Taçsız Kral, Kardeşimizdi...
Ayhan Işık
Ayhan Işık 30.05.1975 yılında Kültür Muhterem Locasında tekris oldu • 11.06 1976’da Kalfalığa geçti •17.02.1978’de Üstatlığa yükseldi
Filmlerinden gördüğüm kadarıyla bende hep tıknaz bir adam intibaı bırakmıştı. Halbuki O ince uzun boylu, yeşil gözlü ve cidden çok yakışıklı bir kişiydi. Sizlere O’nu tanıtırken O’nu yakından tanıyan, O’nunla beraber çalışmış, O’nun dostu olan, ailece görüşen bir kişiye, İzzet Günay’a başvurdum.
• Sedat Uygur
Büyük yemek salonunun altında mermer şömineli küçük bir yemek salonu vardı. Toplantılara girmeden önce bazı Kardeşler burada oturur sohbet eder, beyaz peynir, omlet ve rakının tadına bakarlardı. Bu salonda bir de Amerikan bar vardı. 1978 Aralık ayında birkaç Kardeş bu Amerikan barda birer kadeh rakı içiyor ve sohbet ediyorduk. Salon bayağı kalabalıktı. Toplantı saati geldi. Biz barmenden hesabı istedik. Barmen ödendi diye cevap verdi. Kim ödedi diye sorunca hemen arkamızdaki bir kişiyi işaret etti. Döndük ve Türk sinemasının kralı Ayhan Işık’ı gördük.
Hiçbirimiz daha önceden O’nu tanımıyorduk. Uzun boylu, ince ve hakikaten çok yakışıklı Kardeşimiz utangaç ancak çok da ciddi bir edayla "Sohbetinizi dinledim ve çok hoşlandım. Ancak katılamadım, lütfen beni affediniz benim de payım hesabı ödemek olsun” dedi. Kendisine teşekkür ettik. Kırk yıllık dostlar gibi vedalaştık. Daha sonra da aynı yerde 2-3 defa karşılaştık, hal hatır sorup kısacık sohbetler ettik.
Ne yazık ki Ayhan Işık 6-7 ay sonra 16.06.1979 da 50 yaşında aramızdan ayrılıp ebedi maşrıka göçtü.
Türk sinemasının unutulmaz ismini, kralını işte böyle tanımış oldum.
Filmlerinden gördüğüm kadarıyla bende hep tıknaz bir adam intibaı bırakmıştı. Halbuki O ince uzun boylu, yeşil gözlü ve cidden çok yakışıklı bir kişiydi.
Sizlere O’nu tanıtırken O’nu yakından tanıyan, O’nunla beraber çalışmış, O’nun dostu olan, ailece görüşen bir kişiye başvurdum. Ayhan Işık için bir yazı yazmak istiyorum, bana yarım saatinizi ayırır mısınız der demez hemen randevu veren ve yarım saat için görüşmüşken, 1,5 saat bana Ayhan Işık’ı anlatan Türk sinemasının bir başka büyük jönü İzzet Günay’a sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
İzzet Günay, Ayhan Işık’ı anlatıyor:
“1957 yılında Küçük sahnenin kuruluşu ile birlikte Haldun Dormen’le çalışmaya başladım. 1961 de Irma la Douce müzikalini Atlas sinemasında oynadık ve büyük başarı kazandık. Ondan sonra sahneye konan Pasifik şarkısı isimli müzikal beklediğimiz seviyede başarılı olmamıştı. İşte o günlerde, 1962 de bir film için teklif aldım. Görüşmek üzere platoya gittiğimde Ayhan Işık’ı biraz da sinirli bir edayla platoda dolaşırken gördüm. Çünkü verilen saatte orada olması gerekenler biraz geç kalmışlardı. Onun iş ve çalışma anlayışı gecikmeleri kabul etmezdi. Çifte Nikâh isimli bir film çekilecekti. Ayhan Işık ciddi jönü, ben de komik jönü oynayacaktık. Platoda 2 büro masası kurulmuş, 2 hanım da sekreter olarak oturuyorlardı. Bunlar bizim sevgililerimizi oynayacaklardı. Görüşmemiz çok kısa sürdü. Rejisör bana evden iki takım elbise al gel, hemen başlıyoruz dedi. Bu suretle sinemada figüranlık dışında ilk ciddi rolümü komik jön olarak almış oldum. O gün Ayhan Işık’la tanıştık. Daha sonraki yıllarda arkadaş olduk. Daha da ötesi dost olduk. Ailece görüşen iki dost.
Ayhan Işık her konuda ciddi bir insandı. Her konuyu ciddiye alır, inceler, üzerinde düşünür ve öyle karar verirdi. Bazen de kararlarında geç kaldığı için kendine kızar, sıkılmamış bir yumruk gibi tuttuğu sol elini alnına vurarak “tüh” derdi. Sol elini diyorum, çünkü solaktı.
O sol el çok güzel resim çizerdi. Güzel sanatlar akademisi mezunuydu ve aktörlüğe başlamadan önce Cağaloğlu’nda basında çalışmıştı.
Türk sinemasına birçok yenilik getirmiştir. Pazar günleri çalışmayı kaldıran O’dur. Oynadığı filmlerde sette mutlaka büyük bir ciddiyet vardı. Mert bir insandı. Hiçbir zaman bir başkası hakkında konuştuğunu duymadım. Dedikodudan nefret ederdi. Sinema dünyası bol dedikodulu bir yerdir. Böyle sohbetlere en çok hafif gülümseyerek iştirak eder, katiyen dedikodu yapmazdı. Sansasyondan hoşlanmazdı. Çok düzenli bir hayat yaşardı. Sağlığına büyük önem verirdi. Sabah kahvaltısı sadece bir fincan Türk kahvesiydi. Bana “yemek, bir porsiyon ızgara biftek ve salatadır. Bu suretle insan 90 yaşına kadar yaşar. “ derdi. Devamlı spor yapardı. Akşamları yatmadan önce balkona çıkar ve şnav çekerdi. Sigara kullanıyordu ve sigarayı bırakmak istiyordu. Bunun için de bir süre paket taşımadı. Ancak canı çok çekince de setteki arkadaşlardan bir tane ister ve içerdi. Bunun sonucu basında çok cimri olduğu ve otlakçılık yaptığı haberleri çıktı. Buna çok üzülmüştü. Yanlış anlaşılmaktan çok korkardı.
Türk sinemasında kraldı. Gazetelerde bir zamanlar oyunculuğu tartışıldı. O hiçbir polemiğe girmedi. Türkiye’de geleceği en üst seviyeye ulaşmıştı. şansını Hollywood’ta denemesi için bir sürü telkinler aldı. Bunun için Amerika’ya gitti. Olmadı. Döndüğünde “benim gibi orada 5000 kişi sıra bekliyor. Ayrıca çok da marifetleri var. Zıplayıp havada iki takla atıyorlar. Hem de ana dilleri gibi İngilizce konuşuyorlar. Bize orada ekmek yok.” diyecek kadar açık yürekliydi. Bir de hayatına renk katan hobisi vardı: Otomobiller. Çok iyi araba kullanırdı ve zamanın o uzun arabalarına bayılırdı.”
Ayhan Işık nasıl yıldız oldu?
Ayhan Işık 30.11.1928 de doğdu. Yıldız dergisinin açtığı bir yarışmada birinci gelerek 1951’de film çevirmeye başladı.(Aynı yarışmada Belgin Doruk da birinci gelmişti.) İlk filmi Yavuz Sultan Selim ve Yeniçeri Hasan’dır. Bu filmdeki başarısı ile başrol oyuncusu oldu. Kanun Namına, İngiliz Kemal, Öldüren şehir, Kardeş Kurşunu, Yangın Var, Kanlı Firar, Otobüs Yolcuları, Acı Hayat ve Belgin Doruk’la oynadığı Küçük Hanım film dizisi önemli filmleridir. 1975’te çevirdiği Haşhaş ve Harakiri filmlerinin hem başrol oyuncusu, hem de yönetmenidir.