Devletin "sosyal"leşmesinde aslında onun kendini "hukukla sınırlamasının"da büyük payı vardır. Sosyal Devlet niçin var olmuştur? Ya da neden gelişim sürecinde önce hukukla buluşan ve kendini hukukla sınırlayan devlet sonra bunun yanı sıra bir de kendine sosyal yükümlülükler yüklemiştir? Hukuk Devleti insan onurunu temel aldığı için kaçınılmaz olarak insan onuruna yaraşır bir hayat standartını da sağlamayı yükümlenir. İnsanın kişiliğinin korunması sadece onun kanun önünde eşit kabul edilmesiyle, devletin adalet ve güvenlik hizmetlerini görerek kendini sosyal-ekonomik hayattan soyutlamasıyla sağlanamadığı için sosyal devlet ortaya çıkmıştır.
Sosyal devlet, güçsüzün hakkını sağlayarak gerçekte onların da siyasal hayata bir yurttaş olarak katılmalarını sağlar. Bu sebeple sosyal devlet demokratikleşmenin, özgürleşmenin bir gereğidir.
Günümüzde neo-liberal devletin sosyal devletin yerine ikamesi sürecinde ortaya çıkan en önemli tehlike, her ne kadar neo-liberalizmin bireysel özgürlüklere verdiği değer önemli olmakla birlikte, güçsüzlerin siyasal yaşamın dışına atılmalarıdır ki bu da belirgin bir ayrımcılık hatta dışlama politikasıdır. Daha belirgin söyleyelim, neo-liberalizmin getireceği-getirdiği siyasal bir seleksiyondur. Habermas'ın anlatımıyla neo-liberalizmin refah devletinin altını oymasının getirdiği sonuç son kertede toplumsam çözülme eğilimidir.
Güzel bir soruyla başlamışsınız Sayın SkullG; Neden devlet, sadece devlet otoritesinin hukuki sınırlanımı üzerinde durmamıştır da, sosyal sorumluluklar da almaya başlamıştır?
Yanıtı etik değerler açısından veriyorsunuz: insan onurunun korunmasını istemek. Bu, tek başına iyi bir amaçtır. Herhalde herkes, insan olanın iyi yaşamasını ister. Böyle bir isteği olmayan kişinin ne kadar insan olduğu tartışılır.
Ancak, iyi niyet ayrı bir şeydir, bu iyi niyetin hedeflediği şey olan insan onurunu kurtarmak amacıyla devleti kullanmak ayrı bir şeydir.
Neden insanlık onuru devlet aracıyla kurtarılmak zorunda? İnsanlar, sivil toplum olarak, kendi kendilerinin onurlarını koruyacak bir zihniyet yapısına ulaşamaz mı? Siz, ve ben, ve en azından sosyalist devlt modelini savunan çoğunluğun içinde, her halde insanlık için iyi dilekler var. Bu insanlar (siz, ben ve diğerleri) kendi kendilerine, aynı kaygıyı güderek, devletsiz bir ortamda, söz konusu amaç olan insanlık onurunu koruyacak yardımlaşmada bulunamaz mı? Neden bu ille de devlet sorumluluğu olarak görülsün? Bu evvela bireysel bir sorumluluk değil midir? Ben, kişisel olarak, kapitalizmde de insanların, başka insanların onurunu korumasının mümkün olduğunu düşünüyorum; kapitalizmde, kimsenin önünde bir başkasına yardım etmeyi engelleyecek bir unsur yoktur çünkü. O kapitalist toplumda da vicdanlı ve merhametli insanlar olacak. O halde devleti büyük garantör ve organizatör yapmanın bir gereği yok diye düşünüyorum.
Bir gereği yok. Aksine devletin bu amaçta kullanılmasının birçok da zararı var. Sosyal devlet yöneticilerinin hesap yapmadaki kısıtlılığı, toplanan vergilerin gerçekten uygun kişiler için harcanmasındaki belirsizlik, kamu maliyesinin bitmek bilmeyen suistimali, ortak paranın birilerince mantıksız yerlere harcanması, hatta yolsuzluk ve vurgunlarla eritilmesi, hep görülmüş olan şeyler.
Bunlardan da öte, Ludwig von Mises'in de belirttiği gibi, devlet, hiçbir zaman gerçek insan ihtiyaçlarını belirleyecek bir ekonomik arz-talep sistemini döndüremeyecektir. Neyse.
İkinci paragrafta, sosyal devletin güçsüzün hakkını sağladığını ve onların yurttaş olarak topluma kattığını belirtmişsiniz. Ve sosyal devleti "özgürleşmenin gereği" olarak görmüşsünüz.
Herhalde buradan anladığım kadarıyla güç olarak maddi olanakları ve özgürlük olarak da maddi olanaklardan yararlanmayı, yani para sorununu söylemişsiniz.
Ben özgürlüğün sosyal devletle kısıtlandığını düşünüyorum. Birincisi, benim vergimle, hiç tanımadığım birilerine olanağın gitmesi ile birileri belki özgürleşiyor olabilir, fakat kimin pahasına? Benim gibilerin pahasına. Yani birilerin özgürlüğünden alınıp, birilerine özgürlük veriliyor. Bu da, birilerinin parasının, başkalarına gitmesiyle gerçekleşiyor. Burada aslında birileri özgürleştirilmiyor. Sadece birinin özgürlük imkanları kısıtlanırken, diğerinin özgürlük olanakları fazlalaştırılıyor. Zoraki bir maddi eşitlik uygulanıyor. Peki benim özgürlüğüm ne olacak? Vicdan ve merhamet adına, benim çalışmamdan elde ettiğim hakkı, sosyal devlet teorisyenleri, "hangi hakla" benden alıyor ve hangi hakla kendi belirledikleri kişilere veriyor? Burada çok açıktır ki, benim hakkım, bir başkasının "ihtiyacı" adına yeniyor. Ben yardımseverliği onaylayabilirim, ancak özgür irademin sıfır olduğu zorunlu bir para akışına karşıyım. Özgür irademin işin içinde olmadığı bu hak dağıtımı zaten yardımlaşma olarak da adlandırılamaz. Çelişir. Öte yandan, yardımlaşmayı sevmek ile, ne olursa olsun yardımlaşmak çok ayrı şeylerdir. Yani, ben, birey olarak, kime yardım edip etmeyeceğimi bilmeliyim, buna ben karar vermeliyim. Devlet değil. Bu da sivil toplum alanında mümkündür, kamusal alanda değil. Sivil toplumda ben kanserle savaş derneğine para veririm, o para sağlık sorunu olanlara gider. İbadet vakfına para veririm, bu para kendi inandığım dinin ibadethanesine gider. Ama öte türlü sosyal devlette, inançsız bireylerin parası ile imamların maaşı ödeniyor. İşte bu ve bunun gibi bir çok şey sosyal devletin irrasyonelliğidir. Esnafın vergileriyle, kamu işçisinin maaşları ödenmemelidir.
Özgürleşme ancak kapitalizmle mümkün olabilir. Yukarıda mesela kısa bir paragrafta, SSK primlerinin kişilere maaş olarak yansıtılmasının ne kadar büyük bir olanak ve piyasa canlanmasına neden olacağına değinmiştim. Yani bugün işverenler ssk primlerini işçilerin maaşlarına ekleseler ve ortak bir havuza para aktarmasalar, işçiler daha fazla özgürleşir. Çünkü gerçek haklarını kendi ceplerinde görmüşlerdir.
Sosyal devlet, özgürleştirmez, aksine suistimale ve fakirliğe yol açar. Çünkü "devletin malı deniz yemeyen domuz" oportunistliğine imkan hazırlar. İhtiyacı olmayanlar ihtiyaç halinde gösterilir ve o paralar, hiç ihtiyacı olmayan kitlelerce kullanılır.
Ve...
İhtiyacı olmayanların sistemi kötüye kullanmasının mümkün olduğu bu koşullarda, işsizlik maaşı, annelik doğum maaşı, tedavi ücretleri, vb. gibi bir çok unsur, bu kaynaklardan yararlanmak isteyenlerce, iş arıyormuş gibi görünen tembelleri, doğum maaşından yararlanmak isteyen sürekli doğuran bireyleri, hastaymış gibi görünen sahte raporları, devlet hastahanelerinin sanki ihtiyaç varmış gibi 2000 yıl yetecek kadar alınan ilaçları, bunlar hep fakirliğe, kaynak israfına, verimsizliğe POZİTİF GERİ BESLEME yapar. Teşviki öldürür. İnsanlara "sırf insan olduğu için" ne olursa olsun yardım etme güdüsü, irrasyoneldir. Bu yüzden sosyal devlet irrasyoneldir.