Benim Erzincanlı bir arkadaşım nerede bir öfke krizine rastlasa tüm sakinliği ve tazeliği ile şöyle derdi:
“Abicim sakin olun, bakın bizim oralarda bir söz var”. Biz her seferinde heyecanlanıp farklı bir şey söyleyecek diye ona yönelirken, henüz ilk kelimede bizi çileden çıkarırdı. Bu tekrarın girdabına o kadar çok düştüm ki, üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen hala aklımda:
Geldi hırs gitti kelle
Gitti hırs nerde kelle
Söz de hepi topu buydu.
Bu kaynağı belirsiz söz diziminde hırsa ilişkin iki özellik dikkatimi çekerdi hep. Bu açılan başlık vesilesiyle paylaşmak istiyorum.
Birincisi hırsın şiddetle beraber, şiddeti doğuran kavram olarak değerlendirilmesiydi. İkincisi ise hırsın geçici olduğunu vurgulamasıydı. Yani bir tür gök gürültüsüne benziyordu. Gelip ve hemencecik gidiyor.
Demek eskilerin algısına göre tutku ve ihtirasın insan içindeki kalış süresi daha uzun olurken, hırsın kalış süresi daha kısa ve daha tahripkâr oluyor.
Hırsta acelecilik, tutkuda tutucu ve yayılmacı istek ön plana çıkabilirken ihtirasta daha çok bir denge durumunun koruması ile beraber iştah kabarcıkları ortaya çıkıyor.
Peki insanlar hırsına ve ihtirasına kurban gidebilirken, neden tutkularına kurban gitmiyor.
Kötü ve yıkıcı olan sadece hırs mı?