Yahudiliğin İsa Hakkındaki Yorumları
İsa mezhebinin üyeleri, İsa’nın Mesih olduğuna inanan dindar Yahudilerdi. Hem Yahudi olup, hem de İsa’nın “tanrı” olduğuna inanmaları mümkün değildi çünkü bu inanç Yahudilerin gözünde tam bir putperestlik olurdu. Bu, tanrıların insan şekli aldığı ve insanlarla ilişkiye girdiği Greko-Romen putperest inanışlarına daha yakın gelirdi.
(Gerçekten de “Tanrı’nın oğlu” kavramı Hıristiyan teolojisinde daha sonra ortaya çıkar ama İnciller peygamberlerin yazılarından alınan ve Mesih’i kasteden “İnsan oğlu” terimini çok kullanır.)
Her durumda İsa’nın Yisrael ülkesindeki mezhebi kısa ömürlü oldu. Bar Kohba İsyanı’nın başarısızlığa uğramasını takiben Yahudilerin Romalılar tarafından kovulmasından sonra İsa’nın Yahudi takipçileri Essenler, Sadusiler ve Zilotlar gibi ortadan kayboldu. (Farisiler kısmen liderleri Rabi Yohanan ben Zakay’ın vizyonu sayesinde hayatta kaldı.)
O halde bütün Hıristiyanlar nereden geldi? Hıristiyanlık nereden çıktı?
Yanıtı için sahneye İsa’nın ölümünden sonra çıkan ve İsa’nın mesajını dünyaya yaydığı, -hatta Hıristiyanlığı pagan dünya için şekillendirdiği- neredeyse her tarihçi tarafından kabul edilen bir başka renkli kişiliğe bakmalıyız.
Bu kişi bir Yahudi idi. Başta Şaul olarak biliniyordu. Hıristiyanlıkla “Aziz Paul” olarak ünlü oldu.
Yeruşalayim’deki İsa mezhebi ufak kalmayı sürdürdü. Yahudiler arasında bir türlü yayılmıyordu. Gerçekten de Yahudilerin gözüne itici görünüyor, İsa’nın takipçileri ise sapkın olarak nitelendiriliyordu. Rabi’lerin tutumu, bu kişiler her ne kadar Yahudi olsa da, Yahudi yolunun dışında bir ideoloji izledikleri ve çarpık inançlarının Yahudi halkını kirleteceği yönünde idi. Bu, Yahudilikte yeri olmayan hizip bir mezheptir, dolayısıyla onları kovmalıyız.
Bu kovma işini ciddiye alanlardan biri Şaul adlı, Tarsus kökenli bir Yahudi idi.
Ne var ki “mektuplarında” daha sonra yazdığı gibi, İsa’nın mezhebine yapılan zulümlere katıldıktan sonra aniden görüş değiştirdi. İsa’nın hayalinde ona göründüğünü ve takipçilerine zulmetmekten vazgeçmeye ikna ettiğini yazdı.
Bu mistik karşılaşmadan sonra Şaul sahneden kayboldu ve 13 yıl kadar sonra (M.S. yaklaşık 47-60 yıllarında) misyoner Paul olarak ortaya çıktı.
Dünya sahnesine yeniden çıktığında Paul, en deneyimli İsa takipçilerinde bile başta öfkeye yol açan bazı devrimci fikirler ortaya attı. Yeruşalayim’de İsa’nın mezhebi ile dramatik bir toplantının sonunda görüşleri galip geldi: yeni din Yahudilikten ayrılacaktı.
Paul bir dizi misyonerlik gezisine çıktı ve dönmeleri yeni dine çekmekte çok başarılı oldu: Hıristiyanlığa.
Paul kuşkusuz tektanrıcılığı vaaz ediyordu ama genellikle Yahudi kanununu inkar ediyordu. Kurtuluş, Tora’nın emirlerine uymakta değil, çok daha basitti: İsa’ya “Tanrı’nın oğluna” inançta.
Paul çabaları ve ilk müritlerinin hevesi sayesinde Hıristiyanlık büyük popülerlik kazandı. Baştaki başarıları Yahudi olmayan nüfusun Yahudi fikirlerine önemli derecede maruz kaldığı yerlerde gerçekleşti.