Mesken, kendini tanımladığında ortaya çıkan tutuculuk, her kavramın ayrı
bir tanımlası, değeri, ve ahlakı olduğunu ortaya koyar.Örneğin, Şöyle ele alalım: 
Oturma odasında oturan ile salonda oturan kişi için özgürlük geçerliliğe sahip bir
kavram fakat farklı algı ve ifade ve anlam ifade eden bir dekora sahiptir. Önemli olan ise
bu dekor zevkini mevzu bahis etmeyip, kavramı, öenmlilik derecesi baz alınarak ele 
alabilmketir. Bu erdemlilik, emin olunmalıdır ki tüm evde, huşu, refah ve tatmin 
yaratacaktır. Kendi olumsuzluklarından  öte, olumluluklarını keşfedecektir insan... 
Ve gözlemlenebilir olandan, gözlemlenemez olana geçişine şahit olacaktır insan: 
Sualsiz kabul olunana... Ve hep aynıdır aslında fark ediş güzargahı... Sadece mesafe farkı 
ile yakalanamaz bazı şeyler... Ve bağnaz inancın, her zaman iradeyi kıracağına inanılmıştır
ya bir kere... Alışkanlıklar kolay terk edilemez bir yuva gibidir... Oysa akılcı inancın 
desteklediği her irade, başarının ta kendisinin oğludur... Ve kurumsallaşmış düşünce yıkar
heyecanları...Körelir aydınlık düşünce ve ideal bozguna uğrar. Ama kendimizi tanımlamayı 
başarabildiğimiz sürece,herşeyin bir açıklaması vardır muhakkak. Hayal kendini 
anlamlandırdıkça başlar hayal kırıklıkları... Yolda yürümesi zordur elbet kardeşlerim 
çıplak ayaklarla... Fakat pabuçla da bir hissi olmaz ilerlemenin... Kendimizi görkemine
kaptırmadan basiretin, hırsımızla aramızdaki mesafeyi koruyabiliyor muyuz acaba?..
Ama yok göstermeyeceğiz hakikati... Her zaman için olduğumuz değil; olmamız 
gerektiğine inandığımız yabancılar olarak kalacağız... 
Ve tıpkı, huşu içerisindeki ceset gibi, hakikatin ta kendisi olarak kalmaya devam 
edeceğiz...