Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: ANTİK HELEN VE ROMA UYGARLIKLARINDA “TAŞ”  (Okunma sayısı 6451 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 26, 2010, 05:22:10 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Antik Helen (Grek, Yunan) kültürüne şöyle bir baktığımızda, kutsal sayılan 30 kadar taşın bu uygarlığın inanç sistemi içinde yer aldığını görürüz.

Kimi araştırmacılar, Hermes sözcüğü üzerindeki araştırmalarında, HRM kökeninin olasılıkla taş yığınlarını anlatmak için kullanıldığını belirtmektedir.

1-2. yüzyılın Romalı tarihçi ve yazarı Tacitus’un anlatımlarında, Tebhes’de yaşayanların Baküs ile özdeş tuttukları bir konik taşa taptıkları geçer.

Antik Helenlerin özellikle tapınak ve gymnasiumlarının girişinde diktikleri taş sütunlar da dikkat çekicidir. Delos’taki tapınakta, Apollo da bir taş ile simgelenmektedir.

Helen geleneklerini incelediğimizde, tıpkı Romalılarda daha sonra gelişmiş ve yayılmış bir gelenekte olduğu gibi kişilerin ve önemli olayların anılması (örneğin arkadaşlıkların anılması) amacıyla taşları, paraları, bir şekilde sakladıkları görülür. Bu sistemin İbranilerde de devam ettiği ve ilk devirlerde çok yaygın bir âdet olduğu izlanir. “Oiraban” ya da “Orbun” diye bilinen bu anı tazeleme geleneği, sonra Hıristiyanlara da geçmiştir. Kişilerin birbirlerine verdiği bu taşlarda kazınmış harfler ile P.U.A.P. yani Pater (Baba) - Uios (Oğul) – Agion - Pneuma (Kutsal Ruh) üçlemesinin yazılı olduğu görülür.

Bu bağlamda dikkati çeken bir başka benzerlik de, gerek Antik Helen gerekse Roma âdetlerinde “Pseshoi” denilen siyah ve beyaz taşların mahkemelerde karar alınırken kullanılmış olmasıdır. Oylama yapıldığında beyaz taş kabul ya da olumlu, siyah taş is ret ya da olumsuz anlamına gelmekteydi. (Bu yöntem Masonluk da dahil olmak üzere günümüzde de birçok kurumda uygulanmaktadır. Beyaz hep beyazdır da günümüzde siyah yerine kırmızı kullanıldığı da görülebilir.)

Helen kültüründe küçük taşlardan oluşturulan tepelere özel bir saygı gösterildiği, sınır taşları, ufak tepe ve tümseklerin üzerinde taş yığınları yapıldığı görülür. Bu taş yığınlarının yanından geçenlerin, bunların üstüne bir taş daha bıraktığını ya da attığını ve onları bir tür yol gösterici olarak algıladıklarını biliyoruz. Helenler, bu yığınların üstünde genellikle bir cin ya da bir başka göksel varlığın oturup, yolcu ve sürüleri koruduğuna inanırdı.

Helen halkı arasında taşın “ilâhi güç”, “verimlilik”, “kudret” gibi kavramların simgesi olarak alınarak, taşların simgesel bakımdan ağaçlar ile özdeş tutulduğunu ileri sürenler de çıkmıştır.

Eskiden yol kenarlarına dikilen “Hermae” (Hermerler) adlı taş ve direklerin, bereket getirmek amacını taşıdığı, sonraları ünlü yolcu ve tüccarların ilâhi Hermes motifi ile özdeşleştirildiğine ilişkin teori, bugün bile geçerliliğini korumaktadır. Hermerlerin kutsal taş yığınları arasında dikildiği ve sütun şeklini andırdıkları, sütunun üzerine bir heykel başı konulduğu, yanına da bolluk ve bereket simgesi olarak tahtadan bir erkeklik organı takıldığı görülür. Hermae geleneğinin sonraları başka tanrı ya da insanların başlarını taşıyan sütunlar anlamında olduğu, M.Ö. 4. yüzyıldan başlayarak da iki büstü tek sütunda birleştirmek uygulamasının pek rağbet gören bir âdet haline geldiği izlenir.

Antik Helende kökleşmiş şöyle bir inanç vardı: Zeus ile Atlas’ın kızı Maria’nın oğlu olup, Mora Yarımadası’nın kuzeyinde yer alan Arkadia Dağı’ndaki Kyllene’de doğan Hermes, Arkadialı bir tanrıydı. Yol kenarlarındaki saygı gören taş yığınları canlı varlıklar gibi görülürdü. Bunların, yolculara yol göstererek onları koruduğu, yollarını beklediklerine inanılırdı.

Bu taş yığınlarının öncesi araştırıldığında, birer mezar ve üzerindeki taşlardan ibaret olduğu kabul edilmekte, böylece ölülerle Hermes arasında bir bağ kurulmaktaydı. Bunun sonucunda, ölülerin ruhlarının Hermes aracılığıyla yer altına götürüldüğüne inanılmaktaydı.

Delphi’deki Omphalos’un Helenler tarafından dünyanın merkezi olarak kabul edilmesi de ilgi çekici bir noktadır.

 

2. yüzyılın Helen coğrafyacısı gezgin Pausanias, anlatımlarında bir beyaz taştan söz eder. Omphalos, Delphi’nin kutsal yılanı olan Pytho’nun mezarını örtmekteydi; bu, aynı zamanda yeniden doğuş ve yeniden elde edilmişlik bilincinin bir yansımasıydı.

Antik Helen dünyasındaki bir başka halk inancına göre ise, insanlar Tufan’dan sonra çevreye dağılan taşlardan dünyaya gelip çoğalmıştı. Bu devrin inançlarında gerçek kavramı, “gerçeğin sert taşları” ya da “gerçek kadar sert” anlamına gelirken, yeşil taşlar da gençlik ve ölümsüzlük anlamına çekilirdi.

Roma İmparatorluğu’nda kutsal taşlara hizmet, önemli bir iş sayılırdı. Antik Roma geleneklerine bakıldığında, yeminlerinde bir taş fırlatma âdeti dikkati çeker.

İnsanların ya da devlerin taş ya da kayaya dönüşebildiğine ilişkin inanç, gök gürleten ilâhların ellerinde tuttuğu şimşekler çıkartan çekicin taştan olması ve sonradan bunun balta ile özdeşleştirilmesi hayli ilginç bir gelişimdir.

Antik Roma’da Sınır Taşları Tanrısı Terminus ve bir yeri onun adına ziyaret edenlerin ona kurbanlar sunmasına  ilişkin betimleme, kutsal çakmak taşı, taşlarla fal bakma geleneği, taşların yağmur yağdırdığına ilişkin inanç, kutsal güneş taşı inancı ve daha birçokları Roma insanının taş ile nasıl iç içe girdiğinin en iyi göstergeleridir.

 

Bunlardan şu “yağmur taşı” kavramı üzerinde biraz durmak isterim. Bu kavramı aynı zamanda insanın göklere uzanıp bulutları kontrol etme isteminin bir uzantısıdır. Bunun, taşların gökten gelmesinden mi, atalardan kalma bir geçmişe sahip olmasından mı, suların içerisinde bulunmalarından mı bu şekilde simgeleştiği kesin bir şekilde anlaşılamamıştır. Yağmur taşını, gerek başka kültürlerde gerek tarihsel bakımdan daha sonraki dönemlerde de görürüz. [Buna daha sonra yine geleceğim.]

Tarihçiler, Roma inançlarında “Lapis Niger” adlı bir siyah taşın önemi üzerinde özenle durur. Bu taşın ilk Roma Kralı Romulus’un gömülme yerini belirlemek için başına dikildiği söylenir.

 

Roma Tanrısı Terminus bir taş ile temsil edilirmiş. Aynı zamanda simgesel olarak sınırları belirlemek için de belirli yerlere birer sütun dikilirmiş.

Efes Tapınağı’nın kutsal taşı da, diğer kutsal taşlar gibi gökten düştüğüne inanılan bir taşmış.

Taşların kendileri şöyle ya da böyle herhangi bir güce sahip olmanın ötesinde, onların aynı zamanda ortak bir ilkenin bir parçası olup, bir simgenin var olduğu her yerde eski insanın düşüncelerinin en önemli bölümünü oluşturdukları anlaşılıyor. Bunlar ya insanın gözünde ruhsal bir gerçeği simgeliyor ya da kutsal bir gücün bir aracı olarak işlev görmekte olduklarına inanılırmış.



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
28 Yanıt
70319 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 03, 2017, 08:24:27 ös
Gönderen: ADAM
ANTİK ROMA

Başlatan bilgiaçı Tarih

4 Yanıt
5547 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 20, 2008, 06:05:25 ös
Gönderen: farmason82
0 Yanıt
5945 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 20, 2010, 06:07:52 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4192 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 25, 2010, 11:57:15 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3232 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 03, 2010, 03:21:56 ös
Gönderen: ADAM
8 Yanıt
6300 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 23, 2016, 09:26:57 öö
Gönderen: Ares
0 Yanıt
3614 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 05, 2010, 03:33:51 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3369 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 06, 2010, 06:27:05 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2496 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 08, 2010, 05:35:44 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4820 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 09, 2010, 06:05:52 ös
Gönderen: ADAM