Konu “Masonluk ve Ruh” ve üstelik konu başlığının sahibi Sayın Peacewings’in bir ara vurgulamış olduğu üzere bu bağlamda “muntazam” nitelikli Masonluğun tutumu.
Aslında “muntazam” olmayan nitelikli Masonluğun üyesi olan masonların da elbette bu konu üzerinde bilgileri, düşünceleri, görüşleri, ve yargıları var. Üstelik o “öteki” Masonluğun üyelerinin Tanrı’ya, isterseniz ulu yaradana, dine, dinsel kitapların bir ya da birkaçına, ruhun dilenlerde tanımlandığı tarzda varlığına ve ölümsüzlüğüne inanmamaları diye bir şey de yok. İsteyen inanır, istemeyen inanmaz var. Orada, ön koşul, baskı ve zorlama yok. Hürriyet yerine özgürlük var; aradaki fark sadece bu.
Muntazam Masonluk açısından bakıldığında. Konu açmazlara uğrayabiliyor. Şu zorlama nedeniyle bir kişi Masonluğa girerken inanmadığı halde içeriye girene kadar inandığını söyleyebiliyor. Şimdi sakın bu sitenin üyesi olan değerli muntazam masonlar öyle bir şeyin olamayacağını söylemeye kalkışmasın çünkü bu benim dediğimin kanıtı ortaya konabilir. Böyle bir durum elbette o mason(!)ların vicdanına ve onuruna bırakılmıştır. Onların mason olmaya ne denli yaraştığı, önce kendi kendilerinin öz eleştiri ile yargılamaları gereken bir olgudur.
Onu geçelim… Muntazam Masonluğun bir diğer açmazı, -şayet bu tür Masonluk Anglosakson masonluğu ile özdeşleşiyor ve şayet bu tür Masonlukta İngiltere Birleşik Büyük Locası’nın kendi başına ve kendi kafasından yayımladığı bildirgelerindeki kurallar ve koşullar geçerli sayılıyorsa, doğu dinlerinin durumunda ortaya çıkmakta. Zerdüştîlik, Hinduizm, Budizm, Konfüçyanizm, Zen hatta Şintoizm bile kabul gördüğüne göre (ister istemez); şu ruh konusu ne olacak, nasıl tanımlanacak, ölmez mi olacak ölür mü? Yoksa kimine göre şöyle, kimine göre böyle, kimine göre öteki türlü mü olacak.
Gelin bu konuda bir uyuşmaya varalım.
Bazı dinlerde ve inançlarda ruhlar ikiye ayrılır, iyi ve kötü olar diye… Onu da bir yana bırakalım.
Üstelik bir insanın salt bir bedenden oluşmadığını, canın bir de tinsel öğesinin bulunduğunu pozitif bilimin bile desteklediğini göz ardı etmeyelim.
İşte bu toleranslı ve geniş açılı bakışla bir değerlendirme yaparsak, belki de Konfüçyüs’ün tam olmasa bile şöyle bir deyişi üzerinde uyuşabiliriz:
Bir insan ölünce ölmez.
Çünkü diğer insanlar onun adını söylemeyi sürdürür.
O insan kendinden sonrakilerin düşünü ve sözlerinde yaşar.
Fakat bir yerde bir kişi onun adını son kez söyler.
İşte o zaman ve yerde öteki kişilerin zihninden de onun adı son kez geçer.
İşte o zaman o insan ölür.
Bu deyiş, Masonluğun hiçbir kanadında yadırganmaz, ona ister muntazam densin ister muntazam olmayan.