Şimdi, bu başlık altında daha önce anlatmış olduklarıma bir başka yönden bakacağım. Bunlar öncekilerle çelişkili gibi görünebilir. Fakat tümü birden göz önünde tutulup, aralarındaki bağlantılar kurulduğunda hepsinin doğru olabileceği de düşünülebilir. Şu koşulla ki, Henri Boudet, daha Bérenger’i Carcassonne piskoposuna gitmesi için ikna etmeye çalışırken, onun oradan Paris’e yollanacağını biliyordu. Tüm bunlar, inceden inceye düşünülüp tasarlanmıştı. Bérenger’in Paris’te bir süre oyalanması, bu arada Emile Hoffet ile arkadaşlık etmesi için bir ortam yaratılması, Emma Calvé aracılığıyla Claude Debussy ile tanışması, sonunda Johann Salvator ile bir araya gelmesi... Bunların hepsi plânlanmıştı. Bir satranç oynanıyordu. Bérenger Saunière, hep önü açılarak ileri sürülen piyondu.
Bu bakış açısından, “madalyonun öteki yüzü” gibi uzun uzun anlatılanları, ayrıntılarını ayıklayıp şöyle özetleyebiliriz:
Johann Salvator, elde edilmiş olan bilgileri yalnız başına kullanamazdı. Parşömenlerin kopyası çıkarıldı. Şifrenin çözülmesinin bir hafta kadar sürmüş gibi gösterilmesinin asıl nedeni de buydu. Aslında o iş çoktan bitirilmişti ama Bérenger bunu bilmiyordu; bilmemesi gerekliydi. Hatta Bérenger Paris’te gezdirilirken, Emile Hoffet bir fırsatını bulup Bérenger’e belli etmeden mezar taşlarındaki yazıların kopyalarını da çıkarmıştı.
Bérenger Rennes-la-Château’ya dönerken, Johann Salvator Viyana’ya gitti. Konuyu önce veliaht prens Rudolf’a açtı. Rudolf bu konuyla ilgilendi ama babasına da bilgi verilmesi gerektiğini söyledi. Johann Salvator buna karşıydı; ona güvenilemezdi. İmparator bu işi kendi pençesinin altına alıp tek başına sahip çıkmaya kalkışırdı. Bu tasasını ortaya koydu ama Rudolf diretip güvence verince razı oldu. Tek bir şart ileri sürdü: İkisi arasında bir düzenek kurulacak, bir parola belirlenecekti. Başlangıçta belgeler kesinlikle ortaya çıkarılmayacak, sadece sözünün edilmesiyle yetinilecekti. Tümü küçük bir kasaya konup, yalnızca ikisinin bildiği, hiç kimsenin aklına bile gelmeyecek birine emanet edilecekti. Emanetçi de kasada ne olduğunu bilmeyecekti. İşler aksi gider de ikisinden birinin başına bir iş gelecek olursa, diğeri belgeleri emanetçiden alıp işin bundan sonrasını yürütecekti.
Rudolf bu öneriyi kabul etti. İş o kasanın kime emanet edileceğine karar vermeye gelince, Rudolf, kuzeni Kontes Marie Larisch’i önerdi. Rudolf’u daha 17 yaşındaki sevgilisi Marie Vetsera o tanıştırmıştı. Böyle gizemli oyunları da pek severdi doğrusu.
Kullanacakları parolayı da şöyle saptadılar: RIOU yani “Rhedae Imperare Orbi Universo” (Evrensel İmparatorluğun Merkezi Rhedae).
Tüm bunları düzenledikten sonra konuyu imparatora aktardılar. Daha ilk konuşmada aralarında anlaşmazlık çıktı. İmparator heveslenmişti ama Johann Salvator’un devre dışı kalmasını istiyordu. Bir bakıma Johann Salvator’un korktuğu başlarına geliyordu.
Rudolf, babasını bu tutumundan caydırmak için çok uğraştı. Şayet Johann Salvator bu işin içinde olmazsa, sonunu getiremeyeceklerini söyledi ama ikna edemedi. İmparatorun dediği dedikti. Asıl kaygısı ise, bu sayede Johann Salvator’un öne geçip, kendisinden sonra imparatorluğa oynamasıydı. Zaten Rudolf’un dillere düşmüş olan şu evlilik dışı ilişkisi nedeniyle herkes gelecekte ötekinin imparator olacağını söyleyip duruyordu.
Rudolf ise bunu umursamıyordu. Belçika asıllı karısı Stephanie ile zorla evlendirilmişti. Bir kızları doğmuş olmasına karşın onu hiç sevememişti. Şimdi kendisine bir gerçek sevgili bulmuştu ve onu bırakmaya hiç niyetli değildi. Bu durum, gelecekte imparator olmasını engellese bile...
Tartışmalar sonuç vermez bir şekilde sürüp giderken, Prens Rudolf, bir av partisinde kazara babasını vuruverdi. Az kalsın öldürüyordu. Bir kastı olup olmadığı bilinemez ama İmparator Franz-Josef bu olaya çok sinirlendi. Oğlunu saraydan resmen kovdu.
Birkaç ay sonra, Prens Rudolf, Mayerling’deki av konağında sevgilisiyle birlikte ölü bulundu. Birbirlerini vurmuş oldukları yani birlikte intihar ettikleri ileri sürüldü.
Böyle bir açıklama dar bir çevrede yapılmış olmasına karşın, skandalın çok büyümemesi için hemen örtbas edildi. Ancak uluslararası politika kulisinde her ikisini birden imparatorun öldürttüğü söyleniyordu.
Rudolf’un cenaze töreninde, birisi Kontes Marie Larisch’in kulağına eğilip parolayı fısıldadı. Kontes dönüp gözüyle anlamış olduğunu işaret edince, adam ona «Asıl yetkili kişi ben değilim. Ben sadece bir aracıyım. İlgili kişi sizi bu gece evinizde ziyaret edecek.» dedi ve ortalıktan kayboldu.
O gece Johann Salvator, Marie Larisch’in evine gitti. Emaneti teslim alır almaz Paris’in yolunu tuttu. Madem İmparator Franz-Josef böyle ters bir tavır takınmış hatta oğlunu bile bir kapris uğruna feda etmişti, yine canlandırılması söz konusu olabilecek Kutsal Roma İmparatorluğu’nun başında yer almayı hak etmiyordu. Ondan başka hak sahipleri de vardı. Aranırsa bulunurdu.
Johann Salvator bundan sonra bir kez daha Viyana’ya döndü ama sadece malını mülkünü elden çıkarıp, öteberisini toplamak için... Antık o “öteberi”nin kapsamından neler olduğunu da siz düşünün.
Bu anlatım da aslında dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyor. Hatta kimilerine göre çok daha mantıklı bile görünüyor. Bu senaryoda da Henri Boudet, Félix Arsène Billard ve Emile Hoffet önemli roller üstleniyor ama her biri biraz farklı bir konumda… Bérenger Saunière, gerek Claude Debussy gerekse Johann Salvator ile buluşuyor, ilişkiler kuruyor. Elbette Emma Calvé gibi süslü figüranlar da var.
Buna göre; ne Rennes-la-Château’da bulunmuş olduğu varsayılan hazine ne de ilgili belgeler Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun eline geçmişti. Kutsal Roma İmparatorluğu’nun yeniden canlandırılmasını amaçlayan Prieurâ de Sion’a teslim edilmişti. (Sayın Amerbach’ın itiraz hakları saklıdır.)
Fakat o sırada bunu hiç kimse bilmiyordu. Olaylar yanlış yorumlanıp, boşu boşuna kaygılananlar olduğu için, kabak Rudolf’un ölümünden sonra veliaht durumuna geçen Prens Franz Ferdinand’ın başında patladı.
Sonrasını herkes biliyor. Farklı bir şey yok.