Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Antlaşmalar  (Okunma sayısı 11583 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 26, 2007, 07:42:52 öö

 
Zitvatorok Antlaşması
Ziştovi Antlaşması
Yaş Antlaşması
Vasvar Antlaşması
Uşi (Ouchy) Antlaşması
Sevr (Sévres) Antlaşması
San Remo Konferansı
Prut Antlaşması
Pasarofça Antlaşması
Paris Barış Konferansı
Paris Antlaşması
Mondros Mütarekesi
Lozan Antlaşması
Londra Konferansları ve Antlaşmaları
Küçük Kaynarca Antlaşması
Kasr-ı Şirin (Kasrışirin) Antlaşması
Karlofça Antlaşması
Hünkâr İskelesi Antlaşması
Gümrü Antlaşması
Edirne Antlaşması
Bükreş Antlaşması
Bucaş Antlaşması
Brest-Litovsk Antlaşması
Berlin Konferansı ve Antlaşması
Belgrad Antlaşması
Baltalimanı Antlaşması
Aynalıkavak Antlaşması (Tenkihnamesi)
AYASTEFANOS (YEŞİLKÖY) ANTLAŞMASI

Burada antlaşmaların madde ve detaylarını aktarmaya çalışacağım

Saygılarımla.


Nisan 26, 2007, 07:43:40 öö
Yanıtla #1

Zitvatorok Antlaşması
 
1593-1606 Osmanlı-Avusturya savaşlarına son veren sulh antlaşması (11 Kasım 1606).

1593’te başlayan Osmanlı-Avusturya savaşı, başlangıçta Osmanlılar aleyhine cereyan etti. Orta Macaristan ve Romanya’nın bir bölümü, Avusturyalıların eline geçti. Ancak Eflak, Boğdan ve Erdel’de vaziyetini düzelten ve isyanları bastıran Osmanlılar, kısa sürede duruma hâkim oldular. Vezir-i âzam Mehmed Paşa, 1605’te Estergon’u fethetti. Bu zafer, Avusturya’nın ümitlerini kırdı ve onları barış istemeye mecbur bıraktı

Estergon ile Komaron arasında, Zitva Çayının, Tuna’ya döküldüğü yerde başlayan müzâkereler, üç hafta sürdü. Nihâyet, 11 Kasım 1606’da, 20 sene müddetle 17 maddelik antlaşma imza edildi.

Antlaşmanın önemli maddeleri şunlardı:

Avusturya’nın Osmanlı Devleti'ne vermekte olduğu, yıllık otuz bin duka altını tutarındaki haraç kaldırılacaktı.

Avusturya-Almanya İmparatoru İkinci Rodolphe, bir defaya mahsus olmak üzere, Osmanlı sultanına 200.000 kuruş tazminat verecekti.

Antlaşmanın tasdikinden itibaren her üç yılda bir, ihtiyarî hediyeleşme olacak, fakat bunun kıymet ve miktarı muayyen olmayacaktı.

Osmanlı Sultanı ile Avusturya-Almanya İmparatoru, haberleşme protokol muhaberelerinde, eşitlik kaidesine riayet edeceklerdi.

Yazışmalarda, Avusturya İmparatoruna (Kral) tabiri yerine “Roma Câsârı” unvanı ile hitap edilecekti. İki taraf, birbirinin arazisine tecavüz etmeyecek, tecavüz meydana gelirse esirler iade edilip, zarar ve ziyanlar da karşılıklı olarak ödenecekti.

Hudut boyu ihtilafında, Osmanlı Devletinden Budin Beylerbeyi, Avusturya’dan da Raab/Yanıkkale kumandanı hakem olacaktı.

Yirmi yıl süre ile imzalanan antlaşma, Sultan Birinci Ahmed Han ve İkinci Rodolphe arasında kalmayıp, bunların halefleri de uymak mecburiyetindeydi.

İspanya Kralı da, bu antlaşmaya girme hakkına sahipti.



 
 


Nisan 26, 2007, 07:44:15 öö
Yanıtla #2

Ziştovi Antlaşması
 
Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında 1788-1791 savaşlarına son veren ve Ziştovi’de imzalanan barış antlaşması.

1787’de başlayan Osmanlı-Rus Harbi devam ederken, 1788’de Avusturya, Rusya’nın yanında Osmanlı Devletine harp ilan etti. Buna karşılık İsveç de, Rusya’ya karşı Osmanlı Devletinin yanında savaşa girdi. Ayrıca Osmanlı Devleti, iki cephe ile karşı karşıya gelince, savaş hâlinde bulunduğu Prusya ile 1790 yılında antlaşma imzaladı ve Avusturya sınırına yeni kuvvetler gönderdi. 8 Haziran 1790’da, Yergöği’de, Avusturya kuvvetleri, büyük bir bozguna uğratıldı. Bu mağlubiyet üzerine, Avusturya imparatoru İkinci Leopold barış istedi. Prusya’nın da delâletiyle, 18 Eylül 1790’da, Yergöği’de, dokuz aylık bir mütâreke imzâlandı. Bundan sonra, 5 Aralık 1790’da, Ziştovi’de başlayan barış görüşmeleri, uzun çekişmelerden sonra, 4 Ağustos 1791’de neticelendi. Tamamı on dört madde olan bu antlaşmaya göre Avusturya, Orsova dışında, işgal ettiği bütün yerlerden çıkacaktı. Hotin Kalesi, Ruslarla antlaşma yapılana kadar, Avusturyalılarda kalıp sonra Osmanlılara terk edilecekti. İki devlet arasında, daha önce yapılan ticaret antlaşmalarına göre, ticaret serbestisi ve ticarî imtiyazlar devam edecekti. Osmanlılar, antlaşmadan sonra Viyana’ya bir büyükelçi gönderdi.

 

 
 


Nisan 26, 2007, 07:45:00 öö
Yanıtla #3

Yaş Antlaşması
 
1787-1791 harbi sonunda, 10 Ocak 1792 tarihinde imzalanan Osmanlı-Rus Antlaşması. Osmanlı Devleti'nin, Kırım’ı kurtarmak gayesiyle, 19 Ağustos 1787’de, Rusya’ya açtığı savaş, Avusturya’nın da savaşa dahil olmasıyla, aleyhte gelişti. Özi, Kili, İsmail, Anapa ve Soğucak gibi kaleler, Rusların eline geçti. Neticede, İngiltere, Prusya ve İspanya’nın arabuluculuğuyla, 18 Ağustos 1791 tarihinde, Osmanlı Devleti ile Rusya arasında, sekiz aylık bir süre için Kalas Mütarekesi imzalandı. Arkasından, Kasım 1791’de, Yaş kasabasında barış görüşmelerine başlandı. Yaklaşık iki buçuk ay süren uzun ve çetin müzakerelerden sonra, 10 Ocak 1792 tarihinde, Osmanlı Devletiyle Rusya arasında Yaş Barış Antlaşması imzalandı. Tamamı on üç madde olan bu antlaşmaya göre:

1. 1774 Kaynarca, 1779 Aynalıkavak, 1783 Ticaret ve 1784’te Kırım ile Taman’ın ilhakıyla Koban Nehrinin hudut     tayini hakkındaki antlaşmalar yine eskisi gibi kalıyordu.

2. Turla (Dinyester) Nehri hudut kesilerek, bunun sol tarafındaki arazi, yani Aksu ile Turla arasındaki Özi Kırı, Özi     Kalesi, Ruslara terk edildi. Sağ tarafındaki memleketler, yani Bender, Akkerman, Kili, İsmail ve diğer tarafta     Rusların işgalindeki kale ve şehirler Osmanlılara iade ediliyordu.

3. Boğdan Voyvodalığının borçları ve geride kalan vergileri iptal edilecek ve antlaşmadan sonraki iki yıl, her türlü     vergiden muaf tutulacaktı. Af ilan edilip, isteyenler yine memleketlerine dönebileceklerdi.

4. Tiflis Hanlığına, Çıldır valileri veya beyleri tarafından taarruz olunmayacaktı.

5. Kuzey Afrika’daki Garb Ocakları, Rus ticaret gemilerine taarruzda bulunurlarsa, zarar tazmin edilecekti.

Böylece, Yaş Antlaşmasının da imzalanmasıyla, 1787 yılında Osmanlı Devletiyle Rusya arasında başlayan, sonra da Avusturya’nın katılmasıyla genişleyen savaş fiilen ve resmen sona ermiş oldu.
 
 


Nisan 26, 2007, 07:46:07 öö
Yanıtla #4

Vasvar Antlaşması
 
Osmanlı-Avusturya Antlaşmalarından. Sultan Dördüncü Mehmed Han (1648-1687) zamanında, 1663 Avusturya ve 1664 Alman seferleri üzerine, Avusturyalılar sulh istedi. Müzakereler, 29 Temmuz 1664 günü tamamlandı. Antlaşmanın Osmanlıca ve Lâtince nüshaları, Osmanlı sultanı ve Alman İmparatoruna gönderildi. İstanbul ve Viyana tarafından tasdik edilinceye kadar, Osmanlı ordusu, harekâtında serbest kalacaktı. Ordunun harekât serbestliği kaydı, antlaşmanın bir an önce tasdikini kolaylaştırdı. Osmanlı temsilcisi vezir-i âzam Köprülü Fâzıl Ahmed Paşa; Avusturya temsilcisi İstiryalı Simon Reniger von Renigle idi. Vasvar Antlaşması, Osmanlı Karargâhında 10 madde hâlinde, 10 Ağustos 1664 tarihinde tasdik edildi. Antlaşmaya göre:

1) Osmanlılar tarafından zapt edilen Uyvar ve Neograd kaleleriyle etrafındaki palangalar Osmanlılarda,

2) Sceckelbyd Kalesi Avusturya’da kalacaktı,

3) İki taraf askerleri de Erdel’den çekilecekti,

4) Erdel kralları, Avusturya topraklarına tecavüz etmeyecekti.

5) Yıkılan Zerinva veya Yeni Kale tekrar yapılmayacaktı,

6) İki taraf da akın ve çeteciliğe son verecekti,

7) Antlaşma yirmi yıllıktı,

8 ) Dostluk nişânesi olarak, İmparator, Sultana 240.000 filorin kıymetinde hediye takdim edecekti,

9) Sultan da, büyükelçiyle, İmparatora münasip bir hediye gönderecekti,

10) Önceki antlaşmaların bozulmayan esaslarına yeniden riayet edilecekti.

Vasvar Antlaşmasıyla, Avusturya, Osmanlı üstünlüğünü bir defa daha kabul etmiş oluyordu.

 
 


Nisan 26, 2007, 07:46:42 öö
Yanıtla #5

Uşi (Ouchy) Antlaşması
 
İtalya ile Osmanlı Devleti arasında, Trablusgarp  Savaşı sonunda imzalanan antlaşma (18 Ekim 1912).

Trablusgarp'a İtalyanların saldırması üzerine, Osmanlı Devleti, bu bölgeye asker göndererek, İtalyanlarla savaştı. Balkan Savaşı'nın çıkması üzerine, Osmanlı Devleti barış istemek zorunda kaldı. Barış antlaşması, İsviçre'de Lozan şehri yakınındaki Uşi (Ouchy) kasabasında imzalandı. Yapılan antlaşma gereğince, Trablusgarp ve Bingazi'ye tam bir özerklik tanındı. Osmanlı Devleti, buradaki askerini geri çekti. Böylece İtalya, Trablusgarp ve Bingazi'yi topraklarına serbestçe katabilecekti. Buna karşılık İtalya, Rodos ve çevresindeki Oniki Ada'yı geri veriyordu. Ancak, Balkan Savaşı başladığından, savaşın sonuna kadar bu adalar, İtalyanların elinde kaldı.

Uşi antlaşmasının başlıca maddeleri şunlardı:

1. Trablusgarp ve Bingazi'ye tam bir muhtariyet (özerklik) tanınmıştır.

2. Trablus ve Bingazi, yeni kanun ve özel düzenle yönetilecektir.

3. Trablus ve Bingazi'de Osmanlı Devletinin çıkarlarını, padişah adına naibü's-sultan olarak tayin edilen kimse     koruyacak; dinî ve adlî işler, padişah tarafından seçilecek kadılar eliyle yürütülecektir.

4. Kadı ve Naibü's-Sultan'ın maaşları, Osmanlı maliyesince ödenecektir.

 
 


Nisan 26, 2007, 07:48:38 öö
Yanıtla #6

Sevr (Sévres) Antlaşması
 
Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki antlaşmalardan. Osmanlı Devleti'yle, İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan arasında, 10 Ağustos 1920 tarihinde, Fransa’nın başşehri Paris’in Sévres kasabasında imzalandı. Osmanlı sultanı Vahideddin Han (1918-1922) ile; İngiliz, Fransız ve İtalyan parlamentoları tarafından tasdik edilmediğinden hükümsüz kalmıştır. Yunanistan, tek taraflı kabul edip, yürürlüğe koymak istediyse de, ordusu 9 Eylül 1922’de İzmir’den Ege Denizine dökülünce, arzusundan vazgeçmek zorunda kaldı.

Sevr Antlaşması, 10 Nisan 1915 tarihinde, Londra’da, Rusya-İngiltere-Fransa gizli antlaşmasına göre, Türkiye’nin paylaşılması esasına dayanıyordu. Fakat, Sevr’de, Bolşevik İhtilâli, iç harp ve Çarlığı destekleyen Avrupalı kuvvetlerle uğraşan Sovyet Rusya, dışarıda bırakıldı. Sovyet Rusya dışarıda bırakılınca, önceki gizli antlaşmalarda Rusya’nın payına düşen topraklar, yeniden paylaşıldı. Londra Antlaşması'nda Rusya’ya verilen Türk Boğazlarının, Sevr öncesi tertiplerle İngiltere, Fransa ve İtalya kontrolünde tutulması kararlaştırıldı. İtilaf devletlerinin hazırladıkları antlaşma metnini, Paris’te, 11 Mayıs 1920 tarihinde, Osmanlı Devleti temsilcisi eski sadrazam Tevfik Paşa okuyunca, “İstiklâlimize aykırıdır!” diyerek imzalamadı. Tevfik Paşa, antlaşma metnine itiraz cevabı yazıp, İstanbul’a döndü.

İstanbul’un işgalinden sonra, Osmanlı mebuslarının bir kısmı yakalanıp Malta’ya sürüldü, bir kısmı da Anadolu’da Millî Mücadeleye katıldığından, antlaşma metni, Mebuslar Meclisi'nden geçemiyordu. Sultan Vahideddin Han, antlaşma metnini, Türk İstiklâline aykırı bulduğundan, Mebuslar Meclisinden geçmediğini dünya kamuoyuna ilan edip, bütün baskılara rağmen tasdik etmedi. Yunanistan Meclisi, Sevr Antlaşmasını tasdik edip, yürürlüğe koymaya kalkıştı. Bunun üzerine, beşinci defa sadrazamlığa getirilen Damat Ferid Paşa; âyândan Hâdi Paşa, Filozof Rıza Tevfik ve Bern elçisi R. Halis beylerle Paris’e gidip, Sevr Antlaşmasını imzaladı. Ancak bu antlaşma, Osmanlı Sultanı Vahideddin Han ile İngiliz-Fransız-İtalyan parlamentolarınca tasdik edilmedi.

Dört yüz otuz üç madde ve on iki bölümden meydana gelen ve hiçbir zaman geçerli sayılmayan antlaşmanın hükümleri şunlardı:

1) İstanbul ile Boğazların ve Marmara’nın Anadolu kıyılarının tahkim edilmemesi ve buraların Karma Boğazlar Komisyonunca kontrolü;
2) Suriye ve Lübnan’ın Fransızlara; Arabistan, Yemen, Irak, Filistin’in İngiltere’ye; yine Mısır, Sudan ve Kıbrıs’ın İngiliz idâresine; Fas ve Tunus’un Fransa’ya bırakılması;
3) İzmir/Aydın vilâyetiyle Çatalca’dan batıya Doğu Trakya ve İmroz/Gökçeada ile Bozcaada dahil Yunanlılara;
4) Rize, Trabzon, Gümüşhane, Artvin, Kars, Ağrı, Van, Bitlis, Muş, Bingöl, Erzincan ve Erzurum’un Ermeniler’e;
5) Muğla ve Antalya’nın İtalya’ya verilip; Konya, Göller Bölgesi, Afyon ve Bursa’ya kadarki yerlerde de himaye hakkı tanınması; 6) Kapitülasyonların her devlete tanınması; 7) Osmanlı devlet borçlarının ödenmesi.

 
 


Nisan 26, 2007, 07:49:45 öö
Yanıtla #7

San Remo Konferansı
 

 Birinci Dünya Savaşından sonra, 19-26 Nisan 1920’de, Osmanlı topraklarının paylaşılması ve Türkiye ile yapılacak olan Sevr Antlaşması'nın şartlarını hazırlamak için, İtalya’nın San Remo şehrinde toplanan milletlerarası konferans.

İngiltere başbakanı, Fransa başbakanı, İtalya başbakanı ile Japonya, Yunanistan ve Belçika temsilcilerinin katıldığı konferansta, Birinci Dünya Savaşından mağlup olarak çıkan Osmanlı Devleti topraklarının ve Ortadoğu petrollerinin paylaşılması görüşüldü ve Sevr (Sévres) Antlaşmasının son biçimi tespit edildi.

San-Remo Konferansında, Osmanlı Devletinin Asya ve Kuzey Afrika’da bulunan Arap toprakları üzerindeki bütün haklarından vazgeçmesi, bağımsız bir Ermenistan’la Özerk bir Kürdistan’ın kurulması kararlaştırıldı. Ayrıca, Osmanlı Devletinin eski Suriye topraklarında iki “A tipi manda” teşkil edilerek Suriye ve Lübnan’ın Fransa, Filistin’in ise İngiltere’nin idaresine bırakılması, Irak topraklarının da İngiltere’nin mandasına girmesi kararlaştırıldı. Teşkil edilen A tipi manda idaresi, söz konusu ülkelerin bağımsız sayılmasını, kendini idare edebilecek siyasî olgunluğa erişinceye kadar manda otoritesi altında kalmasını öngörüyordu.

Konferansta, ayrıca, İngiltere ile Fransa arasında bir petrol anlaşması imzalandı. Bu anlaşmayla Musul’un, İngiltere’nin Irak manda bölgesine dahil edilmesi, Fransa’ya Irak petrollerinden % 25 hisse verilmesi ve petrol taşıma kolaylıkları tanınması sağlandı.

Almanya ile Fransa arasındaki meselelerin de ele alındığı konferansta, Almanya ordusunun büyütülmemesi gerektiği kararlaştırıldı.

San-Remo Konferansından sonra, 10 Ağustos 1920’de, Osmanlı hükümetine zorla imzalatılan Sevr (Sévrés) Antlaşması, Sultan Beşinci Mehmed Vahideddin tarafından tasdik edilmediği gibi, Ankara’daki Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından da kabul edilmedi. Batılı devletler arasında da, Yunanistan’dan başka onaylayan çıkmadı. Böylece, antlaşma hukukî geçerlilik kazanmadı ve yürürlüğe girmedi.

San-Remo Konferansı, bugün Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu iç ve dış meselelere kaynaklık etmesi bakımından önem arz etmektedir. Bu konferansta kararlaştırılan, daha sonraki antlaşmalarla kurulması sağlanan bağımsız Ermenistan Devleti, Türkiye için dış tehdit unsuru teşkil etmektedir.

Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bölünmesine yönelik terör hareketlerinin fikrî tohumları San-Remo Konferansında atılmış, art niyetli Avrupa devletlerinin destek, tahrik ve teşvikleriyle bugün, fert, aile, toplum ve devlet hayatını etkileyici hale gelmiştir.

Harp Akademileri Komutanlığı yayınlarından "Tarihî ve Coğrafî Açıdan Kafkasya’nın Etnik Yapısı" adlı, Mart 1993 tarihli ve 13 nolu Bilgi Notunda, San Remo Konferansıyla ilgili olarak şu bilgiler verilmektedir: “Âzerbaycan, bugün çok ciddî meselelerle karşı karşıya bulunmaktadır. Bu meselelerin başında da Karabağ gelmektedir. Sahip olduğu konum itibariyle, sadece bölgedeki ülkelerin değil, bölge dışı ülkelerin de ihtiraslarının çarpıştığı, Âzerbaycan’ın sürdürdüğü mücadele sadece Ermeniler'e ve Ermenistan’a karşı verilmemektedir. Onların arkasındaki Rusya Federasyonu, İran ve batılı ülkelere karşı verilmektedir. Söz konusu uluslararası bu politikayı, San Remo Konferansında Lord Curzon’un şu sözleri aydınlatmaktadır: 'Yeni bir Panislamizm ve Panturanizm akımı ortaya çıkabilir. Bu ihtimali düşünen Londra Konferansı, dünya barışının devamı bakımından, Anadolu Türkleri ile daha doğudakiler arasında, Hıristiyan bir toplumdan oluşan bir set çekmenin, şâyân-ı arzu olduğunu düşünmüştür. Bu da yeni Ermeni Devleti olacaktır'. Dolayısıyla bu politikada, Türk dünyasına karşı mücadele eden her devlet, yer almaktan bugüne kadar kaçınmamıştır.”

 
 


Nisan 26, 2007, 07:50:34 öö
Yanıtla #8

Prut Antlaşması
 
1711 Prut Harbi sonrasında imzalanan Osmanlı-Rus Antlaşması. Osmanlı sultanlarından Üçüncü Ahmed Han (1703-1730) zamanında, 22 Temmuz 1711 tarihinde Rusya ile imzalandı.

Lehistan meselesi dolayısıyla Rus Çarı Petro ile İsveç Kralı Demirbaş Şarl’ın arası açılmış; Osmanlılar, Demirbaş Şarl’ın Lehistan kralı ilan ettiği Stanislav Lehcinski’yi tanımışlardı. Çar Petro ile Kral Şarl arasında Ukrayna’da yapılan savaşı, İsveçliler kaybettiler (1709). Demirbaş Şarl, Ukrayna Hatmanı Mazepa ile birlikte, Osmanlı topraklarına sığındı. Çar’ın iade isteği, Bâbıâlî tarafından reddedildi. Deli Petro’nun savaşla tehdit etmesi üzerine, Rusya’ya savaş ilan edildi (20 Kasım 1711).

Hıristiyan tebaayı ayaklandırarak başarı sağlayacağını zanneden Çar, Boğdan’a girip, Prut boyunca Tuna kıyılarına inmekte iken, ummadığı bir zamanda Türk ordusu tarafından kuşatıldı. Türk askeri, kesin bir üstünlüğe sahipti. Ruslar, sulh teklifinde bulundular. Azak’ın ve Lehistan’ın Rus nüfuzundan kurtulması kabul edilince, Sadrazam Baltacı Mehmed Paşa, kâhyası Antalyalı Ömer Ağa ve mektupçusu Ömer Efendinin tesirleri altında kalarak, sulh teklifini kabul edip, Çar’ı serbest bıraktı. Kırım hanı Devlet Giray Han ile Demirbaş Şarl muhalefet ettiler. Prut Irmağı kıyısında, Serdâr-ı ekrem (Başkumandan) Baltacı Mehmed Paşanın çadırında, Osmanlı devlet adamları ile Rus Başbakanı Baron Şafirov arasında kararlaştırılan Prut Antlaşması ile:

1. Azak Kalesi ve bütün çevresini Ruslar geri vereceklerdi.

2. Aşağı Özi boyundaki Rus kaleleri yıkılacaktı.

3. Lehistan’a girmiş bulunan Rus kuvvetleri geri çekilecekti.

4. Barabaş, Potkalı ve Kırım Hanlığı'na tâbi Kazaklara, Ruslar müdahale etmeyecekti.

5. Osmanlı Sultanına sığınan mülteci İsveç kralı Demirbaş Şarl, maiyetiyle birlikte, ülkesine serbestçe gidecekti.

6. Osmanlı ülkesine gelip giden Rus tüccarlarından başka, Türkiye’de Rus elçisi bulunmayacaktı.

7. Harp öncesi ve sonrasındaki Müslüman esirler, Osmanlı hükümetine iade edilecekti.

8. İki taraf da harbe teşvikçilik yapmayacaktı.

9. Ruslar, eskiden olduğu gibi, Kırım Hanına yine vergi vereceklerdi.

Antlaşmadaki şartların yerine getirilmesi için, Baron Şafirov, Osmanlılarda kalacaktı.

Baltacı Mehmed Paşanın iyi niyetinin, Ruslar tarafından suiistimal edilerek, antlaşma şartlarının uygulanmaması ve Devlet Giray Hanla Demirbaş Şarl’ın sadrazam aleyhinde propagandaları, hoşnutsuzluğu büyüttü. Mehmed Paşa, sadaretten azledildi (20 Kasım 1711). Antlaşmanın uygulanması için, Rusya’ya savaş ilan edilince, Azak Kalesi teslim edilip, kaleler yıkıldı. Demirbaş Şarl’ın dönmesi yine gerçekleşmeyince, ikinci defa sefer ilan edildi. 1713 Haziranında yapılan Edirne Antlaşması ile Demirbaş Şarl memleketine dönebildi.

Bu neticeyle, Prut Muahedesi, Deli Petro’nun Karadeniz ve Balkanlara inme hayallerine darbe vurmuş oldu.

 
 


Nisan 26, 2007, 07:51:19 öö
Yanıtla #9

Pasarofça Antlaşması
 
(1703-1730) zamanında, Mora-Tuna kavşağında Yugoslavya’nın Pasarofça kasabasında yapıldı. Osmanlı Devletini Şıkk-ı sânî 1714-1717 Osmanlı-Avusturya-Venedik Harbine son veren antlaşma. Osmanlı sultanlarından Üçüncü Ahmed HanDefterdarı (Mâliye Müsteşarı) Silâhtar İbrâhim Efendi başkanlığındaki heyet temsil etti. Pasarofça’da Kont Virmond başkanlığında Avusturya ve Carte Ruzigi başkanlığındaki Venedik heyetlerinden başka, Felemenk (Hollanda) ile İngiltere temsilcileri de vardı. İki ay kadar süren konferanstan sonra; Avusturya ile yirmi madde ve bir ilâve, Venediklilerle de 26 madde üzerinden, 21 Temmuz 1718 tarihinde antlaşma imzalandı. Antlaşmaya göre, Avusturya ile Niş, Banat Dağları ve Transilvanya Alpleri hudut kesildi. Mülteci Rakoçi, Ferenç ailesiyle beraber Osmanlı-Avusturya hududunda oturmak ve emniyeti sağlanmak şartıyla iade edilecekti. Venedikliler, Mora Yarımadasını, Korintos ile çevresini, Egin Körfezindeki adaları, İyonya Adalarını, Aya Mavri Adasını ve Girit’te üç iskeleyi Osmanlı Devletine verecekti.

Pasarofça Antlaşmasıyla, Osmanlı Devleti; Avusturya’ya toprak vermesine rağmen, Venedik’ten aldı. Avusturya’ya verdiği toprakları, daha sonraki antlaşmalarla geri aldı. Pasarofça Antlaşması sonrasında Osmanlı Devleti, Avrupa cephesinde uzun bir sulh devresine girdi.