Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: A İ L E TERBİYESİ  (Okunma sayısı 3421 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 02, 2009, 10:55:28 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay

Değerli arkadaşlar;

ahlaki değerlerimize olan düşkünlüğümüzün sık,sık vurgulandığı ortamlarda Türk toplumuna mensup bireyler de hassasiyetle aranan,değer yargılarımızın içinde "olmazsa olmaz"özelliği olan,neredeyse dini kaidelerle eşdeğer görülen AİLE TERBİYESİ konusun da hiç tefekkür ettiniz mi?

Toplumumuzun atlattığı onca badireyi yumuşatan,tarih sürecinde çekilen onca çileyi çekilebilir kılan,azıcık donanımıza rağmen milletimizi herdaim ihtişamlı gösteren, mensuplarının içinde yoğrulduğu aile terbiyesi düsturu olabilir mi?Evet.Bence olabilir...Hatta,kuvvetle muhtemel öyledir.

Eğitim aile de başlar derler...Doğrudur.Bu bütün toplumlar için de böyledir,böyledir de;bizde biraz daha özeldir sanırım.Ancak,malesef ailede başlayan eğitim,ailede devam etmez.Keşke edebilseydi.Özellikle ergenlik süreci uzun süren gençler,bu sürecin verdiği ızdırabın da etkisiyle,ailelerinden öğrendiklerinin tamamen zıttını uygulayarak saygınlığa erişeceklerine inanmaya başlarlar.Bu şekilde elde ettikleri marjinal görünüm sayesinde dikkatleri üzerilerine çekeceklerini düşünür,biliçaltlarında henüz hazır olmadıklarını bildikleri statüyü,başkalarına hissettirmeden yakalayabilecekerine inanırlar.

Birgün gelir tüm bu uğraşlarının beyhude olduğunu idrak ederler.Hayat bunu onlara öğretir,öğretir de,oldukça acıtarak öğretir.Aslında üyesi olduğumuz forum ortamı,tam da böyle marazların tedavi edilebileceği bir ortamdır.Ancak bunun için de,az da olsa tevazu gerekir;zira kibir,öğrenmenin ve olgunlaşmanın önündeki enbüyük engeldir.

Umarım,herbirimiz elimizdeki hayati  fırsatı değerlendirirek,alınterinin,göznurunun,bilginin ve bilgeliğin PARLADIĞI bu forum ortamından bünyemizin elverdiği ölçüde faydalanmaya odaklanır,süreci enaz hasarla atlatanların arasında olma şansını elde ederiz.


Saygılarımla
« Son Düzenleme: Kasım 02, 2009, 10:57:37 ös Gönderen: ceycet »
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Kasım 03, 2009, 11:10:53 öö
Yanıtla #1
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın ceycet’in büyük bir isabetle açmış olduğu bu konu üzerine birkaç söz etmek isterim.

Bize göre, ülkemizin bireylerinin aldığı aile terbiyesi başka ülkelerin bireylerine verilenden daha üstündür. Ancak bu bize göre böyledir. Başka ülkelerin bireyleri, bizim “terbiyelice” olarak nitelediğimiz kimi tutum ve davranışlarımızı yadırgayabilmektedir. Biz de onları yadırgıyoruz. Hatta bu bağlamda başka ülkeleri gitmeye de gerek yok; kendi ülkemizde kırsal ve kentsel alanlardın aile terbiyesi birbirinden farklıdır; yöreler arasında farklılıklar vardır.

Hangi tür aile terbiyesi daha doğrudur? İşte bu yanıtlanabilmesi pek zor bir sorudur. Ben bir erkek olarak bir bayanın arkasından yürürüm. Bana ailemce öyle öğretildi. Bir başkası ise erkeğin önden yürümesi gerektiğini benimser; onun aile terbiyesi de öyledir.

Eğitimin aileden başladığına katılırım. Elbette öyledir. Ancak her aile çocuklarını gerektiğince eğitemez. Çünkü nasıl eğiteceğini bilmez. Ne yazık ki toplumumuzda bu olgu pek yaygındır. Bunun sonucunda çocuklarımız yanlış eğitim alır. Hele daha küçük yaşta bu yanlışlıkların çevrede –özellikle okulda- giderilebilmesi olanağı bulunamazsa, bu yanlış eğitim kemikleşir ve kişiliğin artık değiştirilemez bir öğesi haline gelir. Belki o kişi daha ileri yaşında özeleştiri yapmayı başarabilirse, karakterine daha iyi ve daha doğru bir yol verebilir ama kişilik bir kez oluştu mu değişmez çünkü artık o psikologların “alt bilinç” dediği yerde kökleşmiştir.

Elbette gençler, özellikle delikanlılık döneminde ailelerinin kendilerine öğretip göstermiş olduklarına karşı çıkar, isyan eder hatta tersini yapmaya girişirler. Bu da pek doğal bir olgudur: Kimlik kanıtlaması. Hemen herkes bu dönemden geçer. Bu dönem kimilerinde kısa sürer, kimilerinde uzun. Bizim gibi ülkelerde bu bakımdan ben askerliğin genç yaşta yapılmasının, hem öyle birkaç ay gibi bir süre değil, tam iki yıl aralıksız yapılmasının çok yararlı olduğuna inananlardanım. Kimisi bu süreyi yaşamdan yitirilmiş sayar. Aksine iyi ve doğru bir yaşam için bir kazanç süresidir bu.

Yitirilmiş sütreler insana çok ilginç kazanç kapıları açar. Şöyle bir örnek vereyim: Bir genç okulda derslerine çalışmamakta, haylazlık etmekte, zamanının büyük bölümünü müziğe vermektedir. Akranları sınıflarını geçerken, o çift dikişle zar zor ilerleyebilmektedir. Şimdi soralım: Arkadaşları sadece onlara öğretmenlerin öğrettiklerini öğrenmek suretiyle daha iyi bir eğitim mi aldı? Müzik ile bağlantılı olarak ne kadar bilgileri, ne kadar deneyimleri var? Çift dikiş gitmiş olan mı daha eğitimli ve terbiyeli yoksa sadece ailesinin ve öğretmenlerinin sözünü dinleyenler mi?

Bu bağlamda başlı başına bir yazı yazacağım forum alanına.

Sayın ceycet’e kibir ve alçak gönüllük konularında da katılırım. Ancak bu forum alanının onun dediği gibi bu bağlamdaki noksanlıkların giderilebileceği bir ortam olduğuna pek katılmıyorum doğrusu. Aileyi bir kalem geçersek, böyle bir eğitimin alınabileceği başka kurumlar vardır; “okul” niteliğini taşımayan kurumlar. O kurumlarda önderler vardır, iyi ve kötü örnekler vardır. Şanslı olup da öyle bir kurumun ortamına düşen bir kişi, Sayın ceycet’in dediği türde bir eğitim görme olanağını elde edebilir. Hem bilgili hem erdemli bir karakter edinebilir.

Ancak elbette Sayın ceycet’in dediği gibi hepimiz bu forum ortamında da bize burada sunulmuş olan dayanışma olanağından yararlanabilirsek, olduğumuzdan birkaç adım daha ileri gidebiliriz. Gitmeyi istiyorsak eğer…

Sevgiler.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Kasım 03, 2009, 02:09:41 ös
Yanıtla #2
  • Ziyaretçi

selamlar ,anladıgım kadarıyla bizde kurumsallaşmamış kendi halince giden bir yapı var .bizim dışımızda  mesala avrupa ülkelerinde  kurumsallaşmış bir egitim sistemi bulunmaktadır. kurumsallaşmış yapılar ister istemez kendi kaide ve kurallarını üretiyorlar. mesala eğitimde saygı ve sorumluluk oldukça gelişmiş görünmektedir . bize ise saglam kurallar bulunmamaktadır tamamen aile içi  terbiye ailelerin adeta kaderine terk edilmiştir. okullarda ise durum  istenilen seviyelerde malesef gelememiştir . kişilerin egitimleri hayattaki  insan ilişkilerinden ne oldugu malumdur . bir toplumun olmazsa olmazları arasında gelişmesi ve yeşermesi gereken kavramlar vardır ve olmalıdır. örneğin  hoşgörü, karşılıklı anlayış  sadakat, güven ,sayğı,sevgi....vs gibi pozitif duygular . bu duyguların karşıtları  ise negatif duygularla  müçadele etmek gerekiyor aksi halde iştenmeyen olumsuz kavramlarla karşı karşıya kalırız. bunun faturasını tüm ülke öder durur.


Kasım 03, 2009, 02:51:31 ös
Yanıtla #3
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay

Saıyın erdal'ın belirttiği üzere, büyük bir sorun olan eğitim, ne yazık ki bizim ülkemizde çözümlenememiş ve olumlu bir sonuca bağlanamamıştır.

Bu bağlamda zaman zaman girişimler olmamış değildir; ancak biz, daha doğrusu bizim aramızda durumları bakımından güçlü olanlar, her türlü olumlu girişimi ellerinden geldiğince kösteklemiş, bununla da yetinmeyip kaldırılmasını sağlamıştır.

Örneğin benim ilkokula başladığım yıllarda bir ara altı öğrencilik sıralar kullanılıyordu. Bunun amacı çocukları ortak çalışmaya, iş birliğini kavramaya, paylaşmaya yöneltmekti. Sonra birileri buna karşı çıkmış olsa gerek ki bu uygulama kaldırılıp, klasik sıralara dönüldü. Dahası benim okulumda her öğrenci tek başına ayrı bir sıraya oturtuldu.

Bunun sonucunda ne oldu biliyor musunuz?... Bundan 20 şyıl kadar önce Amerika'da bir seminere gitmiştim. Anlatımların belli bir aşamasına gelindiğinde, seminere katılan 30 kişi 5 gruba ayrıldı. Her gruba bir proje verildi. Ötekileri bilmem ama benim içinde bulunduğum gruptaki 5 Amerikalı hemen kendi aralarında bir iş bölümü kurdu. yapılacak işler paylaşıldı. Orada beni kendilerinden ayırt etmekte değillerdi ama ben açığa düştüm. Ne yapacağımı, işin neresinden tutacağımı şaşırdım. Çünkü yıllarca profesyonel yaşamda böyle işleri ya hep kendi başıma yapmış, ya bir üstümden talimat almış ya da altımdakilere talimet vermiştim. Ortak çalışmanın, paylaşımın ve iş bölümünün eğitimini görmemiştim. Konuları hepsinden de daha iyi biliyordum; çok daha önce öğrenmiştim. Fakat öğretimden geçmek başka eğitimden geçmek başka. Bu bizim ulusça çok büyük bir eksikliğimiz.

Şimdi burada Köy Enstitüleri'nden söz etmeye kalkacağım. Forum üyelerinden çoğunun içi cızlayacak.

Büyük sorun, önce ailelerin eğitilmesidir; bir diğer deyişle büyüklerin. Onlar ise ön yargılarıyla, içinde bulundukları ortamın baskı gruplarının altında ezilerek eğitim görmeye karşıdırlar. Büyükler eğitimsiz olunca, onları çocukları da eğitimsiz kalmaktadır. Okulda öğretmnler çocuklara bir şeyler öğretir ama iş eğitime geldiğinde ellerine vurulur; dilleri bağlanır. Onlara bu işlere karışmamaları sırf müfredatı izlemeleri gerektiği hatırlatılır. Kulak asmayan olursa vay haline!

Bu olgu böyle gelmiş böyle mi gider. Hayır! Böyle gelmişse ve böyle gitmekte olsa bile gelecekte böyle gitmemeli.

Nasıl düzelir?

Onu söylersem bana "komünist" dersiniz; sözlük anlamında olmasa da mecazî anlamda.

Sevgiler.
« Son Düzenleme: Kasım 03, 2009, 03:30:45 ös Gönderen: MASON »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Kasım 03, 2009, 04:24:06 ös
Yanıtla #4

Aslında benim uzun bir süredir kafayı taktığım meselelerden biri bu; aile.

Ben bunun sosyal yapıdan bağımsız düşünülemeyeceği kanısındayım. Aslında bu konuda bütün bir gün konuşabilirim :)

Burada hep, bizim ailelerimizin iyi eğitim verdiğinden bahsedilmiş.

Sayın üyeler, ben biraz aksini düşünüyorum. Ve doğu toplumlarının, gerçekten bu hatalı terbiye ile bazı şeylerde ihtiraslandığını düşünüyorum.

Bize ailelerimiz terbiye vermiyor; onlar bizi  "eğer şöyle söylersen, sana kızarlar" "şöyle yaparsan seni ayıplarlar" "şöyle durursan çok göze batarsın, yapma" eğitimi veriyor. Bu, kesinlikle bireyi, akıla göre değil, toplum tepkisine göre şekillendirmeye yarayan bir eğitim şekli bence.

Biz doğulular olarak, sürekli annemizin koruması altında büyütülüyoruz. "Güven" bizim için nedense çok önemli. Batıda böyle değil ama. Batı'da, çocuğa sorumluluk üstlenmesi öğretiliyor. Batının tarihi ile doğulu toplumların tarihi karşılaştırıldığında zaten, doğulunun statik, kavgasız, gürültüsüz, pasif yapısının yanında batılının dinamik, diyalektik sürecin harıl hurul işlediği, aktivist yapısı göze çarpıyor.

Bu aile terbiyesini, biz kültürden aldık. O kültür de bizim tarihimizi etkiledi. Benim şu an için bulduğum sonuç bu.

Bizim kültürümüzdeki İslam, "şükür ve sabrı" öne çıkarıyor, bu, halinden şikayet etmeme, sineye çekme anlamına geliyor. Tarihimizde, batılı tarihe bakarsak çok az isyanın olduğu görülecektir (T.C tarihinden bahsetmiyorum, (aslında kısmen T.C tarihi de içine girer) Tüm Ortadoğu halklarının yüzlerce yıllık tarihinden söz ediyorum).

İslam'ın çalışmaya ve aktivizme verdiği önem, nedense bizim toplumda pek iyi anlaşılmamış. Korku duyulmuş, ve sorunlar karşısında harekete geçmek yerine, gülümseyen bir yüzle olanı biteni "hoş görmek" öğütlenmiş.

Bunun bilimsel anlamı gerileyiştir. Gazali, 12.yy'da, Dinde amel'den çok iman'ı öne çıkarmış, ve tüm bilimsel, felsefi çalışmaları kötülemiştir. Dikkat ederseniz Gazali'den sonra Ortadoğu'da hiç "ekol" felsefecisi yetişmez, hep tasavvuf tekkeleri ortaya çıkar.

Aynı şekilde halk, yönetime talip olmaz. Hakkını yedirtir. Neden? Çünkü Gazali gibi bir şeylerden sürekli korkar durur.

Bizim tarihimizde Osmanlı'dan evvel "beylikler" vardı mesela. O beylikler entegre olup Osmanlı ile birlikte yaşamaya başladı. Entegrasyon olmasaydı da, monarşi gibi babadan oğula geçen bir sistem yerine, herkes kendi hükümranlık hakkını savunsaydı, lokal halk kitleleri bu duruma isyan etseydi, batıdaki dinamizm, doğuya da gelecek, biz de birbirimizle belki çok çekişecek ama en sonunda huzura erecektik. Diyalektik gelişme de, bilimsel gelişme de bunlara bağlıydı çünkü.

Şimdi gelelim aile'ye. Sayın Adam da demiş "biz bize göre iyiyiz" evet. Öyle. Biz bize göre iyiyiz, çünkü bir korku, çekinme, tırsma iklimine karşı annemiz bize yararlı olacak teknikleri öğretiyor; ne olursa olsun büyüklere saygı, ne olursa olsun çatışmadan kaçınma, ne olursa olsun hoş görme, ne olursa olsun insanları sevme.

Çünkü bu toplumda, ancak atılgan olmadan yaşanabilir.

Bizim "misafirperver" ünümüz de aslında buna işaret eder; biz misafirperver değilizdir. Sadece yabancıdan çekiniriz, dolayısıyla ona güler yüzle yaklaşarak kendimizi güvende hissederiz.

Çetin Altan'ın bir lafı vardı, hiç unutmam;

"Batı'da düello kültürü vardır, fakat Doğu'da pusu kurulur".

Bu yazıyı sadece ana hatlarını koymak istemek için buraya aldım. Daha da uzardı, mesela kadın - erkek, cinsellik ilişkikerine, hatta neden Türkiye'nin batısının laik, iç kesimlerinin muhafazakar olduğuna kadar vardırırdım ama bir forum mesajı olarak şimdilik bu kadar. :)
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Kasım 03, 2009, 06:03:20 ös
Yanıtla #5
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Popperist'in bu bağlamdaki deyişlerine geniş ölçüde katılıyorum.

Ancak bir iki noktaya işearet etmek istiyorum. Ülkemizdeki ve diğer Doğu ülkelerindeki hatta coğrafi bakımdan batıda yer almakla birlikte Doğu benzeri/yakını kültürlerdeki baskıcı aile eğitiminin etkiziyle olsun, toplumun törelerinin gereği sonucu olsun, kişelerin yetiştirilme tarzının sonuçcu olarak Batı olarak nitelediğimiz diğer ülke bireylerine oranla birtakım artıları da var. Nitekim kimi zaman aslında abartmaksızın ya da körü körüne hayranlığını yapmaksızın eğitim bakımından çok daha iyi olduğunu bemnimsediğimiz Batı toplumlarındaki kişilerin birtakım eksileri var. Üstelik biz o artıların farkındayız ama eksilerimizi olağan saydığımız için yanlıştayız, onlar da eksilerinin farkında ama artılarını korumak pahasına bu kadarına göz yumuyor.

Bu konu elbette çok uzun ve çok ayrıntılıdır. Ben Sayın Popperist'in sabırla devam etmesini dilerim.

Sevgiler.



   
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Kasım 03, 2009, 06:26:30 ös
Yanıtla #6
  • Ziyaretçi

demekki tarihin her farklı dönemlerinde ,toplumların yapılarında ganel olarak ahlak yapılarında artı ve eksılerinin  bulunduğudur.bunun için ne komplekse nede hayarnlıga düşmeden tahlil edebilmektir. önemli olanın eksileri azaltmak artıları dahada mükemmelliğe götürmek çıkış yolu olmalı galiba .


Kasım 03, 2009, 06:54:44 ös
Yanıtla #7

Aslında kıyaslamak bana göre yanlış, neden derseniz.. çünkü Ülkemiz için diyorum Doğu' nun ve Batı' nın kendine özgü bir kültür anlayışı vardır, aynı şekilde Ülkemizin Avrupa' ya nazaran da..     

Sevgili Ceycet; gerçekten de önemli bir noktaya temas etmiş Sevgili Popperist ve Sayın Adam' ın da çok güzel ve değerli açıklamaları, üzerine diyecek bir şey yok.

Sevgili Erdal' ın da söylediği gibi bunu kompleks yapmanın bir anlamı yok kesinlikle.. Önemli olan takdire değer davranış biçimlerimizin kalıplaşmasıdır.

Saygılar,   
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.