İlk dönem Kilise Babaları’nın çoğu Âdem ile İsa arasında doğrudan bir ilişki kurmaya çalışmıştır. Bunu yaparken açık bir biçimde insanın ortak atasının son derece günahkâr doğasını bir kenara bırakmıştır. Aziz Agustinus Âdem’i İsa’ya ve Havva’yı kiliseye benzettiğinde, hiç kuşkusuz, kiliseyi insanın düşüşünün doğrudan nedeni olarak görmüyordu. Bununla birlikte bazı açıklanamayan sebeplerle din, entelektüalizmi, aslında her türlü bilgiyi insanın ruhani gelişimi açısından ölümcül bir hata olarak görmüştür. Ignaratitine Friars bu tutumun çok çarpıcı bir örneğini oluşturur.
Muhtemelen Mısır’dan alınan bu ritüel dramda Eden Bahçesi’nden kovulan Âdem, felsefi olarak hakikat âleminden kovulan insanı temsil eder. İnsan cehaletle düşer, bilgelikle kurtulur. Eden Bahçesi ortasında hem Hayat Ağacı’nın hem de Hayır ve Şerrin Bilgisi Ağacı’nın büyüdüğü gizem okullarının Evi’ni temsil eder (Bkz. The Vision of Enoch [Enok’un Görüsü]).
İnsan, kovulmuş Âdem, Mabedin avlusundan (dış evren) kutsalların kutsalı olan odaya girmeye çalışır; ancak önünde, yavaş yavaş ama sürekli olarak hareket eden ve elinde alevden kılıcıyla devasa bir daire çizen dev bir yaratık durmaktadır. Âdemsi insan bu “Geçilmez Daire”yi aşamaz.
Keruplar talibe şöyle seslenirler: “Ey İnsan, topraktan geldin ve toprağa döneceksin. Seni bütün suretleri yaratan yarattı; sen şekil âlemine aitsin, içine üflenen ruh bir suretin ruhuydu ve bir mum alevi gibi titreyerek sönecektir. Kendini olduğundan fazla sanma. Sen dış dünyanın bir sakinisin ve senin içeri girmen yasaklanmıştır.”
Ve Âdem şöyle yanıtlar: “Kaç kez bu kapının önüne gelip Babamın evine girmek için izin istedim. Beni reddettin ve karanlıkta dolaşmaya geri gönderdin. Doğrudur, çamurdan yapıldım ve Yaratıcım ölümsüzlük kemiğini vücuduma eklemedi. Ama artık beni geri çevirme; çünkü Kadiri Mutlak Olan Tanrı’nın benim kurtuluşumu takdir ettiğini öğrendim. O Demiurgus tarafından yapılan dünyayı omuzlarına alan en gizli Sırrı, Tek Oğlu’nu önderdi. Oğlu bu dünyanın elementlerinde çarmıha gerildi ve O’ndan beni kurtaracak kan fışkırdı. Ve Tanrı, kendi yaratımına girerek, orada kendine giden bir yol yaptı. Beni yapan bana ölümsüzlük veremese de, ölümsüzlük benim çamurumda var. Çünkü Demiurgus Doğa’nın Hakanı olmadan önce, Sonsuz Hayat kendini kozmosun vücuduna işlemiştir. İşte bu onun işaretidir: Haç. Artık kendimin sırrını anlamış olan benim girişime şimdi de engel olacak mısın?”
Ve Ses yanıtlar: “Kendini bilen diridir! Bak!”
Âdem etrafına bakınca kendini nurlu bir yerde buldu. Bu nurlu yerin ortasında mücevherler gibi parlayan meyveleri olan bir ağaç vardı. Bu ağacın gövdesine yıldızlardan bir taç giymiş, alevler içinde kanatlı bir yılan sarılmıştı.
“Sen kimsin?” diye sordu Âdem.
“Ben,” diye yanıtladı yılan, “taşlanmış olan şeytanım; Ben muhalif olanım; Sana karşı olan Efendi, Sonsuz Yargı’nın önünde senin yok edilmen gerektiğini savunanım. Seni yaratıldığın gün düşmanındım, seni ayarttım, seni kötülüğün ellerine verdim, seni kötü kıldım, hep senin işini bozdum. Ben Bilgi bekçisiyim; yıkıma uğrattığım hiç kimsenin onu meyvesinden yemeyeceğine yemin ettim.”
Âdem yanıtladı: “Sayısız çağlar boyunca sana köle oldum. Cehaletim yüzünden senin sözlerini dinledim ve sen beni sefalet yoluna götürdün. Aklıma güç, iktidar düşleri koydun; ne zaman bu düşleri gerçekleştirmek istesem kendi mahvıma sebep oldum. İçime arzu tohumunu attın; ete şehvet duydum, tek aldığım acıydı. Bana sahte peygamberler, sahte akıl gönderdin. Hakikat’in büyüklüğünü anlamak istediğimde senin yasalarının yanlış olduğunu ve uğraşlarımın sadece yıkımımla ödüllendirildiğini öğrendim. Ey Hilebaz Ruh, seninle işim sonsuza dek bitti. Senin yanılsamalar dünyandan bıktım. Artık senin günah bağlarında çalışmayacağım. Yıkıl karşımdan ayartıcı. Senin vaaz ettiğin bencillikte, nefrette ve tutkularda hiçbir iyilik, huzur ve mutluluk yok. Bütün bunları fırlatıp atıyorum. Senin hâkimiyetini sonsuza dek reddediyorum!”
Ve yılan cevaplar: “Ey Âdem, bak Muhalif’in gerçek yüzünü gör!” Yılan gözleri kör eden bir ışıkta kaybolur ve onun yerine ışıklar içinde altın kıyafetler giymiş, dünyanın bir köşesinden ötekine uzanan altın kanatlara sahip bir melek göründü. Âdem şaşkınlık ve hayret içinde bu İlahî yaratığın önünde secdeye vardı.
“Ben sana karşı olan ve böylece seni kurtaran Efendi’yim,” diye devam etti ses. “Benden nefret ettin, ama vakit gelince bana saygı duyacaksın, çünkü Demiurgus âleminden dışarı çıkmanda sana rehberlik ettim; seni dünyevi yanılsamalara karşı kıldım; arzularından soğuttum; içinde benden de bir parça olan ölümsüzlük ruhunu uyandırdım. Beni izle Âdem, çünkü Yol, Hayat ve Hakikat benim.”
Manly P. Hall, Tüm Çağların Gizli Öğretileri(batınilerden alınmıştır)