Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Belli bir ırk mensubu olmanın avantajı nedir?  (Okunma sayısı 21883 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Şubat 12, 2009, 05:00:34 ös
Yanıtla #20
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 180
  • Cinsiyet: Bay

Ve bizansın niye osmanlı sarığı görmek istediğinden. Bu konu çok dallı budaklıdır, yoğun bizans tarihi gerektiri ki, tavsiyem George ostragorski dir.

:D Haçlıların Kudüs yolunu şaşırdıkları dönemi diyorsunuz :D Fatih'in dışar daki askerlerinden cok içeride askeri vardı sayıları mühim değil içeride asker var ya gerisi gelir zaten :D Bizans içeriden fetih edildi  yok siz Fatih'in zekası derseniz onunda büyük payı var :D O dev toplar surlar üzerinde etkisini göstermiş
ama zaferi Fatihe sarıkçılar vermiştir. :D


Şubat 21, 2009, 03:14:51 ös
Yanıtla #21

Bence belirli bir Irkın mensubu olmanın bir avantaj olduğunu düşünüyorum çünkü o Irkın özelliklerini taşımak ve en önemlisi de Kültürünü yaşayıp, özümsemek hatta yaşatmaya çalışmak güzel bir olaydır- ama kendini aşmak kaydıyla- Her Irkın kendine özgü birtakım özellikleri vardır, bu kaçınılmazdır. Ama Irk ayrımı yapmadan ki ben önceleri aşırı bir Irkçıydım, yanlış bir durum olduğunu elde ettiğim birtakım Bilgiler sayesinde anladım, her Irkın kendine has bir özelliği vardır, işte bunu kapmak lazım.. Yalnız Dünya yüzeyinde Üstün Irklar - Aşağı Irklar diye bir tanımlama sözkonusu. Bunun doğruluğuna bir yönden katılıyorum;

Bazı Irklar, kendilerini gelişmiş ve üst konumda sergilerken bazıları da maalesef belirli bir potansiyelin altında kalmayı diretiyorlar. Bu da tabiki önemli derecede kaosa davetiye çıkartıyor. Hatta buna bir misal de verebilirim; Arap Irkı.

Bazılarını kendi bulunduğum çevremde görüyorum; önemli derecede sorun teşkil ediyorlar, kafa yapıları çok dar hatta kısıtlı bir beyin kapasitesine sahipler, algı seviyeleri çok düşük. Hatta hiç konuşmamaya ve karşılaşmamaya son derece dikkat ediyorum. Çünkü her tehlikeye sahipler tabi kendileri için de. 
« Son Düzenleme: Şubat 21, 2009, 03:19:44 ös Gönderen: Isabell »
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Şubat 21, 2009, 03:59:54 ös
Yanıtla #22

Doğrusu, açıkça söylemek gerekirse, sözlerim yarım kaldığı için şunu da eklemek istedim. Çünkü her halukarda artık başıma geleni bildiğim için Sevgili Arapseverlerin hışmına uğramak istemem artık :D

Herkesi olduğu gibi kabul etme ayrıcalığı, buna ayrıcalık diyorum, çünkü buna sahip olmak hiç de kolay değil. Kabul etmek başlı başına zor bir iştir ve kabul edene kadar karşımıza çıktığı için artık insanın veryansın edesi geliyor. Irklar, çeşitlidir gerçi tasvip edilmeyen yönleri de vardır ama bizlerin de o9lduğu muhakkak. O yüzden de Arapları saf dışı bırakıyorum, her Irkın kendine göre bir güzelliği, bir ayrıcalığı elbette ki vardır. Bunlar, benim kişisel düşüncelerim ve kimsenin de hedefi olmak istemiyorum, kendileri istediği kadar arap sempatizanı olsunlar, bu beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor ama benim gözlemlediklerim bunlar ve gördüklerimi de -yanlış olanları- tasvip edecem diye bir kaidem yok.

Ülkenin gündemine oturan şu İstanbul olayı yani cihat çağrısı hakikaten de artık Türkiyenin tamamen onların etkisi altına girmiş olduğunun apaçık bir göstergesidir. Bir ülke daha kayıp gidiyor, maalesef. Türkiye yi artık maşa gibi kullanmaya başladılar, sonunu düşünemiyorum bile. Avrupa Birliği kapsamında ilerleyeceği yerde gerisin geri hem de büyük bir hızla geriliyor, çağdışı bir ülke olmakta diretiyor. Bu ne kadar çok zarar verici bir durum. Gerisini düşünemiyorum bile. Aslında Ülke üzerinde bir tür oyun oynanıyor gibi çünkü bu denli bir başkalaşımın bana göre apaçık çok önemli bir sebebi vardır.   

Aslında bunu pek de artık düşünmemek gerekiyor, tıpkı din elden gidiyor sloganıyla hareket eden Ülke - bir zamanlar- şimdi de Laiklik elden gidiyor sloganına dönüştürdüler. Ne yazık..   

Anlamadığım şu Arap Ülkeleri bu kadar çok peşine düşmüyor da Türkiyeye ne oluyor? Onu anlayamadım. Biri bana bunu açıklarsa gerçekten çok sevinecem :D 

Kehanetlerden birinde gün gelecek Arap ülkeleri dağılacak diyordu artık bu ne denli gerçek bir yapıya sahip bilinmiyor ama sakın bunların arasında Türkiye de kaynayıp gitmesin..

Gene gündeme dönecek olursam, şu Gazze olayında gerçekten de Türk basını kendini çok düşürdü. Hele de Türkiye, Avrupa'nın gözünde bayağı bir geriledi. Hiç olmazsa önceleri arada bir az da olsa Avrupa Ülkeleri nazarında dikkate alınıyordu ama bu son olaylarda gerçekten içler acısı ve özellikle de Dünya Kamuoyunda Israil'i tam bir hedef olarak göstermeye çalışmaları da cabası.. Hangi zihniyetle hareket ediliyor anlamadım ama sanırım bu olaylarla bazılarının damarına basılıyor. Gerici tutum içersinde davranışlarını şeriatçı bir şekilde sergileyen Türkiye artık Laik değil bence. Gerçekleri konuşmak bazan acıdır ama görünen odur ki, bu kişi adam olmaz derler ya aynen bu misal.. Çok üzücü..   

Tam bir Bilinç Kargaşası yaşayan Ülke, ne yazıkki bu sefer de Diyarbakır'ın üstünde yoğunlaşıyor, tamam belki konuyla ilgisi yok ama ucu buraya dayandığı için söylüyorum, seçim uğruna çıkarın peşine düşülmesi bazı taraftan da içinden çıkılmaz durumlara sevkedilebilinir.  Şuandaki ortam bunu yansıtıyor yani.. Menfaatlerin yoğunlaştığı bir Dünyada yaşıyoruz bu çok normal.
« Son Düzenleme: Şubat 21, 2009, 04:14:03 ös Gönderen: Isabell »
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Şubat 21, 2009, 04:15:23 ös
Yanıtla #23

:D Haçlıların Kudüs yolunu şaşırdıkları dönemi diyorsunuz :D

Haçlı ve Kudüs bağınıtısı:) gerçekten de çok önemli.
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Şubat 21, 2009, 09:55:44 ös
Yanıtla #24
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 353
  • Cinsiyet: Bay

Atatürk, elimizde bulunan bazı tarihi verilerden hareket ederek ( Piri Reis Haritaları gibi ) Türklerin K. Kolomb'dan önce Amerika'yı keşfetmiş olabilecekleri tezi üzerinde durmuştur. Özellikle 1930'lardaki tarih ve dil çalışmaları sırasında bu yöndeki bazı ip uçlarıyla ilgilendiği anlaşılmaktadır. Örneğin, yine bir gece tarih ve dil üzerine çalışırken Amerika ve Türkler konusunda bir ip ucuna rastlamıştır. Sonrasını o sırada Atatürk'ün yanında bulunan yaveri Cevat Abbas Gürer'den dinleyelim:

"Böyle bir gecenin yarısından sonra idi. Meşhur Rus alimi Pekarsky'in Yakut Lugatını tetkik eden Atatürk'ün "EMERiK / AMERiK" kelimesine gözü ilişmişti.

Durdu ve kendi kendine gülmeye başladı. Derin bir haz ve neşe içinde gözlüğünü çıkardı. 'Birer sigara ve kahve içelim' emrini verdi. Meğer bulduğu 'emerik' kelimesi Türk Yakut dilinde 'denizle ayrılmış arazi parçasını' ifade eden manaya geliyormuş. Haz ve neşesini yaratan mütaalasını da acizden esirgemedi. Emerik kelimesinin Amerika'nın kaşiflerinin tarihiyle, Yakut Türklerinin kıdemleri tarihini mukayese ederek, 'Amerika'nın adını büyük ecdad koymuştur ' dedi.

'Evet; Kristof Kolomb'dan sonra Amerika'ya muhtelif zamanlarda dört defa seyehat eden floransalı gemici 'Ameriko Vespuçi' adına izafe edilen Amerika kıtasına Avrupa Kaşiflerinden çok evvel Asya'dan geçenlerin yeni tetkiklerle kıdemlerini ( kökenlerini ) biliyoruz.' buyurdular"

Yani Atatürk, "Amerika" adının, Ameriko Vespuçi'den değil, Yakut dilinde halen kullanılan Türkçe "Emerik" (Amerik) sözcüğünden geldiğini tespit etmiştir. Onun bu tespiti, III. Türl Dil Kurultayı üçüncü gün birinci toplantısında sunulan Genel Sekreterlik Raporunda şöyle ifade edilmiştir:

"Bu kıtaya Amerika isminin Ameriko Vespuçi'nın adına göre verildiği iddiasına karşı, daha bundan önce Nikaragua yerlilerinin Amerika adını kullandıklarını yine Avrupalı coğrafya ve tarih uzmanlarının kitaplarında buldukları, Yakut Lügatı'nda Emerik kelimesine de hala yaşayan bir söz olarak rast geldikten sonra..."

Atatürk, yaptığı araştırmalar sonunda Amerika'yı Kolomb'dan önce Türklerin keşfettiğini, hatta Amerika'nın ilk yerli halkları arasında Türklerin olduğunu düşünüyor, bu düşüncesini her fırsatta dile getirmekten de çekinmiyordu. Örneğin, bir keresinde bu düşüncesini Amerikalı bir gazeteciyle paylaşmıştı.

Atatürk bir gece Ankara Palas'ta Kızılay'ın düzenlediği bir baloya katılmıştı. Bir süre sonra balo salonunda elinde viski bardağıyla dolaşan uzun boylu bir adam dikkatini çekmişti.

Adamın duruşundan bir yabancı olduğu anlaşılıyordu

Atatürk yavaş yavaş yaklaşan adama yaklaşmış ve önce yanında bulunan Tevfik Rüştü Aras'a: "Bu mösyö kimdir?" diye sormuştu.

Tevfik Rüştü: "Paşam Amerikan Gazetecisidir" diye yanıt verince Atatürk, o gazeteciyle tanışmak istemişti.

Tanışmanın ardından Atatürk'le Amerikalı gazeteci arasında şu konuşma geçmişti:

Atatürk Amerikalıya: "Hangi Irktansınız ?" diye sormuş.

"Amerikalıyım" yanıtını alınca.
"Hayır, siz Amerikalı Değil Türksünüz!" diye karşılık vermişti.

Amerikalı önce şaşırmış, bir yanlış anlaşılma olduğunu düşünerek yine "Ben Amerikalıyım" diye diretince Atatürk:
"Cristof Colomb'tan elli yıl önce Türkler Amerika'yı keşfetmişler!" diye söze başlayarak, müzelerimizde ceylan derisinden yapılmış Amerika haritalarının bulunduğunu, Amerikaya giderken rastlanan Kayık Adaları'nın Türkçe Olduğunu, Türkçede kayığa sandal da dendiğini, Kanarya Adalarının adının "KANARİ" olarak yazıldığını, Kanari'nin bizim Türkçede KANARYA olduğunu ve Amerikan yerli halklarının Bering yoluyla Orta Asya'dan Amerika'ya gittiklerini anlattıktan sonra Amerikalıya:

"Siz Amerikalılar Orta Asya'dan hicret ettiniz. Olsanız olsanız Türk olabilirsiniz." diyerek sözlerini bitirmişti.

Amerikalı gazeteci şaşkındı.

Atatürkün tarihe olan ilgisini gördükten ve Amerikan tarihi hakkındaki ilginç sözlerini duyduktan sonra bir kaç günlüğüne geldiği Türkiye'de daha uzun süre kalmış; günlerce müzelerde incelemeler yapmış, kitaplar okumuş, notlar almış ve Amerika'ya gidince de:

"Biz Amerikalılar Türk'ten başka bir şey değiliz..." diye yazılar yazmıştı. Türk Gazeteleri de Amerikalının Yazılarını Türkçeye çevirerek yayımlanmışlardı.

Kaynak : Atatürk ve Kayıp Kıta MU 2 Köken Sinan Meydan S-60

Bugün, Kızılderililer ile Turklerin DNA'larinin neredeyse ayni oldugu hatta kızılderililerin DNA'larının başka hiç bir ırkla benzerlik taşımadığı tespit edilmiştir. Bu konu daha da genişletilebilir ama konu başlığına dönersek; belirli bir ırka mensup olmanin avantajı, özellikle Türkler için ATATÜRK gibi bir öndere sahip olmaktır, başka hangi ırkın ATATÜRK'ü var?

Saygılarımla,
Bakmak yetmez, gormek gerek...


Şubat 22, 2009, 01:20:00 öö
Yanıtla #25
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1648
  • Cinsiyet: Bay

Saygıdeğer Bay Dino forumda yazdıklarınız, belirtikleriniz okadar değerli ki gözümden birşey kaçmışmıdır diye iki kere okumaktayım.
Sizi takdir etmek haddime değil ama bir genç olarak size teşekkür ederim benimle ve bizimle değerli bilgilerinizi ve alıntılarınızı paylaştığınız için.
Yaptığınız alıntı üzerine sadece şunu belirtmek isterim; İnsanlarımızın bazıları Yüce Atatürk'ün dil üzerine, Mu kıtası üzerine, Türklük üzerine, soy üzerine yaptığı, yaptırdığı araştırmaları, çalışmaları hayal ürünü olarak görmektedir. Ama anlayamadıkları değil de göremedikleri, Yüce Atatürk'ün yaptığı araştırmların sonucu kadar, bu ve bunun gibi konuların araştırılması önemlidir. Önemli olan araştırmaktır, belki araştırılan konu sonuç vermeyebilir, hayal ürünü çıkabilir ama araştırırken başka önemli bir sonuca ya da bilgiye ulaşabilirsiniz. Atatürk'ten sonra bir Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ya da Başbakan tarafından tarihe imza atacak ne araştırılmış ya da ne yapılmış. Ortada bir araştırma bile yok. İnanın üzülüyorum.

saygılarımla


Şubat 22, 2009, 02:30:13 öö
Yanıtla #26
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 353
  • Cinsiyet: Bay

Sayin M. Akyol,

Iltifatlariniz icin tesekkur ederim ama lutfen boyle soylemeyin. Burasi bir forum ve herkes kendi bildigi, dusundugu, fikir yuruttugu konulari buraya aktariyor, bunlardan biri de benim. Ben de forumdaki yazilari okuyor ve bilgilenmeye calisiyorum. Bilgi paylasinca degerlidir, siz ve sizin gibi dusunenler oldukca aydinliga ulasmamiz daha kolaydir diye dusunuyorum.

Ataturk hakkinda soyledikleriniz cok dogru, O'nu kendi zamaninda anlamamis olanlar cehaletlerinden, menfaatlerinden ya da cikarlarindan anlamamis gorunenlerdir. bugun anlamayan ya da anlamaya calismadan karalayanlar ise bilincli bir sistemin urunudur. Fark yok gibi gorunsede fark oldukca buyuktur. Tum dunya biliyor ki; Ataturk bu topraklarin ve bu topraklarda yasayan (dini, irki, rengi ne olursa olsun) Turk ulusunun cimentosudur, tasidir, temelidir. Siz bir yapinin tasi ile, cimentosu ile, temeli ile oynarsaniz o yapi yikilir. En azindan bazi aklievveller boyle dusunuyorlar. Bu nedenledir ki, bilinci ve sistematik olarak oynanan oyun gun be gun dozunu arttiriyor, O'na sahip cikanlara camurlar atiliyor. Daha once de bir yazimda belirtmistim, yine yazacagim; Turk ulusu o kadar buyuk ve o kadar sabirli bir ulustur ki, iceriden ya da disaridan gelebilecek her turlu tehdidi hissetmezmis gorunur ama hisseder, anlamazmis gibi gorunur ama anlar, onlemi yokmus gibi gorunur ama onlemini almistir, kasinan her yara O'na aci degil guc verir, ta ki damarina basilana kadar... Damarina basildiginda neler yapabilecegini Kurtulus Savasi'nda 7 duvel gordu. Ama belli ki hala gormeyenler var. Damarimiza basarlarsa onlar da Turk'un sukunetinin altinda yatan gucu goreceklerdir. Bu nedenle ben hic uzulmuyor, milletime her daim guveniyorum, ama ATATURK'u de ozlemeden edemiyorum...

Sevgi ve Saygilarimla, 
Bakmak yetmez, gormek gerek...


Şubat 22, 2009, 02:56:05 öö
Yanıtla #27
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 353
  • Cinsiyet: Bay

Ülkemizde çok önemli bir biçimde aydınlanma görevi yürütmekte olan Cumhuriyet Gazetesi'nin 15 Temmuz 2008 tarihli eki 'Cumhuriyet Yaşam' dergisinde, Dursun ÖZDEN imzasıyla yayımlanan makaledeki bazı bilgiler:

Küba Devrimi'nin öncülerinden ve Fidel Castro'nun yoldaşı Arjantinli devrimci doktor Che Guevara, 1967 yılında Bolivya'da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; 'Atatürk'ün Büyük NUTUK'u ve Türk Şairi Nazım Hikmet'in 'Kuvayı Milliye Destanı' kitapları çıkmıştır...'
NUTUK'un Küba Devrimi'ndeki yeri aslında daha önceki yıllara dayanıyor. Sosyalist Küba Cumhurbaşkanı Fidel Castro, 12 Mayıs 1961 tarihinde Küba'yı ziyaret eden Nazım Hikmet ile yaptığı özel görüşmeden sonra, Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den 'Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını' ister. ABD'nin bilgisi olmaması ricasıyla yapılan bu istek, Bilal Şimşir tarafından uzunca bir süre sonra yerine getirilebilir. İşte, Fidel Castro'nun Atatürk hayranlığının kaynağı; İngilizce 'Nutuk' kitabını özümseyerek okumasında ve devrimci M.Kemal ATATÜRK'ün ilk antiemperyalist savaşımını zafere eriştiren '1919 Ruhu'ndan esinlenmesinde yatıyor.

12 Aralık 1996'da bir ödül töreni için gittiği Küba'da Fidel Castro ile görüşen Dursun ÖZDEN kendisine 'Türkiye'de solcu, ilerici ve devrimci gençler; Che Guevara ve Fidel Castro'yu çok seviyorlar ve sizleri mutlak önder olarak kabul ediyorlar...' der. Bu sözlere Castro'nun verdiği yanıt çok anlamlıdır: 'Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?... Devrimci ATATÜRK bizim ve tüm mazlum halkların esin kaynağıdır...'

Mart 1997 de Habitat Toplantısı için İstanbul'a gelen Fidel Castro, yaptığı konuşmada şöyle der: 'Asıl devrimci M.Kemal Atatürk'tür. Ben bir devrim yaptım, ama O'nun yaptıklarını asla başaramazdım. Sakın kendinize başka esin kaynağı aramayın...' Fidel Castro'nun bu sözleri karşısında heyecanlanmamak mümkün mü?

Bu bağlamda son yıllarda Latin Amerika ülkelerinde esmekte olan 'ulusalcı ve antiemper- yalist rüzgarda' Mustafa Kemal ışığının etkisi yok mudur sizce?...

O Mustafa Kemal ışığıdır ki; doğudan batıya, güneyden kuzeye, birçok halk hareketini ve halk önderini etkilemiştir. Örneğin, çağdaşları Lenin ve Churchill kendisini hep takdir etmişlerdir. Örneğin, 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Sanghay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao'nun ilk sözleri şöyledir: 'Ben, Çin'in Atatürk'üyüm...' Ve 1948'den bugüne dek, Çin Halk Cumhuriyeti'ndeki 8. ve 9. sınıflarda Yakınçağ Tarihi derslerinde Atatürk ve Cumhuriyet Devrimleri okutuluyor.

Peki, Atatürk ışığı dünyanın dört bucağını aydınlatırken Türkiye'de neler oluyor? Ne yazık ki ülkemizde bir yandan gericiler ve yobazlar diğer yandan Che, Castro, Lenin, Mao gibi devrimci liderleri sözde örnek aldıklarını sanan 'uçuk solcular', Atatürk'ü ve düşüncelerini yıpratmak için herşeyi yapıyorlar. Emperyalistler ve yerli işbirlikçileri de Atatürk'e karşı olan her türlü gerici ve bölücü hareketi destekliyorlar. Bu tür çalışmalar yurt dışında da sürüyor. İşte sizlere iki örnek:

Birincisi, Küba polis şefi Carlos Fernandez'in yaptığı açıklamaya göre:
'Başkent Havana'daki 13/K parkında, birçok dünya liderinin büstlerinin olduğu yerde bulunan Atatürk büstü, Havana Karnavalı için çeşitli ülkelerden gelen 'Kürt kökenli gençler' tarafından 26 Temmuz 2007 günü yerinden sökülerek yok edilmiştir...'  O büst, 1994 yılında Esenyurt'un önceki belediye başkanı Gürbüz ÇAPAN tarafından diktirilmişti. Yerinden sökülen Atatürk büstünün yerine ne zaman konulacağı bilinmiyor...
Bu arada, Eskişehir Tepebaşı Belediyesi önceki başkanı Ahmet ATAÇ'ın 2003 yılında Küba'nın Momcipality kasabasına diktirdiği Atatürk ve Nazım Hikmet büstü Kübalılar ve turistler tarafından ilgiyle izleniyor.
 
İkinci örnek ise çok düşündürücü: 'Annan Planı gereğince KKTC'deki ortaöğretim okullarının ders kitaplarından Atatürk ve Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı konuları çıkarıldı...'

Son yıllarda ülkemizin üzerine çöken kara bulutların dağıtılabilmesi için; öldürüldüğü gün Che'nin sırt çantasından çıkan NUTUK'u kendimize rehber edinmemiz gerekiyor.

Dogru soze ne denir.

Saygilarimla,
Bakmak yetmez, gormek gerek...


Şubat 22, 2009, 02:08:54 ös
Yanıtla #28

Türkiye'de 1950'den beri ayrılıklar üzerine yapılır herşey, birliktelikler üzerine değil.
Mustafa Kemal de Ne mutlu Türküm diyene ! demiştir Ne mutlu Türk olana ! değil. ve kimseye de Türküm diye basbas bağır da dememiştir. sn. M.Akyol'un da dediği gibi tanımanın yanında biraz da anlayabilsek bugün ırksal üstünlüğü falan tartışmak zorunda kalmazdık ülkemizde. deştiler bir kere karnımızı nasıl toparlarız bize kalmış ...
Bilgi , en kutsal güçtür !


Şubat 27, 2009, 12:34:57 ös
Yanıtla #29
  • Ziyaretçi

Yakın bir gelecekte günümüzde yaşadığımız sağ-sol, laik-dinci vs. ayrımları bir kenara bırakarak, kendimizi yepyeni bir sosyal ve siyasal sorun karşısında mücadele ediyor bulmamız olası. Bu sorun ise Eugenic (Öjenik) insan ve ırk kavramının sessizce yeniden hayata geçirilmesi.

Önce öjenik insan kavramından bahsetmek istiyorum. Latince “eugenes” kavramından gelen 'iyi doğmuş, doğuştan iyi ve güzel olan' anlamına gelen bu terim ve ideolojinin modern çağdaki ilk savunucusu Amerikalı bilimadamı Charles Davenport idi. 1904 yılında kurduğu “Biyolojik deneyler istasyonu” ile bunu bir fikir olmaktan çıkarıp, birçok ülkede uygulamaya konulan bir hareket ve ideoloji haline getirdi. Üstün ırk yaratmaya yönelik bu hareket Nazi Almanya'sında başlıca devlet politikası haline geldi ve Amerika'nın yanında Avustralya'da da devlet tarafından uygulandı. Fiziksel ve zihinsel özürlü insanlara ötenazi uygulanması ya da kısırlaştırılmaları, toplumdan izole edilmeleri , üstün fiziksel ve zihinsel özelliklere sahip gençlerin devlet kontrolünde çiftleştirilerek, daha iyi bir ırk yaratma çabaları birçok ülkede destek gördü.

İkinci Dünya Savaşından sonra bir insanlık suçu olarak kabul edilerek, nispeten terkedilmiş gibi görülse de, özellikle genetik teknolojisinin ilerlemesi ve liberalist kapital sistemin kısaca “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” şeklinde özetlenen ve sadece daha çok para kazanmaya odaklı yapısı yüzünden, günümüzde tekrar popüler olmaya başladı.

Gazetelerde hep görürüz: Bilmemhangi manken yumurtalarını üçyüzbin dolara satıyor, bilmem kimin spermiyle hamile kalmak için kadınlar yüzbin dolar ödüyor vs gibi haberler. Birçok firma zaten genleriyle oynanmış bitki, meyve, sebze ve hayvansal ürünleri piyasaya yıllardır veriyor. İnsan embriyosundaki atalardan gelen fiziksel ve zihinsel olarak kötü genlerin ayıklanabilmesi ise zaten 20 yıldır sahip olduğumuz bir teknoloji. Fakat etik sebeplerle şimdiye kadar sadece diyabet, hemofili gibi kalıtsal hastalıklara ait genlerin ayıklanmasına izin veriliyor ve üstün insan yaratmaya yönelik çalışmalar yasaklanıyordu. Bir FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) yetkilisi öjenik bireyler üretmeye yönelik genetik firmalardan gelen baskılara 20 yıldır göğüs gerdiklerini, ama daha çok para kazanmaktan başka bir şey düşünmeyen firmaların ve onların finansal destek sağladığı politikacıların artık etiği bir kenara bırakmalarının an meselesi olduğunu bildirdi.

Zaten devlet denetiminin imkansız olduğu bu sektörde, bazı müşterilerin, el altından ödedikleri muazzam paralarla, çocuklarının genlerini daha embriyo aşamasındayken ayıklatıp, üstün zekalı, mükemmel fiziksel özelliklere sahip çocuk siparişi verdikleri tahmin ediliyor. İnsanlar işi daha da ileri götürüp, piyasadan topladıkları sperm ve yumurta hücreleriyle, birkaç milyon dolar masraf ederek Einstein kadar zeki, sportif yetenkleri Michael Jordan kadar yüksek, Brad Pitt kadar yakışıklı karma bir çocuk sahibi olabilirler.

Gelelim, işin bizi ilgilendiren siyasi ve sosyal boyutuna ;
Tahmin edersiniz ki Öjenik, yani genetik ayıklamaya tabi tutulmuş bir çocuk sahibi olmanın bedeli 250-300 bin eurodan başlayan bir para harcamayı gerektiriyor. Bu kadar parayı verebilecek bir ailenin çocuğu doğal olarak çok iyi bir eğitim alıp, iş dünyasına en tepeden başlama şansına sahip olacak. Türkiye'de Sabancı, Koç gibi aielerin tüm çocuklarının üstün zekalı ve çok düzgün fiziğe sahip bireyler olduğunu hayal edin. İş hayatında ve siyasette, sizin benim gibi sıradan insanların bu çakma “elit” sınıf karşısında hiçbir şansı olamaz ve kısa bir süre sonra tüm kuralları belirleyen bir üstün zümre hakimiyeti ele geçirebilir.

Birçoğunuza bu bilim-kurgu film senaryosu gibi gelebilir ama şu örnekleri vermek istiyorum:
İçki üretiminin yasak olduğu yıllarda kaçak içki üreterek bir servet sahibi olan Kennedy ailesi, sahip olduğu paranın bir kısmıyla politik güç ve dokunulmazlık elde edebilmek için ailedeki en zeki ve prezentabl genç olan John F. Kennedy'yi siyasete soktu ve bu adam arkasındaki paranın gücü ve yakışıklılığı sayesinde ABD başkanı oldu.
Aynı senaryoyu Uzan ailesi de Türkiye'de sahneye koydu ve ailenin “parlak çocuğu” Cem Uzan, harcadığı paralarla %7 oy aldı. Sırf yakışıklı diye Cem Uzan'a oy veren yüzlerce kız biliyorum. Ki bu iki örnek “öjenik” değildi. Arkasında bunlara benzer bir aile gücüne sahip, genleriyle oynanmış çok daha zeki bir bireyin veya grubun neler yapabileceğini siz düşünün artık.

Vahşi kapitalizmin elinde tehlikeli bir silaha dönen genetik mühendisliği, şimdiye kadar karşıtlıkların dengesi üzerine kurulu sosyal ve siyasal hayattaki tüm dengeleri alt-üst edip, insanlığı haksız ve adaletsiz bir mücadelenin içine doğru sürüklemekte. Ve işin korkunç tarafı, bu önümüzdeki 20 yıl içinde yüzleşeceğimiz bir sorun. Daha dün gibi hatırladığım 12 Eylül'den bu yana 29 yıl geçtiğini düşünürsek, bu zaman dilimi ulusların tarihinde bir göz kırpması kadar kısa gelebilir.

Özetle Mendel'in bezelyeleri, ülkeyi ve dünyayı yönetmeye aday bireyler olarak sahneye çıkmaya hazırlanıyor.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
5300 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 25, 2016, 11:03:09 ös
Gönderen: Ve-nice
Lsd nedir?

Başlatan Einsof Kimya

2 Yanıt
58701 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 01, 2007, 03:22:36 ös
Gönderen: Einsof
16 Yanıt
8607 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 06, 2015, 12:24:38 öö
Gönderen: İNSAN
2 Yanıt
15994 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 31, 2008, 04:09:01 ös
Gönderen: semsin
13 Yanıt
16497 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 12, 2012, 02:16:09 ös
Gönderen: NOSAM33
6 Yanıt
22252 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 27, 2014, 02:17:03 öö
Gönderen: Kajmeran
26 Yanıt
13486 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 11, 2013, 02:03:06 ös
Gönderen: BULGARIA
0 Yanıt
3664 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 23, 2013, 02:59:02 ös
Gönderen: karahan
4 Yanıt
3904 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 26, 2014, 06:11:17 ös
Gönderen: Kajmeran
11 Yanıt
6556 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 14, 2015, 07:51:53 öö
Gönderen: ADAM