Bu bölümde, anılan kitapçığın kapsamını aktarmaya girişiyorum. Bunların çoğunu o tarihte bu büyük locanın büyük üstadı olan Hüseyin Özgen yazmış. En başta bir önsöz yer alıyor.
ÖNSÖZ
Geçen yıl sonunda, TÜRKİYE’DE ÖZGÜR MASONLUĞUN YAŞAMA BAKIŞI adlı bir kitapçık yayımlamış ve içtenlikle kimliğimizi tanımlamaya çalışmıştık.
Kamu yönetimi ve bazı medya kuruluşlarıyla da paylaştığımız bu çalışma, bizi onurlandıran özel ilgilerle çok daha yoğun bir anlam kazandı.
Pek çok kamu yöneticisinden de “yurtta ve dünyada barış” özlemini içeren dostça iletiler aldık.
Sanat dünyasından akademik çevrelere, bazı köşe yazarlarımızdan yerel yönetim sorumlularına kadar pek çok “hiç görmediğimiz dostumuz” kurumsal duruşumuza ilgi gösterdi. Bu arada, gönderdikleri mesajların içeriğiyle bizleri gerçekten çok duygulandıran kimi kamu yöneticileri çağcıl, uygar ve aydınlık bir Türkiye düşünün farklı çevrelerde bilinçle sahiplenildiğini bir kez daha kanıtladılar.
Bazı köşe yazarlarımızın konuya gösterdiği ilgi bizi mutlu kıldı ama Türkiye’de Özgür Masonluğun ne kadar az bilindiğini de bir kez daha gözler önüne serdi.
Burada Hüseyin Özgen, büyük üstat sıfatıyla, kendi büyük locasının benimsediği tarzdaki bir Masonluktan söz ediyor ama bence Türkiye’de bilinmeyen sadece o değil, genel olarak Masonluk.
Tarihsel süreçteki yaşanmışlığı, eğrisiyle doğrusuyla yargılıyorlar ama evrimsel doğrultuda gelişimin doğal sonucu olan çağcıl kurumsallığımızı pek o kadar önemsemiyorlardı.
Bazı çok değerli yazarlarımız Masonluğu bir değişemezlik dogmasıyla algılayanlara katılıyor ve bizi gelişmeye açık kimliğimizle “küçük bir fraksiyon” olarak nitelendiriyorlardı. Hatta kimilerine göre Masonluk, üzerine yaftalanmış bazı etiketlerin dışında olmamalıydı ve biz, bu denli gelişime açık bir kimlik sergiliyorsak mason sayılmamalıydık.
Oysa dünyada Masonluk tek bir yönde koşmuyordu. Ulusal kimliğinden ödün vermeden küresel açılımlarda yer alıp gelişime ayak uydurmak ve dünya Masonluğunun tüm insanlara yönelik barış ve mutluluk arayışında etkin görevler üstlenmek mümkündü. Bunun için İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni tam bir içtenlikle benimseyip, bireysel söylemin ve içtenlikli eylemin odağına yerleştirebilmek gerekliydi. Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin oluşum süreci üzerine kafa yorarak bulguları günümüze indirgemek de gerekliydi. Yerelden genele ve genelden yerele aynı özenle bakıp, tüm kazanımları paylaşıma açabilmek zorunluydu. İnsanlaşma sürecinin güncel izdüşümünde, bilinçli bir aydınlığın yürekli arayıcısı olmayı öncelikli tutmak ve hiç yılmamak önemliydi… Aslında bizim yapmaya çalıştığımız da buydu. Kendimizi topluma tanıtma yerine, sessiz kalmayı yeğlememizin nedeni; haksızlıkların, polemiklerin, gerçek dışı suçlamaların odağında olmaktan kaçınmak, güncelin döngüsüne girmemekti. Üç bin aktif üyeli bir sivil toplum örgütü niteliğiyle ve hep ilkeli tutumuyla dünyada da çok saygın bir yeri olan Özgür Masonlar Büyük Locası’nın neler yapmakta olduğunu kendi yaşam çevremize yansıtırken bile, yanlış anlaşılmamaya özen gösteriyorduk.
2005 yılında bir tanıtım kitapçığı daha yayımlamaya karar verdik. İçimizdeki “bu, belki de bir geleneğe dönüşebilir” umudunu yeşertmek, bize mutluluk verdi… Geçen yılın “genel” yaklaşımından sonra şimdi daha “özel”i ele alarak tek konuda yoğunlaşan bir çalışma sunmalıydık. Varsayım ve hedefleri değil, somut olguları ve yaşanmışlığı paylaşmalıydık. Kendimizi, iyi ya da kötü göstermenin peşinde olmadan; olduğu gibi yansıtmaya çalışmalıydık. Masonluğun güncel beklentiler içinde sıradanlaşmasından kaçınmalı, yanlış yorumlara açık görüş ve söylemlerden uzak durmalı; bireyselliğimizi değil, kurumsallığımızı öne çıkarmalıydık. Tutarlı, düzeyli ve gerçekçi olmalı, hiçbir kişi, kurum ya da kuruluşa saygısızlık etmeden, herkesi ve her kuruluşu kendimiz kadar önemsemeli ve bizi -nedeni ne olursa olsun- sevmeyenlerin gözünde de “saygın” olmaya çalışmalıydık. Masonluğa ilişkin gerçek dışı söylenceler, çağdaş dünyanın çok gerilerde bıraktığı bazı uygulamalar, küçük dedikodular, benlik iddiaları, bilgiçlik taslamalar ülkemizde ve çeşitli ülkelerde kamuoyuna malzeme olabiliyordu. Bunun sonucunda kısa ömürlü çekim merkezleri oluşuyor, Masonluk ise, özündeki gerçeğe ters düşen bir yanlış kimlikte tanıtılıyordu. Biz hem etkinliklerimizi olduğu gibi yansıtmalıydık hem de saygın, düzeyli ve onurlu kimliğimizden hiçbir koşulda ödün vermemeli, yanlış anlamaları önlemeliydik.
2005 yılının teması olarak “Dış İlişkiler”i seçtik. Bu şekilde, bazı çevrelerce “dışa bağımlı” olarak suçlanan Masonluğu; bireysel, kurumsal, ulusal ve küresel duyarlılıklarımız açısından nasıl yaşamakta olduğumuzu da tartışmasız bir şekilde gözler önüne sermek istedik. Bu çalışmada, dış ilişkilerimize ait somut veriler bulacaksınız. Ödün vermemeye özen gösterdiğimiz ilkelerimizin ve yaşama bakışımızın “odaya özel bir çeki düzen verilmeden açılmış olan perdesiz bir pencere” gibi algılanmasını ve kendi özelimizden bir kesiti sizlerle paylaşmanın bize mutluluk verdiğini bilmenizi diliyoruz. Sunacağımız çalışmalar tarih sırası izlemeyecek. Konuyu daha kolay anlaşılır kılabilmek için, bazı yazışma ve çalışmaları tamamen anlatıma dönük olarak sıralayacağız.
Son bir yılda ne gibi dış ilişkilerimiz oldu? Neler yaptık? Kimlerle görüştük? Neler paylaştık? Yabancılara neler anlatmaya çalıştık? Dış ülkelerde saygınlığımız ne ölçüde? Üstlendiğimiz görevler oldu mu? Dünyaya uzattığımız elimizde ne var?.. Bütün bu soruların yanıtlarını, belgelere dayalı aktarımlarla gelecek sayfalarda bulacaksınız.
Umarız, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlık yüzleri arasında yer alma konusundaki uğraşımızda, gönlümüzün dilediği başarıya yaklaşmışızdır.
Tüm insanların barış ve mutluluğunu gözeten ve hepsini kardeş bilen Türk Özgür Masonluğunun Büyük Üstadı olarak, sizlere kardeşçe sevgi ve saygılarımı sunarım.
Bu kitapçığın önsözü… Sırf eleştirmiş olmak için eleştirmeyi uygun görmediğimden bir şey demeyeceğim.