Bir tanrının olup olmamasından önce dinlerin mesajlarını incelemek gerekir. Tek tanrılı dinler insanın tanrı tarafından yaratıldığını, bu dünyaya sınav için gönderildiğini ve sonunda ödül veya ceza ile muhattap olacağını söyler. Buna göre insanların bazıları o kadar kötüdürler ki sonsuz cehennemde sonsuz acılar içinde kalmayı hakederler. Halbuki tek tanrılı bir dini benimsememek sonsuz cehennemi haketmeyi gerektirmez. İnsanların ezici çoğunluğu inandıkları dini toplumsal koşular altında, çevrelerinde ailelerinde görüklerinden dolayı seçerler. Bugün hristiyanlığın yaygın olmadığı bir ülkede, diyelim ki Çin'de doğmuş birinin hristiyanlığı seçmek gibi bir lüksü yoktur. Keza bu durum islam ve yahudilik için de geçerlidir. Kutsal kitaplarda sadece iman edin denmez, bir çok ibadet ve yasaklar listesi de insanlığa sunulmuştur. Fakat bunlar insanların büyük çoğunluğu için geçerli ve anlamlı değildir. Her şeyi mükemmel yaratan ve adaletli bir sınav yapan tanrının böyle çarpıklıklara izin vermemesi gerekirdi.
Tanrı'nın her şeyi bildiği söylenir. O halde yarattıklarının cehenneme gideceğini de bilmektedir. Bu durumda cehennem için bir çok insan yaratmış oluyor. Sonsuz hayata göre hiç sayılabilecek kadar kısa bir hayatın karşılığı sonsuz işkence olamaz.
Dinlerin yanlışlanması, beraberinde bir tanrının asla olamayacağı anlamına gelmez. Dinlerden bağımsız bir tanrının varlığı ayrı bir konudur. Bu durumda varsayılan bu deist tanrının olması gereken özelliklerine bakmalıyız.
Tanrı dünyayı ve insanı yaratmış olsun. Fakat insanlık savaşlarla, depremlerle çeşit çeşit acılarla uğraşıyor. Tanrı bilinçli bir tanrı ise ve buna müdahale etmiyorsa ya gücü yetmiyor demektir ki evrenin ilk sebebinin buna gücü yetmemesi saçmadır; ya da tanrı kötü niyetli, sadisttir. Böyle bir tanrı niye olsun ki?
Tanrının varlığına gösterilen en büyük kanıt, evrenin kendi kendine var olamayacağıdır. Peki bu evren kendi kendine var olamıyor da mükemmel tanrı nasıl kendiliğinden var oluyor? İşte burada idealizm ve materyalizm sorunu devreye giriyor.
İdealistler kendiliğinden olarak ancak düşüncenin, idenin veya tanrının olabileceğine, maddenin ise mutlaka bir sebebe bağlı olarak veya ideanın bir görünümü olarak var olabileceğine inanırlar.
Materyalistler ise maddenin varlığını kendisine dayandırırlar. Düşüncenin form değiştirmiş ve belirli şekilde örgütlenmiş madde olduğunu söylerler.
Doğanın işleyişini açıklayan bilim bunu yalnızca materyalist biçimde yapar. Gece gündüz oluşumu, bir insanın hayata gözlerini açması, bırakılan bir cismin yere düşmesi... gibi bir çok konuda bilimin söyleyecekleri vardır. Bilim maddenin kendi işleyiş kurallarını ortaya koyar. Olayların sebebini maddi temelde açıklar.
Bilimin çağın egemen anlaşı durumuna gelmesi ancak pratikte gerçekliği görüldükten sonra mümkün olabilmiştir. Sanayi devrimi öncesi Avrupa'da kilise açıkça bilim karşıtıydı. Bilimsel yönteme ve bilimin bulgularına teist-idealizm yönünde saldırılarda bulunuyordu. Fakat bilim kendini pratikte fazlasıyla ispatlayınca idealizm şekil değiştirdi. Artık idealistler bilime açıkça karşı çıkamazlar. Fakat bilimi idealizm yönünde açıklamaya girişirler. Onlara göre maddenin belli işleyiş kuralları elbette vardır. Örneğin yere bırakılan bir cisim, kütle çekim kanunundan kaynaklanan yer çekimi etkisi ile yere düşecektir. Bunun bilimsel açıklaması budur. Ama idealistler bu kanunların bir tanrı tarafından konulduğunu savunurlar. Yani saf idealizm çömüştür. Yerine idealizm tabanlı düalizm gelmiştir.
Cansız doğanın açıklanışında idealistler, materyalizmi büyük ölçüde benimsemiştir. Fakat iş canlılığı açıklamaya geldiğinde idealizm yine bilimi reddeder. Bilimin bu konularda henüz tam bulgular bulamamış olması bunun en büyük etkenidir. Evrim teorisine karşı çıkışlar bunu gösterir. Yağmurun yağışını eskiden sadece ve sadece tanrının iradesine bağlayan idealistler artık bilimin bulduğu maddi sebepleri görmezden gelemezler. Ama canlıların oluşumunu incelemek üzere dünya tarihini dışarıdan izlediğimizi farz etsek idealistler canlıların; öncesindeki bir canlıdan evrimleşmeden, aniden, hiç yokken, tüm gelişmişlikleri ile ya gökten düştüklerini ya da yerden çıktıklarını göreceğimizi iddia edeceklerdir.