Büyük Fransız Devrimi Batı Avrupa’yı kasıp kavurdu, geçti. Kimileri o devrimi masonların yaptığını ileri sürer. Elbette o işin başını tutanlar arasında masonlar da vardı. Neden olmasın ki! Hatta olmasa şaşkınlıkla bakılabilir olmayışına. Ancak devrimcilere (daha doğru bir deyişle cumhuriyetçilere) karşı olan masonlar da vardı; kraldan fazla kral yandaşı olan. Böyle olunca, bu olaylar genelde Masonluğa büyük zarar verdi. Batı Avrupa’daki locaların büyük çoğunluğu dağıldı ve kapandı gitti.
Masonluğu karşıt cephede papalara yapacak iş kalmamıştı. Zaten şimdi Katolik Kilisesi Masonluktan çok daha tehlikeli bir akım ile karşı karşıyaydı. Avrupa’da krallıkların yıkılması, yerine halkın egemenliğine dayalı cumhuriyet rejimleri kurulması havası estiriliyordu. Bunların başını da Karbonariler olarak anılan bir gizli örgüt çekiyordu.
Katolik Kilisesi’nin başı iyice dertteydi bu örgütle. Üstelik Kilise’nin hemen yanı başında İtalya’da bile etkinlik gösteriyorlardı. Masonluktan çok daha kötüydü bu, çünkü mason örgütlerinde hiç olmazsa kişilerin kimlikleri öğrenilebiliyor, locaların çalıştığı yerler biliniyordu. Karbonariler denilen bu örgüt ise bütünüyle sır.
[Karbonarileri biliyorsunuz, değil mi? Yoksa biraz daha ayrıntılı anlatmak gerekiyor mu?]
Bu örgüt durup dururken nereden çıkmıştı böyle?... Kuşkusuz bunu da masonlar düzenlemişti. Başka hiçbir hain yapmış olamazdı bu işi.
Papa 7. Pius, 1821 yılında “Ecclesiam” adıyla anılan bir bildirge yayınladı. Karbonariler ile Masonluk arasında bağlantılar kurdu. Bu gibi kişilerin amaçlarının, dinsel inançlardaki umursamazlığı yaygınlaştırmak, kendi görüşlerine uygun bambaşka bir din oluşturmak, böylece Kilise’nin kutsallığı üzerine kuşku kondurmak olduğunu ileri sürdü.
Bu bildirgeyi Papa 12. Leo’nun 1825 yılında yayımlanan “Quo Graviora” adlı aforozu izledi.
Bu aforozun başında papa yakınıyor da yakınıyordu…. Papaların sözünün hiç dinlenmediğinden, daha önceki aforozlara pek az uyulduğundan, kralların ve prenslerin buna karşı gerekenleri yapmadıklarından falan…
Papa Karbonariler’i ve bu arada elbette bir kez dana masonları aforoz etti. Ancak ilginç… Aforozu geleceği de uzandırdı. Bu gibi örgütler sonsuza dek yasaklanmış ve lânetlenmiş oluyordu. İlginçlik bu kadarla da kalmamıştı. Böyle örgütlere girmiş olanların, “ağız sıkılığı” ya da “sır saklama” üzerine vermiş oldukları yeminler, her ne biçimde olursa olsun, isterse kutsal kitap üzerine olsun geçersizdi.
Yeminlerin geçersiz sayılmasının galibe bir gerekçesi var. Şöyle ki, bildirgesinin sonunda papa Masonluğa ya da buna benzer birtakım gizli örgütlere girmiş olanlara “bir pişmanlık olanağı ve süresi” tanıyordu. Kiliseye gelip günah çıkararak bu örgütlere ilişkin açıklamada bulunanlar, ayrıca daha önce bildiklerini saklamış olup da şimdi bu gibi kuruluşların üyelerinin adlarını bildirecek olanlar bağışlanacaktı.
Korkarım o sıralardaki papaların ömürleri pek yetmemiş aforozlarının ne ölçüde geçerli olduğunu izlemeye. Nitekim 12. Leo 1829 yılında ölmüş; onun yerine papa olan 8. Pius, aforozu yinelemek zorunda kalmış.
“Traditi” başlıklı bu yinelenen aforoz bildirgesinde, gizli sayılan ya da Kilise’nin uygunsuz bulup onaylamadığı bu derneklerin, gençliği Tanrı’nın yolundan saptırmaya çalıştığı ileri sürülüyordu. Ayırımsız olarak bunların hepsi, din korkusunu, ahlâk kurallarını, kutsal ilkeleri, devletleri ve dinsel otoritelini hiçe saymakla büyük günah işlemekteydi. Bunların başını da masonlar çekiyordu hiç kuşkusuz. Papa, yalnızca Katolikleri değil, tüm Hıristiyanları, hatta sadece Hıristiyanları bile değil Tanrı inancı olan herkesi Tanrı adına bu rezil sapkınlarla savaşmaya çağırıyordu.
Kimilerine göre Karbonariler hatta masonlar bu papaları birbiri ardınca ortadan kaldırıyordu; tıpkı 14. yüzyıl başlarında Fransa Kralı 4. Philippe’in Tapınak Şövalyeleri’ne yönelik entrikasına destek sağlamak amacıyla birbiri ardınca birkaç papayı ortadan kaldırtmış olduğu gibi… Bu elbette bir komplo teorisinden başka bir şey sayılamaz ama o sıralarda papaların pek sık ölüp yerlerine yenisinin seçildiği de bir gerçek.
Papa 8. Pius 1830 yılının Aralık ayında ölünce yerine seçilen Papa 16. Gregorius, aforoz bildirgelerini bir yıl için ara verdi. “Mirari” adıyla anılan bildirgesini 1832 yılında yayımladı.
Bu bildirgede yeni bir şey olduğunu söylemek zor… Ancak ilginç bir yakınma var. Papaya göre masonlar ve buna benzer örgütlerin üyeleri Kilise’nin sarsılmaz nitelikli ilahî otoritesine hunharca saldırıda bulunuyor ve din adamlarını dünyevi işlerle uğraşmak zorunda bırakıyorlar. Durmadan gelişen şu özgürlük akımları ve yenilik eylemleri tüm toplumların başına büyük dertler açacağı için, Kilise kendi sorumluluğunu bilerek bunlarla savaşmak zorunda kalıyor.
Araya benden konacak yorum şu elbette: Asıl Kilise kendi işine bakacak ve dünyevi işlere bulaşmaya kalkışmayacak olsa hiç sorun çıkmayacak.
Papaya göre; masonlar artık Katolik dogmalarına dolaylı olarak değil, doğrudan ve açıkça saldırıda bulunmaya başlamış durumdalar. Ortaya atmakta oldukları yeni ve korkunç düşünüler, toplumun geleneksel eğitim ve öğretim kurumlarını temelinden yıkmaya çalışıyor. Nitekim bu yüzden egemenlerin yetkesi sarsılıyor ve toplumlar giderek yozlaşmaya yüz tutuyor.
Bundan sonra uzunca bir süre sessizlik… 1846 yılında Papa 9. Pius “Qui Pluribus” adlı bildirgesiyle patlayana dek. Masonların, Hıristiyanlığın amansız düşmanları olduğunu yineliyor papa. Dinin temel ve kutsal öğretilerinin insan uydurmacası olduğunu ileri sürerek Tanrı’nın varlığını yadsıdıklarını belirtiyor. Bu sapkın düşüncelere aman verilmeyip, bir an önce durdurulmasını istiyor.
Bundan sonra Avrupa tarihi sahnesinde bir başka olayla karşılaşıyoruz: Fransa’daki 1848 Devrimi, rejimin değişmesi ve bunun diğer ülkeler üzerindeki etkileri… Karbonarilerin, amaçlarını yeterince gerçekleşme yoluna koymuş olduklarından ya da bir başka gerekçeyle tarihten bilinmesi, yerlerini ulusal özgürlükçü kurumlara bırakmaları ve papaların da tüm bu gelişimlerin karşısında izleyici durumda kalmayı yeğlemeleri.
Aradan 20 yıla yakın bir süre geçti. Bu kez dayanıklı çıkan Papa 9. Pius, 1865 yılında “Multiplices Inter” adıyla anılan bir bildirge daha yayınladı. O tarihe kadarki aforozların, krallar ve diğer egemen güçler tarafından dikkate alınmadığından yakındı durdu. 18. ve 19. yüzyıllarda Avrupa’yı sarmış olan savaşları, krallıkların giderek devrilmesini, Kilise’nin başına gelenleri hep buna bağladı. Tüm bunların tek sorumlusu vardı: Masonlar.
Ancak masonların kendilerini aforoz eden papaları ortadan kaldırdığına ilişkin o komplo teorisi de doğru olmasa gerek. Baksanıza, Masonluğu iki kez aforoz eden tek papa durumundaki 9. Pius, ikinci aforozundan sonra 11 yıl daha yaşadı.