçilmiş, sonra her şeyi İsmet’e emanet edip Orman Çiftliğinde kulübeye sığınmış bir kahraman portresi…
***
Ve gelelim onun asıl insani yanına…
Mesela Annesi ile ilişkisi biraz duygusal boyut verilerek anlatılmak istenmiş, lakin eksikler var. Evet, annesine ikinci evliliği için kızmıştır, ancak Askeri okula annesinden gizli yazılmamıştır. Bilakis üvey babasının oğlu Süreyya bey’e özenmiş ve Süreyya beyin yardımıyla Askeri okula yazılmıştır…
Can’ın anlattığı gibi Hilafeti kaldırmasının nedeni küçükken tokat yediği Kaymak Hafız Efendi’den intikam almak istemesi değildir. Bu çok sığ bir yorumdur ve ideolojiktir…
Zaten dikkatli baktığınızda özellikle ikinci bölüm, yani sinemada ara verilen bölümden sonraki bölüm oldukça ideolojik içeriklerle doldurulmuştur. Din ile ilgili sözleri, tavırları yerinde ve zamanında nedenleriyle anlatılmamıştır. Böylece gerçekten dindar kitlenin tepkisini çekecek noktalar öne çıkartılmıştır. Yani, Meclis’in Cuma günü açılmasını hakkında verilen idam fermanını yok saydırmak için yaptığı ima edilmiş,
Bursa’da verdiği hutbe (vaaz) görmezden gelinmiştir.
Sayın Dündar elbette belgelere dayalı yapmıştır bu çalışmayı ama, anlattığı kişinin durduğu yeri bazen unutmuştur.
Ayrıca bu bölümde Paşa’nın Meclis konuşmasında CHP’ye yaptığı atıf, “CHP’nin parti programının kendisinin devlet anlayışı olduğu” sözleri açıkça bir parti propagandası gibi algılanabilir. Ama görünen o ki, bu propaganda hali bile bugünkü CHP Genel Başkan’ı Deniz Baykal’ı tatmin etmemiş olacak ki, Mustafa’yı beğenmemiş… Oysa bence müthiş bir reklam fırsatı yakalamıştır…
***
Ve Evliliği…
Belgesel / Film veya slayt, ne derseniz deyin…
Sinema salonlarında gösterilecek, yurt dışında afişe edilecek içerik ve metin kalitesinde görünmüyor. Paşa’nın “İnsani yanı” diye ortaya çıkılmasına rağmen, Paşa’nın hayattayken meydanlara yaptırdığı heykeller, etrafındaki dostlarını idamla yargılaması ve yalnızlaşması, başka ifadeyle diktatörleşmesi anlatılıyor…
Can Dündar, filmin kamera arkasında şunu söylüyor, “Herkes’in bir Mustafa’sı vardı, bu da benim Mustafa’m diyor…” Demek ki Can’ın kafasındaki Mustafa, dostlarını idamla yargılayan, 50 yaşında uzlet hayatı yaşayan bir diktatör…
Bir de Belgesel’de evliliği anlatılıyor tabi…
Fikriye’ye az da olsa değiniliyor… Latife’yi gösteriyor…
Ama her ikisinde de maddi hatalar ve eksikler var…
Bağlantılar kopuk, izleyici zihninde bazı bağlantıları kuramıyor…
Mesela Fikriye, neredeyse Latife’yle evlenmeden az önceye bahsediliyor…Oysa Fikriye ile tanışmaları Annesi’nin ikinci evliliğinden hemen sonradır. Ve az öncede belirttiğim gibi Mustafa Kemal’in İstanbul’daki Harbiye yıllarında kaldığı ev Fikriyeler’in evidir… Yani Fikriye birden ortaya çıkan bir hanım değildir…
Yine anlatıyor, “Latife ile evlenecekti ama Fikriye ne olacaktı?”…
Oysa izleyiciye Fikriye’nin kim olduğuna dair bir ön bilgi verilmiyor… Sonra da kadının hasta olduğunu bile söyleyerek, paşa’nın onu tedavi için Almanya’ya gönderdiği anlatılıyor… Ama Fikriye ile ilgili maddi hatalar bununla sınırlı değil…
Almanya’dan hemen sonra Latife ile evlilikleri anlatılıyor… Nerde evlendi? Nasıl evlendi? Düğün hediyesi neydi? Bu bilgiler verilmiyor…
Evlendikten on beş gün sonra Fikriye Hanım’ın Almanya’dan Ankara’ya döndüğü söyleniyor… Oysa bu kesinlikle mümkün değil. Zira Fikriye Hanım, Paşa’nın evlendiğini Almanya’da çok sonra öğreniyor ve İstanbul’a geldiğinde aylardan Mart’tır… Yani evlilikten tam iki ay sonra. Peki ya Ankara’ya ne zaman geliyor? O da tamı tamına 1,5 sene sonra. Çünkü Paşa, Fikriye’nin Ankara’ya gelemsine mani oluyor… Yahu Can Dündar’ın başında odluğu bir çalışmada nasıl olurda bu hatalar olur? Ama olmuş…
Beni asıl hayal kırıklığına uğratansa gerçektende filmin sonu oldu…
Bu film böyle bitirilmemeliydi Can… Bu Filmin bitiş yeri İstanbul ve Ankara’da cenazesinin nakli ve bugünkü Anıtkabir görüntüleriyle olmalıydı…
***
Son cümlemiz…
Halit Refiğ'in 12 Eylül döneminde yakılan bir filmi vardı. Senaryo bir kaç kere okunmuş ve çekimdeki konuşmalarla karşılaştırılmıştı. Aynen her şey var olmasına rağmen görüntülerin anlattıkları çok kötü olduğu fark edilmiş. Küçük kesmelerle bütünlüğü bozulduğu için tamamı imha edilmek zorunda kalınmıştı.
Şimdi Askeri Tarih Araştırmaları merkezi’nin ve birçok resmi kurumun arşivlerini açarak destek verdiği bu Belgesel/Film ne olacak?
Tabi ki izleyeceğiz, tartışacağız, en doğrusunu yapacağız… Eksiğiyle, fazlasıyla ortada bir eser var… Yarın daha iyilerini yapmak için yeni bir fırsat sunacaktır…
Umarım yeni belgesel, Karga kovalayarak başlatılmaz…
Bunca yaptığım eleştiri yinede yapılan çalışmayı gölgelemesin, duydum ki bazı çevreler mail zinciri yoluyla “Filmi çocuklarınıza izlettirmeyin” diyormuş. Buna gerek var mı? Bu, Can Dündar’ın Mustafa’sı… Eleştirenlerde kendi Mustafa’sı için bu kadar emek versin, onları da izleyelim…
Fatih Bayhan