Bu forumda gördüğüm en naif yorumlar belki de Barnabas İncili hakkında yapılmış. Öncelikle günümüzde ortalıkta dolaşan Barnabas İncili gerçek değildir. Fakat bunun gerçek olmaması, aslının olmadığı anlamına gelmez. Üstelik bazı başlıklar altında Vatikan'ın araştırmalarından ilerleyerek böyle bir İncil olamayacağı söylenmiş. Vatikan'ın "İşime geleni kabul ederim, gelmeyeni silerim." tavrını ne çabuk unutuyoruz. Birinci İznik Konsili benim görüşüme göre tam bir fiyaskodur. Kutsal bir kitabın bu hale gelmesi (herkesin kafasına göre baştan yazması bir yana) zaten başlı başına bir üzüntüdür. Böylesine vahim bir olayın varisi olan Vatikan'ın, objektij bir şekilde bu konuya bakacağını düşünmek hayli akıl dışıdır. Bu sebeple günümüzde ortalıkta gezen Barnabas İncili'ni kabul etmek kadar, "Öyle bir şey kesinlikle yoktur." demekte yanlıştır.
Zaten ön kabullü bir şekilde konuya dalarsak, diğer her şeyde olduğu gibi bunda da hata yaparız. Bir mucize olmadığı sürece böyle bir incilin veya benzer şekilde çok eskiye dayanan ve günümüzdeki anlayıştan farklı yorumlar içeren herhangi bir incilin ortaya çıkması çok zordur. Bulunsa dahi Vatikan'a götürülür, oradaki din adamları tarafından benimsenir fakat insanlara sunulmaz. Çünkü böylesine bir değişimin ucunun nereye varacağı tahmin dahi edilemez. Dolayısıyla bu meseleyi Barnabas İncili özelinden çıkarıp, orijinal İncil arayışına dahil etmek daha iyidir. Tabi bunu yapabilmekte her yiğidin harcı değil.
Havarilerden olan Philip ve Tomas'ın yazdığı İncilleri leblebi gibi harcayan Vatikan'a bu konuda güvenmek oldukça komik. Mesela o iki İncil'de İsa Tanrı'nın oğludur kavramı geçmiyor. Peygamber diye geçiyor. Mecdeli Meryem adına yazılan İncil'de de aynı durum mevcut. Kim bilir Birinci Konsil döneminde daha kaç tane İncil'de bu durum vardı. Hatta Vatikan istese dahi bulunan orijinal bir incili kabul edemez. Çünkü bunu yaptığı gün kendisini yok ettiği gün olur.
Bence bu konuya çok güzel bir katkıyı yaşasaydı ı. Konstantin yapardı. Kendisinin Hıristiyanlığa bakışı oldukça önemlidir. Ona göre İsa, Panteon'a konulduğu gibi değerini yitirecek birçok tanrıdan (heykelde diyebiliriz) biriydi. Bu sebeple "Tanrının oğlu" fikri o dönem için günümüzdeki gibi bir değer taşımıyordu. Eğer günümüzdeki gibi bir değer taşısaydı kesinlikle daha farklı davranırdı. Kendisini Güneş'in oğlu olarak gördüğü için panteondaki birçok tanrıdan birinin oğlu olacak İsa oldukça sıradandı. Bence bu örnek bile İznik Konsili'nin nasıl bir ciddiyete (!) sahip olduğunu gösterebilir.