MANİCİLİĞİN ANADOLU ALEVİLERİNDEKİ İZLERİ VE BUGÜNKİ ETKİSİ
Dünyanın dört bir yanına yayılan mani dini kadar kovuşturma ve baskı gören başka bir din yoktur.İsa’nın dininin ilk yıllarında da hristiyanlık baskı ve zulüm görmüştür ancak Manicilik kadar görme olanağı olmamıştır.Çünki yeryüzüne bu kadar hızlı yayılıp kuralları çeşitli dinlere karışıp kendi varlığının olmadığı ender dinlerden birisidir.
Manicilik islam öncesi Türklerle buluşmuş onların bazı topluluklarını etkilemiştir.Ancak Türkler’in müslümanlaşmasıyla da büyük kovuşturmalara uğramadan da geri kalmamıştır.Türk toplumlar arasında etkilerinin olması onların zaman içerisinde bazı isimlendirmelerle kamuflaj yaptıkları da bir gerçektir.Bazı Türk toplulukları kendilerini “gerçek müslüman biziz,gerçek kuran bizde var,kuranın özü içe yöneliktir” gibi örtünmelerle bu gerçeği yaşatmışlardır.Oysa özünde islam öğelerinden çok başka öğeler taşırken zorunlu olarak bu gereksinimi duymuşlardır.Kendilerine “batini” denilmesinin nedeni de budur. Bugün için Anadolu Alevilerinde yaşayan birçok manicilik etkileri vardır.Anadolu’ya bu etkiler 12 ve 13. yüz yıllarında girmiştir.Çeşitli derviş göçleri içinde bu öğeleri taşıyan guruplar vardır ki,Kalenderiler,Haydariler,Işıklar,Cavlakiler,Yese viler,Vefailerdir.Bu guruplar süreç içerisinde Bektaşilik ve Alevilikle kaynaşıp kendi adlarını bu anlamda ortadan kaldıracaklardır.
Ahmet Yaşar Ocak’ın şu görüşleri bu etkilerin uzun zamanlı varlığını göstermeye yetmektedir.”Budist,Zerdüşt ve Maniheist rahiplerin müslüman sufi çevrelere yabancı olmamaları,hatta onların hayat ve düşünce tarzlarının bazı çevreler tarafından ilgiyle karşılanması sonucu,İslam dünyasının o zamanki siyasi ve içtimai karışıklıklar içindeki durumunun da katkısıyla,zamanla bir taklit isteğinin uyanması,bize öyle kolayca reddedilecek bir varsayım gibi gelmiyor.1X ve X.yüzyıllarda İran ve Asya içlerine uzanan geniş bir shada,içinde yaşadıkları siyasi otoritenin ve toplumun sıkıntılarından kaçmak isteyen bazı sufilerin,bu zümrelerinkine benzer,dünyayı umursamayan,fakr ve tecerrüdü savunan protestocu bir mistik felsefeyi benimeleri çok mümkündü;büyük bir ihtimalle de böyle olmalıdır.İşte meselenin bu safhasında işin içine Melamet-Kalenderilik ilişkisi girmektedir ki,Kalenderiliğin mistik temellerinden birisi de budur.” İşte bu Kalenderilik ki Anadolu Aleviliğinin temellerinden bir tanesidir.Yine önemli araştırmacılardan İrene Melikof da bu konudaki görüşlerine şunları ekliyor “Aleviler ve Bektaşiler saran çevreye uyarak,yerli gelenek ve törenlerini benimseyebilmelerinde öncelikle manicilik etkili olmuştur” Maniciliğin Anadolu Aleviliğinde ismi yoktur,Aleviler Mani ve Maicilik konusunu da bilmezler.Ancak isimsiz bu öğeler bu toplum içerisinde derinden derine yaşamaktadır.Anadolu Aleviliğinde islamda olmayan bir çok öğe yaşamaktadır.Bunlar Anadolu Alevilerinin tarihsel süreçte çeşitli din ve uygarlıklardan etkilendikleri kesindir.
“Manicilik genelde Anadolu batiniliğini,özelde Anadolu Aleviliğini derinden etkiledi.Alevi gelenek göreneklerinin;bunlar üzerine yapılan Alevi ahlak ilkelerinin başat kaynağı oldu.Bu kaynaktan belenerek Aleviler;”ağız-el-gönül” üçlemesini “el-dil-bel” temizliğini belirten üçlemeye evrilterek;yine Manicilikte öne çıkartılan sevgiyi,hem inanç alanında Tanrı’ya ulaşmanın,hem düşünce alanında kardeşliğin,uzlaşmanın,barışın,eşitliğin kaynağı durumundaki “aşk”a dönüştürerek,toplumsal ölçekte etik bir felsefeyi Anadolu toprağında yaşama geçirdiler”
Gerçekten de Anadolu Aleviliğinde temel kuralların başında gelen “eline-diline-beline” önemli bir yer tutmaktadır.Yine kadınlı erkekle Ayın-i cemlerin Anadolu’ya taşınmasında maniciliğin etkileri olmuştur. Mani misyonerleri her zaman bir lokma bir hırka anlayışında dolaşarak dinlerini yaymaktaydılar.Bizde Anadolu Aleviliğinin temelini oluşturan Kalenderiler de aynı amaç ve kılıkta dolaşan dervişlerdi.Mani din adamları evlenmekten kaçınırlar,Anadolu Alevi-Bektaşiliğindeki mücerretlik buradan gelmektedir.Mani din adamlarında şehvet duygusuna kapılma yoktur.Ağızlarından incitici bir söz çıkmaz.Bizi Anadolu Bektaşi geleneğinde bu “fakiré diye açıklanır ki her şeyin doğrusunu yapan,kendisini hiçbir varlık olarak görmeyen bütün dünyalıklardan arınmış,temiz ve pak olmuş,benlik duygusunu yıkmış kimsedir.Ellerine asla haram almazlar.Üretmeden tüketmeye asla izin vermezler.Bizim Bektaşi ocaklarındaki sistem de budur.Manicilikte asla bıyık kesilmez,sakal gerektiğinde uzatılır.Anadolu Aleviliğinde de böyledir.
Manicilikte din adamlığı babadan oğula geçer.Anadolu Aleviliğinde de Dedelik Babadan oğula geçmektedir.Müslümanlıkta din adamlığı babadan oğula geçmez.Bu olay hem eski şamanlıkta hem manicilikte hem de Anadolu Aleviliğinde mevcuttur.
Manicilikten geçtiği kesin olarak bilinen “eline-diline-beline” ilkesi Alevi Bektaşi ahlak kurallarının temelidir. “elini tek,dilini pek,belini bek tut” Bekaşiliğe giriş törenlerinde önemsenir.Ve bu sadece önemsenmekle de kalmaz.Denenir.Bektaşiliğe sülük edec bir kişinin önce dört kapı kırk makam kuralları anımsatılır.Elinden,dilinden,belinden dolayı bir hata yapmaması öncelikle söylenir ve bunun bir yaptırımını da söylenmeden yapılamazdı.Gelme,dönme,gelenin malı,dönenin cani,bu yol öyle çetin bir yoldur ki demirden leblebi yiyemezsin,ateşten gömlek giyemezsin.İşte Mani din adamlarındaki inanç ve kararlılık,Anadolu Alevi Bektaşilerinde de bu şekilde formüle edilmiştir.
“Alevi buyruğu sadece seçilmişlere benimsetilmiş “üç mühürée başvurur.Ancak taliplere de daha yumuşatılarak ağız mühründe her kötü sözü, el mühründe başkasına zarar vermeme,bel mühründe ise her türlü yasak cinsel ilişkiyi cezalandırır.Bu ise Mani öğretisinin Anadolu yansımasıdır.
Makalemizi bir Mani duasıyla noktalamak istiyorum.
Tanrım,bu yiyeceği hazırlamak için,toprağı,bitkileri ve diğer yaratıkları gücendirmek gerekti.Ama bunu yapanların insandaki ışığı beslemekten ve senin sözünü yaşatmaktan başka niyetleri yoktu.