Sayın Aashooter,
Ben de size katkınız için teşekkür ederim.
Okuduklarımdan sizin şu fikirlerde olduğunuzu anlıyorum;
1. Türk ordusunun, batı ordularına kıyasla farklı sorumlulukları vardır. Örneğin 80 darbesi sırasındaki karışıklığın durmasında önemli rol oynamıştır.
2. Türkiye'de rejim tehlikesi vardır ve bu noktada Türk ordusu 1. maddede söylediğim nedenden dolayı hala önemini korumaktadır.
3. Mevcut iktidarın ihale peşkeşleri ekonominin serbestliğine darbe vurmaktadır. Yolsuzluklar, dokunulmazlıklar, 3 çocuk yapın vaatleri, iktidarın kendi tabanının yararına yönelik eylemler ve söylemlerdir.
4. Askere yargısız infaz yapılmaktadır. Taraf gazetesi bu konuda öncüdür. Bu çeşit liberalizme onay vermiyorum.
Ben, bu söylemlerinizin 1 ve 3. maddelerine katılıyorum, fakat 2. ve 4. maddelerine katılmıyorum. Açıklayayım;
1. Dediğiniz gibi darbe olmasaydı, o sürecin ne yöne ve ne şekilde gideceğini bilemezdik.
Şimdi bu konuya aslında çok farklı açılardan bakabiliriz. 12 Eylül'ü suçlayanlar büyük ölçüde Sosyalist kesimdendir. Bu fikrin öncüleri Kenan Evren'in güdümündeki mahkemeleri, cinayetleri, işkenceleri çok öne çıkarıyorlar. Fakat Evren'den önceki durumu tahlil edemiyorlar. Kendi milisleri de en az Evren kadar suçluyken ve Evren ortaya çıkmasa, olası bir devrim durumunda kendi mahkemelerinde daha fazla kişiyi ipe götürecekleri kesinken (her devrimde böyle olmuştur. Dolayısıyla "kesindir" diyorum), içlerinde kalmış devrimi önlediği için askeri suçlamaktadırlar. Mantıksızlık ortadadır.
Öte yandan, Asker müdahalesi, "devrim" parolasıyla yola çıkmış bir kitleye karşı kullanılmayacak da neye karşı kullanılacak? Devrim, doğrudan o anki Türk siyasi sistemini oluşturan tüm yapının devrilmesi ve yerine SSCB güdümünde bir Sosyalist devlet kurulması değil midir? Bu noktada devlet de askerini kullanrak müdahale hakkına sahiptir. Sorun şurada; bu emri cumhurbaşkanı vermemiş, asker kendi hareket etmiştir. Bu da işin ahlaki boyutu.
Öyle ya da böyle kaos ortamına girilmişti, o kaosun bir düzene oturması gerekiyordu. Devrim, eğer devirirse meşru olur. "Aman asker müdahale etmesin, sosyal darvinizmin önü kesiliyor" demek uygun değil. Asker de denklemin bir parçası ve devrim askeri gücü aşmadan veya askeri yanına çekmeden meşru değildir. Bu konuda size katılıyorum.
2. Okuduğunuz kitap muhtemelen 90'lı yılları anlatıyor. Refah partisinin, milli görüşün, "Dindarlık ile laiklik bir arada yürümez" diyen Erdoğan'ın ve Avrupa birliği karşıtı Güllerin, "ben hizbullahım" diyen Şevki Yılmazların, İmam hatipler arka bahçemizdir diyen Erbakanların, dönemi.
Şu anda bu kitle bölünmüştür. Çoğunluk muhafazakar ve liberal bir siyasette karar kılmış, bir bölümü ise eski fikirlerinde devam etmektedir. Dolayısıyla okuduğunuz kitap eğer 2000'li yıllardan evvelini anlatıyorsa, bu şu anki olgular için askerin önemli olduğunu gösteren bir konjonktur olarak değerlendirilemez. Çünkü bahsini ettiğiniz dönem bitmiştir.
"Bize anlatamazsınız" diyorsanız, anlaşamayız.
Türkiye'de bir siyasi rejim tehlikesi olması için, verilerinizin olması gerekir. "Vardır, bize anlatamazsınız" deyip köşeye çekilmek bana hoş gelmiyor açıkçası. Artık Abdullah Gül AB sürecini destekliyor, Erdoğan "geçmişte hata yaptık" diyor, bugün "din hanelerinin kaldırılması yerindedir" demişti hatta. Dışa açılma ve dış politikada büyük gelişmeler yaşanıyor, bu iktidar, dışa açılarak, Türkiye'yi çağın dinamizmine uydurarak mı şeriatı getirecek? Eğer öyleyse verileriniz neler? Yani bu iktidar islami devrim için hangi kitleyi şu anda örgütlemekte? Hangi kitleye silah sağlamakta? Hangi doktrini kullanmakta? Yasaları Kuran ilkelerine oturtmak için bugüne kadar ne yapmış? Hanhi İslami unsuru, sisteme dahil etmiş?
Gül'ün Cumhurbaşkanlığı seçimi döneminde Taha Akyol şunları yazmıştı;
"Abdullah Gül, başbakanlık ve beş yıla yakın Dışişleri Bakanlığı yaptı... Temel gayretleri neydi?AB süreci! Ne demek AB süreci?Temel kanunlarımızı Avrupa ile uyumlu hale getirmek!Türkiye, Lozan'da da aynı sözü vermişti! İçerideki çağdaşlaşma projesi ve dış politikada Gazi'nin deyimiyle "Avrupa Türkiyesi" örtüşüyordu.Bugün de öyle ve bu yönde Gül'ün enerjisi ve katkısı inkâr edilemez.Kanunlarımızı Avrupa standartlarına getirerek, demokrasiyi, kişisel özgürlükleri, entegrasyon dinamiklerini güçlendirerek mi Türkiye'ye şeriat gelecek!Gül, bu reformların lokomotif isimlerinden biri olarak mı "ideolojik bir çekirdeğin militanı"dır? Gül'ün bakanlık döneminde yaptığı konuşmalar 700 sayfalık bir kitap halinde basılmış. Hızlı bir tarama yaptım. Gül, İslam ülkelerinin katıldığı, İslamın konuşulduğu diplomatik platformlardaki konuşmalarından altısında "reform" çağrısı yapıyor; "kadın erkek eşitliği, demokrasi, modernleşme, piyasa ekonomisi, açık toplum, bireysel özgürlükler, rasyonel düşünce, şeffaflık, hesap verirlik, dünyaya açılma" gibi değerleri savunuyor, bu değerlerin yolundan gidilmesini istiyor! (Sf. 528, 543, 547, 565, 576)Çağımızın en ileri değerleridir bunlar."
Aksine biz yaptıklarına bakınca tam aksini, Türkiye'yi dışa açtıklarını, demokrasiye önem verdiklerini, hak ve özgürlükleri savunduklarını görüyoruz. Şu anda demokrasiye ve dışa açılmaya Ak parti kadar değer veren bir başka parti söyleyebilir misiniz? Chp dahil, tüm ana akım partiler milliyetçi bir kabuğa çekilmiş durumda. AKP'nin peşkeş çekmesi ayrı bir konudur ve eleştirilebilir, fakat irticai bir gündeme sahip olup siyasi sistemi değiştirecek bir devrim peşinde koştuklarını söylemek çok ağır bir ithamdır ve verilerle desteklenmesi gereklidir. Verileri gösterirseniz ben "anlamayız" demem. Anlarım.
3. İktidarın nasıl kullanıldığına yönelik bu söylemler haklı eleştirilerdir. Zaten ben de Akp'nin bu şekilde eleştirilirse daha çok oy kaybedeceğini düşünüyorum. Onlara irtica üzerinden yüklenilince AKP her zaman kazançlı çıkıyor. Çünkü kendisine oy veren kitleler Akp'ye atfedilen bu suçu içselleştiriyor ve alınıyorlar. Kendimden biliyorum.
Ekonomik gelişme bu şekilde tabii ki sapar. Bunu onaylamıyorum. Bunun için benim çözümüm şeffaflık. Hesap verilebilirlik. Aslında muhalefet partileri ekonomik veriler üzerinden AKP'yi suçlasa ülke için de daha yararlı olacak, fakat onlar ideolojik gündemle yola çıkmayı tercih ediyorlar. Bu konu da söylediğim gibi veri olmadan havada kalıyor. İnandıramıyor.
4. Askere yargısız infaz yapılmıyor, çünkü Taraf gazetesi bir cezalandırma kurumu değildir. Yargının tek yapıldığı yer mahkemelerdir fakat gariptir asker orada da yargılanamıyor. Bence Türkiye'nin yargılanamayan, yargıdan muaf tek kurumu TSK'dır. Çalışan hiçbir elemanı yargılayamıyorsunuz.
İftira atıyorlar derseniz anlarım. Bu konuyu da açabiliriz. Taraf gazetesinin öne çıkardığı belgelerin hemen hemen hepsi doğrulandı. Kafes, balyoz, Akp ve Gülen'i bitirme planı, bunların hepsi tsk tarafından kabullenildi. "Olmadığına yönelik" hiçbir söylemde bulunulmadı. Sadece "bizi yıpratıyorlar" argümanına değinildi. Ancak yıpratma nedenlerinin hepsi kendi kurumlarında hazırlanmış belgelere dayanıyor. Bu nedenle haksız yere suçlu ilan ediliyoruz anlamına gelen "yıpratma" deyiminin bir aslı yoktur. O belgeler gerçektir. Varlıkları kabul edilmiştir. O halde yıpratma yoktur, eleştiri vardır. Bu eleştirinin de ağır yapılmasında, ve sürekli gündem olmasında yarar vardır, çünkü söz konusu olan darbedir. Sadece darbe olsa yine iyi, bu darbe için olmayan kanıtların kendi kurumları tarafından yaratılması da söz konusu. Yani 80 darbesi gibi ortada bir kaos durumu yok. Bunu biliyorlar ve bu nedenleri kendileri yaratmak istiyorlar. Özellikle Kafes, Balyoz ve AKP ve Gülen'i bitirme planı başlıklı belgelerin içeriğine bakarsanız, durdur yere bir darbe nasıl yapılırın planlarını görürsünüz. Yani asker, bu dönemde eleştirilmeyi en fazla hak eden kurumlardan biridir. Taraf gazetesi ise bu belgeleri yayınlama cesareti gösterdiği için, Türkiye için çok hayırlı bir iş yapmıştır.
Taraf gazetesi ve askeri eleştirenler ortaya bir "veri" koyuyorlar, fakat iktidarın irticacı bir gündeme sahip olduğunu söyleyenler ortaya bir "veri" koyamıyor. Durum bundan ibarettir. Veri yoksa, inanma inanmama söz konusu olabilir, fakat veri varsa ancak görmezden gelme, gelmeme söz konusudur. Nitekim bugün verileri, yani kanıtları yalanlayamayan çevreler bu kanıtların olmadığı yönünde değil, bu kanıtları Taraf gazetesinin kendisinin uydurduğu yönünde haberler yapıyorlar, ki bu da ne kadar inanılır bir teori orası tartışılır.
Saygılar.