Sayın Spock'un dediği yeterli görülemez. Birisi bir şey dedi diye hemen kabul edilemez.
Şimdi ben Avrupa'da 18. yüzyılda İngiltere dışında hiçbir ülkede Operatif Mosonluk yoktu derken, doğru mu söylüyorum, yanlış mı?
Doğruysa niçin doğru, yanlışsa niçin yanlış?
Bu sorunun yanıtı verilmeden sonrasına geçilemez.
Bu konu başlığı böyle sonuçsuz bırakılırsa yazık olacak. Sn. ADAM'ın sorusunun cevabını bu kez Masonlukla alakalı olmayan kaynakları kullanarak araştırayım dedim. Buna ek olarak Masonlukla alakalı kaynaklara da baktım. Sonuçta her iki tür kaynaktan edindiğim bilgileri birbiriyle bağdaştırarak burada paylaşmaya karar verdim.
İlk kaynağım Ergun Türkcan'ın "Dünyada ve Türkiye'de Bilim, Teknoloji ve Politika" adlı kitabı. Buradan derlediğim bilgilere bakalım önce:
Kurumsal Bilimin Doğuşu: Daha önceki mesajlara bakarsanız, hem İngiltere'de hem de Kıta Avrupası'nda 1200'lü yıllardan beri operatif masonluk da dahil olmak üzere çeşitli meslek locaları olduğunu hatırlayacaksınız. Daha önceki bir mesajımda yazmış olduğum şu bölümü burada tekrar alıntılamak zorundayım:
Martin Luther Katolik Kilisesi'ne baş kaldırır ==> Protestanlık ortaya çıkar ==> Strazburg Katedrali Lutheryan bir kimliğe bürünür ==> Almanya'daki operatif mason locaları da din etkisinden kendilerini sıyırarak daha liberal bir duruş sergilemeye başlarlar ==> Katedrallerin yerini önce daha küçük boyutlu kiliseler almaya başlar ==> Daha sonra ise dini yapılar yerine sivil yapılar ön plana çıkmaya başlar ==> Bu olanlar operatif masonlukta "modernleşmenin" göstergesidir ==> Protestanlık Almanya dışına yayılmaya başlar ve 16. yy. sonlarında Fransa'da kabul edilir ==> Katolik ve Protestanlara eşit haklar tanınır ==> Fakat 17 yy. ortalarında Kıta Avrupası'nda Protestanlar üzerinde Katolik baskısı başlar ==> 1681 yılında Strazburg Fransa idaresine geçtiğinden, operatif masonluğun merkezi durumunda olan bu kent de baskılardan nasibini ziyadesiyle alır ==> 1685 yılında Protestanlara verilen haklar geri alınır ==> Protestan bilim insanları, operatif masonlar, sanatçılar İngiltere dahil diğer ülkelere kaçmaya başlar ==> Bu ülkelerde bilim, sanat, düşünce özgürlüğü gibi konularda pozitif gelişmeler olur.
Peki Protestanların 16. yy'ın ikinci yarısında Kıta Avrupası'ndan İngiltere'ye göçü sonucunda neler olmuştur? (Not: aslında bu göç sadece İngiltere'ye değil, aynı zamanda yine Kıta Avrupası'nda olmasına rağmen daha özgürlükçü bir ortamın olduğu Hollanda'ya da gerçekleşmiştir).
Sanılanın aksine ilk bilimsel çalışmalar devlet sponsorluğunda değil, bilime ilgi duyan amatör iş adamlarının finansmanı ile mümkün olabilmekteydi. Hatta bu sponsorluk altında icatlar bile yapılmaktaydı. İşte bilimsel faaliyetlerin sayılarının arttığı bu ortamda ilk "bilimsel dernek ve topluluklar" kurulmaya başlandı. Bunların arasında öne çıkan biri Royal Society olmuştur. Sadece operatif masonlar arasından değil her branştan usta, kalfa ve çırakların yanı sıra birçok sanatkâr ve temel bilimci de bu derneğe üye olmuştur.
Bunu temel bilimler ile uygulamalı bilimlerin ayrışması süreci izler. Tabi ki bu süreçte kurulmuş olan bilim içerikli dernek ve toplulukların sayısı yüzlere ulaşmış durumdadır. Üstelik artık temel bilimler altında sınıflandırılan bilim branşları için ayrı, uygulamalı bilimler altında sınıflandırılan bilim branşları için ayrı dernekler kurulmaktadır. Oxford ve Cambridge, Royal Society ile yakınlaşırken, mucitler bireysel olarak kendi kurdukları dernek ve gittikleri kahvehanelerde dertlerine çare aramaktaydılar. Bilim adamları da onlara bedava ders vermekteydi. Fakat ortada bir sorun bulunmaktadır. İngiltere'de Katolik Kilise kendini yeniden empoze ederek nüfuz kazanma çabaları içerisindedir.
1688 yılında Katolik sempazitanı ve Fransa'ya yakınlığıyla bilinen Kral James II, bir grup İngiliz parlementer ve Hollanda Genel Valisi William III işbirliği sonucu tahttan indirilir. Bu olay tarihte Şanlı Devrim (Glorious Revolution) olarak bilinir. Şanlı Devrim bu konu başlığının temel konusu olmadığı için ayrıntıya girmeyeceğim. Fakat bilimin ilerlemesi bakımından önemli sonuçları olmuştur. Bu devrim ile parlemento ve burjuvazi arasındaki anayasal sorunlar çözülmüş, İngiliz toprak sahipleri, bakışlarını Londra'daki siyasi sorunlardan soyutlayarak, kendilerini malikanelerinde kapitalist tarım ve bilim-teknoloji içerikli konulara adamışlardır. Böylece ünlü "beyefendi çiftçi (gentleman farmer)" tipi doğmuştur. Ailece bilimsel ve teknik deneyler yapmak, beyefendi çiftçiler için günlük olağan faaliyetlerden biri haline gelmiştir.
Bu süreç çok daha fazla sayıda bilimsel kuruluşun kurulmaya devam etmesi ve buralarda doğa felsefesi, teorik ve deneysel kimya, yüksek edebiyat, hukuk, genel politika, ticaret, İNŞAAT konularında bilimsel tartışmalar ve fikir alış verişleri yapılmıştır. Bunların içinde Lunar Society (Mehtap Derneği) denilen gevşek bir dostluk grubu, mucit-girişimcilerin nitelik ve ilişkilerinin anlaşılması bakımından bir örnek teşkil eder. Lunar Society'nin faaliyetleri ve pek ünlü üyelerini irdelemek konumuzun dışındadır. Ancak denilebilir ki bu dernek bilimin kurumsallaşmasında önemli bir yere sahiptir.
Şimdi gelelim operatif masonluğun yok olması ile ilgili bağlantıya. 18. yy sonlarına, hatta 19. yy'ın ilk yarısına kadar, mimar ve inşaat ustaları "alaylı", yani bir şekilde kendini yetiştirmiş yetenekli kimselerdi. Öğrendiklerini büyük ölçüde üyesi oldukları operatif mason localarında ve kendi deneme yanılmaları ile öğreniyorlardı. Bu alaylılar ordusu içerisinde mimarlar ve taş ustaları, diğer mesleklerdeki mucit, usta ve teknisyenlere göre daha üst tabaka olarak görülmekteydiler. Özellikle mucitler tahsilsiz alt tabakalardan gelirlerdi. İngiltere'de yüksek öğrenim, Oxford ve Cambridge gibi Anglikan kurumlarda yapılmakta ve bu okullara devam edenler toplumda bir hakim sınıf üyesi prestijli kişiler olarak görülmekteydi. İşte tam bu noktada Avrupa'da artık temel ve uygulamalı bilimlerin bu okullarda öğretilmesi çağına doğru gidilmekteydi. Bir başka ifadeyle artık bundan sonra operatif masonlar için "alaylı" olmaktan çıkıp, birer
MÜHENDİS olma çağı başladı.
Mühendislik öğretimi Batı'nın klasik skolastik öğretim kurumlarına çok geç girdi. Kökenine uygun biçimde ancak 18. yy'da askeri kurumlarda başladı. İlk sivil örgün mühendislik öğretimi, Fransa'da 1747'de kurulan Ecole des Ponts et Chaussèes (Köprüler ve Yollar Okulu) ile başladı. Daha sonra matematikçi Gaspar Monde, 1794'te Ecole Polytechnique'yi kurdu. Bu okul daha sonra Yüksek Teknik Okullar ve Teknik Üniversiteler adı altında 19. yy'da ABD, Almanya ve Osmanlı dahil diğer ülkelerdeki mühendislik öğretimine model olacaktır.
İngiltere ise Sanayi Devrimi'ne rağmen mühendislik öğretimi ancak 1840'larda nispeten yeni sayılan üniversitelere (Londra ve Glasgow) sokabilmiş, ilk resmi mühendislik resmi kuruluşu olan Institution of Civil Engineers (İnşaat Mühendisleri Kurumu) 1818'de kurulup 1828'de statüye kavuşmuştur. Bunu makine ve elektrik mühendislik okulları takip ettiler. Tabi ki her ülkedeki büyük mühendisler, bir yandan kendilerini yetiştirirken diğer yandan yabancı ülkelere giderek deneyimlerini artırmak durumundaydılar.
İşte 18. yy'da Kıta Avrupası'nda operatif masonluğun kalmamasına rağmen İngiltere ve İskoçya'da tek tük de olsa varlığını sürdürmesi bu nedenledir; yani mühendislik yüksek okullarının İngiltere'ye ancak 19. yy'da girebilmesi.Ergun Türkcan'ın "Dünyada ve Türkiye'de Bilim, Teknoloji ve Politika" adlı kitabından derlediklerim bu kadar. Bunun üzerine bir de Murat Özgen Ayfer'in "Masonluk Nedir ve Nasıldır?" kitabına baktığımızda görüyoruz ki her iki yazarın söyledikleri birbiriyle uyumlu. Ayfer'e göre de geleneksel olarak ustadan kalfaya, kalfadan da çıraklara aktarılmakta olan mesleki bilgilerin birer akademi niteliği taşıyan yüksek okullarda öğretilmesine başlanması ile birlikte, operatif masonların meslek ve sanatlarına ilişkin sırlarının bir anlamı kalmıyordu.
Her ne kadar büyük katedrallerin yerini küçük kiliselerin alması, yeni mimari stillerin oluşması ve ekonomik krizlere bağlı olarak operatif masonluk localarına yeni çırakların alınamaması gibi nedenler de M. Özgen Ayfer tarafından ortaya konulmuşsa da, benim kişisel çıkarımım, operatif masonluğun, zaten yaşanacak olan bir bilimsel ve teknolojik evrim sonucu yok olduğu şeklindedir.