Sn.Adam
Bir yazı daha yayınlıyorum size rağmen ama sizi gıcık etmen için değil zaten buna gerek yok karahan'ı görmeniz isim olarak yetiyor size buyrun bakalım şimdi nereden saldıracaksınız yine yaptım bu yazıyıda dağıtmazssın umarım irdelenecek bir çok yönü var çünkü yorumlardan sonra bende yorum yapacağım girişi böyle yaptım sn.adam'a özel.
Evrende var olan her şey, bir değişim ve dönüşüm içindedir. Hiçbir zaman bir önceki anın insanı değiliz. Bunun için de fiziksel olduğu kadar, düşüncelerimizin de değişebileceğini kabul etmek zorundayız. Geçmişin düşünce kalıplarına sarılmak, yaşamı anlamsızlaştıracağı gibi, çekilmez hale de getirebilir.
Doğada varoluş, karşıtların birliği ile oluşur. Karşıtların birliğinde uyumu aramak ve bulmak zorundayız. Batı düşüncesi karşıtlarla körü körüne savaşır. Uzakdoğulu ise karşıtların birliğindeki uyumu arar.
Kadın ve erkek birbirinin karşıtıdır, bu karşıtların birliğinden varlık doğar. Erkeğin ve kadının fiziksel yapısı, hormonal özellikleri, beyin yapısı ve özellikleri farklıdır. Biz bir elmanın iki yarsı değiliz. Bu nedenle herhangi bir konuda yargı ya da bir karara varabilmek için, bu farklı ruhsal ve yapısal özellileri bilmek, bilmiyorsak araştırıp öğrenmekle yükümlüyüz.
Her şeyden önce, iki karşıt cinsi birbirine yaklaştıran temel içgüdüleri bilmek zorundayız. Bu tür davranışlarımızın, düşünmeye bile gerek kalmadan, kendiliğinden oluştuğunu biliyoruz.
Doğadaki tüm canlılarda, erkekten dişiye doğru bir eğilim, ilgi ve arayış vardır. Bir erkek kelebek dişisinin ya da dişiyi yüz kilometre uzaklıktan algılayabiliyor ya da kokusunu alabiliyor. Dişi de onu kendine çekebilmek için, koku ya da bir titreşim oluşturuyor. Tüm bu özelliklerin, varoluşun ana proğramında yer almakta olduğunu görüyoruz.
İnsanın diğer canlılardan farkı Neo Korteks dediğimiz üst beynin varlığıdır. Bu bölüm insanı insan yapar. Bu bölümü kullanmadan, altbeyinle ve içgüdülerle yaşamı sürdürebiliriz, bu yaşamın hayvanca yaşamdan bir farkı da olamaz. Bizim insanca yaşayıp, düşünebilmemiz, içgüdülerin ve altbeynin, üstbeyinle yönlendirilip kontrol edilmesine bağlıdır. Böyle bir bilinç düzeyinde insan, kendisine, eşine ve topluma olan sorumluluğun farkına varabilir.
Erkeğin ve kadının beyin yapılarındaki farklılık göz önünde tutulmadan, yapılan her türlü yorum, eleştiri ve sav bir yanılgıdan öteye gidemez. Son yıllarda, bu konu bilimsel olarak ele alınmakta, önceki yanılgı çemberi kırılmaya çalışılmaktadır. Beynimizdeki Cinsellik adlı yapıt bu konuyu geniş bir şekilde irdelemekte ve şu özet yaklaşımı dile getirmektedir.
“ Erkekler, kadınlardan farklıdır. Yalnızca, insan türünün ortak üyesi olmaları bakımından eşittirler. Yetenek, beceri ve davranışlarının aynı olduğunu iddia etmek, biyolojik ve bilimsel bir yalan üzerine oturmuş bir toplum kurmaya yardımcı olmak demektir.
Değişik cinsiyetten bireyler birbirinden farklıdır, çünkü beyinleri farklıdır. Yaşamın başlıca yönetsel ve duygusal organı olan beyin, kadınlarda ve erkeklerde farklı biçimde kurulmuştur; aldığı bilgiyi farklı bir şekilde işler, bu da farklı algılamalar, öncelikler ve davranışlar yaratmasına neden olur.”
Bu düşüncelerin ışığında, bir kadını, erkek düşüncesiyle ya da bir erkeği, kadın düşüncesiyle ele alıp yargılamak bir yanılgıdan başka bir şey olmaz. Bu bağlamda eşlerin birbirine olan sevgi, ilgi ve bağlılık ilişkilerini ele alıp yorumlamak gerekir.
Erkek, hayvansal döneminin yapısı ve proğramı gereği, dişiye oranla daha fazla poligam, yani çok eşten yanadır. Bu gün erkeği tek eşle yetinmeye iten etken, beynin insansal bölümünün ürünü olan kültür ve etik değerlerin varlığı ve ekonomik şartlardır. Birlikteliği sürekli kılan en büyük etken, kadının kendini yenilemesine, her gün yeni bir insan olarak eşiyle bütünleşmesine, giyimini ve makyajını dışarısı için değil eşi için yapmasına ve çocukları kadar eşine de ilgi ve özen göstermesine bağlıdır. Ailelerdeki trajik olayların temelinde bunların eksiklikleri ya da ihmalleri yatmaktadır. Fakat genelde bu gerçekler göz ardı edilir ve sonuç yani son sahne hep önde tutulup yargıya varılır. Aldatanı yargıladığımız kadar aldatılanı da yargılamak adil ve gerçekçi olmamın erdemidir.
Damızlık hayvan çiftliklerini incelersek, 4-5 dişiye bir damızlık erkek ayrıldığını görürüz. İnsan da üst beynini kullanmadığında, iki ayağı üzerinde duran hayvandan öteye geçemez. Ve eski alışkanlıklarını sürdürmeye çalışır.
Piyango ya da ona benzer talih oyunlarından çok paralar kazanan insanları araştırırsak, yarısından çoğu ilk iş olarak karılarını boşayıp, genç ve güzel bir kadınla ilişki kurduklarını görürüz.
Gerçekte inan tuhaf bir yaratık, öyle olmasaydı cennetten kovulur muydu hiç? !!!!
12 temmuz 2001 Özkan Aras
http://www.dusuncegezgini.com/karsitlarinbirligi.htm