Özgün tezleri ve kararlı duruşuyla Türkiye’nin en önemli aydınlarından birisi olan Yalçın Küçük, 2006 yılında başlatmış olduğu Gizli Tarih dizisini Çöküş’le devam ettiriyor. Birinci haftada ikinci baskıya giren Çöküş, Mızrak Yayınevi’nin de ilk kitabı olma niteliğini taşıyor.
İçinde yer alan sansasyonel tezlerle uzun bir süre gündemde kalacağa benzeyen Çöküş, iki kitaptan oluşuyor. Birinci kitap “Yaban: YKK” başlığını taşıyor ve altı bölümden oluşuyor; ikinci kitap “Yeşil Gece: RNG” ise iki bölümden oluşuyor.
Çöküş’te yer alan en çarpıcı iddia, kuşkusuz, İstiklal Marşı’nın Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılmadığı tezidir. Tacettin Dergâhı’nda yazılan Marş’ın bir cemaat işi olduğunu belirten Küçük içinde “Türk” sözcüğünün geçmemesine işaret ederek, İstiklal Marşı’yla Koçgiri İsyanı arasında bağ kuruyor. Küçük’e göre, Kurtuluş Savaşı sırasında meydana gelen Koçgiri İsyanı’nı barışçıl bir biçimde çözmek isteyen Ankara hükümeti, Marş’ı bir tür “Federasyon Misakı” olarak kullanmak istiyor.
Çöküş’teki Marş analizi bununla sınırlı kalmıyor; her kurtuluş marşının mücadeleci ve atılımcı olduğundan hareketle, “Korkma” ünlemiyle başlayan marşın milliciliği sorgulanıyor. Ayrıca Çöküş’te, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un masaya yumruğunu vurduğu toplantıda anması yapılan Kazım Karabekir’in, İstiklal Marşı’na çok ciddi itirazları olduğunu, hatta alternatif bir marş yazdığı bilgisi yer alıyor. Marş’taki Türk öğesinin olmayışının yarattığı boşluğun, judaik-
masonik-islamik ve yer yer kürdist öğeler tarafından doldurulduğunu iddia eden Küçük bunların ayrıntılı bir tahliline girişiyor.
İslami tarikatlarla Yahudi tasavvufu arasındaki akrabalığın vurgulandığı Çöküş’te, Amerika’da plak şirketi olan Ahmet Ertegün’ün defnedildiği Özbekler Tekkesi hakkında da çok ciddi iddialar bulunuyor. BBP eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun mezarının bulunduğu Tacettin Dergâhı’yla Özbekler Tekkesi’nin “aynı yorganın altında” olduklarını ortaya çıkaran Küçük, Ertegün’ün ölümünün ardından başlatılan “Özbekler Tekkesi olmasaydı Kurtuluş Savaşı verilemezdi” kampanyasına karşı, tekkenin “anglo-judaik bir istasyon” niteliği taşıdığını öne sürüyor.
Çöküş’te dikkat çeken bir diğer çarpıcı nokta, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Karay olduğu ve bu yüzden o makama getirildiği iddiasıdır. Kırım’da ortaya çıkan ve tevratın talmud türünden tefsirlerine karşı çıkarak kendisine dönülmesini savunan Karayların aynı zamanda İstanbul Karaköy’e de ismini verdiğini öğreniyoruz. Karay Yahudileri hakkında çok az kaynağın olduğunu göz önünde bulunduracak olursak, Çöküş’ün araştırmacılar için ciddi kolaylıklar sağlayacağını şimdiden söylemek mümkün.
Cumhuriyet’in çöküşünü anlayabilmek için kuruluşundaki eğilimleri tahlil etmek gerektiğini savunan Küçük, Kurtuluş Savaşı’nın büyük taarruzdan önce kazanıldığını iddia ediyor. Çöküş’te, Kurtuluş mücadelesi esnasında gerekli tasfiyeler yapıldıktan sonra Churchill’in genç cumhuriyeti bolşevizme karşı tampon devlet olarak kabul ettiğini ve Yunanlıları İzmir’e çıkartan Lloyd George kliğini tasfiye ettiğini okuyoruz.
Kurtuluş Savaşı’yla ilgili bir diğer özgün tez ise, hem Yunanlıların İzmir’e çıkışının hem de Sevr Anlaşmasının kurtuluş mücadelesinin yararına olduğu tezidir. Birincisi sayesinde, Yunanlılarla çelişkisi olan Yahudilerin; ikincisi sayesindeyse Ermenilerle çelişkisi olan Kürt şeflerinin kurtuluş mücadelesine kazanıldığı iddia ediliyor.
Gizli Tarih 1’de, ki Yalçın Küçük bunun “Kuruluş” adıyla genişletilerek yeniden yayınlanacağını haber veriyor, Musul’un kaybedilmediği tersine hediye edildiği tezinin sonuçları Çöküş’teki en önemli tartışmalardan birisini teşkil ediyor. Musul’un verilmesiyle, Türkiye’de yaşayan Kürtlerin Türkleştirilmesi arasında bir neden-sonuç ilişkisi kuran Küçük, Şeyh Sait İsyanı’nı da basit bir kışkırtma olarak değil, Musul sorunuyla birlikte ele alıyor.
Son olarak Çöküş, Gizli Tarih Dizisi’nin sonraki kitapları olan Fitne ve Savaşlar’ı haber veren “İki İ” konusunu ele alıyor. Türkiye’ye İslam’ın ve İsrail’in birlikte girdiğini iddia eden Küçük, İsrail ile ilgili önemli kararların hep İslamcı kimliğiyle tanınan hükümetler tarafından alındığına işaret ediyor. Buna göre; Şemsettin Günaltay’dan Adnan Menderes’e, Necmettin Erbakan’dan Tayyip Erdoğan’a kadar uzanan halka, aynı zamanda cumhuriyetin “sürekli çöküş” halinde olduğunu gösteriyor. Hem İslam hem de İsrail’e bağlanma politikasının arkasında büyük sermayenin olduğu tezi ise Çöküş’ün en temel öncüllerinden birisidir.
Kitabın üslubuna gelecek olursak, bu kitabında Yalçın Küçük, büyük tiyatrocu Bertolt Brecht’in tarzını benimsemiş görünüyor; her bir bölüm, farklı yer ve zamanlarda başlayıp farklı konuları işliyor ancak bütün bölümlerde aynı motif karşımıza çıkıyor: Cumhuriyetin ve insanımızın çöküşü. Yer yer dedektif öyküsü tadı veren Çöküş’ü en iyi “edebiyat imbiğinden geçirilmiş tarih bilgisi” ifadesi özetliyor.
Yalçın Küçük’ün kendi deyişiyle, Çöküş’te “çok yerde ağlamak ve gülmek garantilidir.”
Kaynak:
http://www.odatv.com/n.php?n=5d599f04-2701101200