Üzerime vazife değil ama yanlış anlamadıysam sn. Dino burada mistik bir bakış açısıyla kurmuş cümlesini. Forumda "Olmakta Olan El İnsan" başlıklı bir konu açılmıştı yanlış hatırlamıyorsam. Orada ben de ilgili başlıkta bulunan resimin betimlediğini düşündüğüm Tevrat'ın "Süleyman'ın Meselleri" bölümüne ait bir kısmını paylaşmıştım. İnsanoğlunun aslında henüz dünya yaratılmadan orada olduğu, yani tanrısallığıyla ilgili olduğunu düşündüğüm bir bölümdü.
Sayın Dino'nun düşüncesinde yanılmıyorsam bir vahded-i vücud anlayışı var. Sizin de bunu anladığınızı düşündüğüm için sayın Kırlangıç, acaba asıl söylemek istediğiniz bu düşünüş tarzını yanlış bulmanız mı diye bir merak kapladı içimi =)
Bir de bence cümledeki "bizler" masonları ifade etmiyor, genel insanlık için kullanılmış. Ama yanılıyor da olabilirim.
Son bir şey söylemek isterim ki Şamanizm -ki bence yanlış bir isim- derken eğer Orta Asya-Sibirya inancından bahsediyorsak aslında tek bir tanrı yoktur. Örneğin Altaylar'da, Tanrı Kayra Kağan'ın üç oğlu olduğuna inanılıyor ve bunlardan Bay Ülgen en aktif tanrı olarak biliniyor. Bay Mergen de yine atraktif bir tanrı ama esas kurucu irade Kayra Kağan zamanla pasivize edilmiş =)
Başlıktaki soruya gelince;
Salt iyi bir Tanrı inanışına sahipsek eğer bir de Tanrıdışı bir varlıktan söz etmemiz gerekir diye düşünüyorum. Fakat itikadimce Tanrı sadece omnipotent değil, direkt olarak omnia olsa gerektir; bu sebepten salt iyi bir Tanrı inancım yoktur. Bu düşünceye iyi bir örnek olarak meşhur forward mail "Einstein'ın Profesörü Alt Edişi"ni verebiliriz. "Sıcağın olmadığına soğuk, Tanrı'nın olmadığına şeytan denir" gibi...
Düalist bir inançtan söz edeceksek Avesta'nın anlattığı gibi, yine beni tatmin etmiyor. Angra Mainyu ve Ahura Mazda'nın savaşı ve sonunda kazanan ışık göndermesi çok fazlaca genelgeçerci insan düşüncesi gibi geliyor bana. Beyaz'ı algılamak için Siyah'a ihtiyaç duymak ya da tam tersi... Bir iyi ve bir kötü Tanrı düşüncesi de bence pek doğru değil.
"Hayır da şer de Allah'tandır" olarak düşüneceksek o halde "bize ne kaldı" diyebiliriz. O halde ceza nedendir de diyebiliriz. Ya da cezayı benimsemeyip, hayır ve şerrin Tanrı'dan olduğu konusunu biraz daha irdeleriz. Ben bu düşünceye daha yatkınım. Yalnız şöyle bir problem var. Hepimizin kullandığı ortak iletişim aracı, lisandır. Kendi içinde ortak özellikler barındıran türlü varlıkları bu ortak özelliklerine göre sınıflandırıp da onlara isimler takan da lisanı kullanan insandır. Fakat ben Tanrı'nın bu şekilde genelgeçerler yaparak bu devranı idare ettiğine inanmıyor, aksine her varlığın, her zerrenin tamamen kendisine özgü olduğunu düşünüyorum. Bana kalırsa eğer benim yediğim meyveye "elma" diyorsak eğer bu yanlıştır. Yediğim meyve "yediğim meyve"dir ve diğer elma adını verdiklerimizden farklıdır. Fakat iletişmek için her zerreye ayrı olarak bakabilmek, onların oluşturdukları toplulukları bir topluluk ismiyle değil de yine birimler topluluğu olarak görüp de buna göre değerlendirme yapmak olsa olsa Tanrı'nın zihnine mahsustur. İşte bu sebepten sizin "iyi" ya da "kötü" dedikleriniz sadece birer isimdir. Bir ismin önüne gelirlerse "sıfat" olurlar. Ama Tanrı için iyi ya da kötü yoktur. Onun için "olan" vardır. Ben bir garip insan olarak, Tanrı'nın iradesinin sıfatlarüstü olduğuna ve her zaman olması gerekenin olduğuna inanıyorum.
Kısaca iyi veya kötü kavramları için ve hatta her şey için lisan kullanmak zorunda kalan biz insanların uğraşmasının meyve vermeyeceği bir sorudur kanımca. Çünkü araç yetersizdir. Materyale ait dili kullanarak bu sorunu çözmeye çalışmak, elinizi bir yuvarlak yapıp da Aldebaran'ın yüzeyini incelemeye benzer. Eliniz o kadar gelişmiş bir teleskop olamayacağı gibi, dil de bu sorunun cevabını bulamama hususunda elinizin teleskopluğundan kat be kat başarısız bir araçtır. Bu noktada iş biraz dilden çıkıp hissi kuvvetlendirmeye gidecektir. Fakat hislerinize ne kadar güvenebilirsiniz? Hissinizi nasıl ve ne kadar eğitebilirsiniz?
"Bu iş zor, çok zor Yonca" diye bir şarkı vardı =)