Kuran'da şahitlik ile ilgili olarak gösterilen delil bildiğim kadarıyla Bakara 282. ayettir. Evet orada "(...)şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir" ifadesi geçmektedir. Ama ayet şahitliği mi anlatmaktadır yoksa başak bir şeyi mi? Bakara 282'de ticari bir ilişki anlatılır. "Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın" diye başlar. Ve borç ilişkisi hakkında bilgi verir. Yani açık açık biriniz birinize borç verdiğinde bunu yazılı olarak bir sözleşmeyle yapsın der. Hatta şu pek meşhur şahitlik alıntısı da aslında bu işlem yapılırken orada şahitler bulunsun ki ileri de sorun çıkarsa onları mahkemede tanık olarak dinletirsiniz diyedir. E peki niçin kadınlar iki? Onu da o devir için düşünmek gerekir. Acaba kadınlar ticari hayatta aktif bir rol alıyor muydu? Acaba o devirde kadınlar ticaretin kurallarıyla ilgili miydi? İş hayatında var mıydılar? bu böyleyken acaba borçlar hukuku, ticaret hukukundaki bir işlemle ilgili olarak getirilen açıklama mesela ceza hukuku için de geçerli midir? (bunu bilen biriler elbet cevaplar)
Gelelim miras mevzusuna. "Allah size evlâtlarınızın miras taksimi hususunda, erkeklerin paylarının kızların iki katıolmasını emretmektedir. Eğer bütün çocuklar kız olup ve sayıları ikiden fazla ise, bunların payı ölenin bıraktığı malın üçte ikisidir. Eğer mirasçı bir tek kız ise mirasın yarısı onundur. Eğer ölen ana ve baba ile birlikte çocuklar da bırakmışsa ana ve babanın herbirini terekeden payı altıda birdir. Şayet ölenin çocuğu bulunmayıp da, mirasçı olarak ana ve babası kalmışsa, ananın payı üçte birdir. Eğer ölenin kardeşleri varsa terekenin altıda biri ananındır. Bu paylar, ölenin borçları ödenip, vasiyeti de yerine getirildikten soma hak sahiplerine verilir. Baba ve çocuklardan, hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu, siz bilemezsiniz. Bu, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz ki Allah, her şeyi çok iyi bilen, hüküm ve hikmet sahibidir" Nisa 11. ayet.
Ve fakat bu ayeti de devrin hükümlerine göre değerlendirmek lazım. En önce iki erkek bir kadın hükmü anne-babadan ya da karı-kocadan miras kalması durumundadır. Mesela ölen çocuksa annesi ve babası eşit oranda pay alır(1/6) ölenin çocukları arsında da o pek bilindik hükme göre erkek - kadın farkı varsa ikiye bir verilir.
ama neden? cevabı yine aynı surededir. Nisa 34 "Mallarınızdan harcayıp kadınların geçimini sağladıkları için erkekler, kadınları gözetip kollayıcıdırlar" . Erkeğin kadını kollayıcı olmasının nedeni malında harcama ile kadının geçimini sağlamasıdır. Peki günümüzde de böyle midir? Bence değil.
Ayrıca nisa 11 bir tavsiyedir ve o dönem için kadının hakkını koruyucudur. Kadın kendine düşen miras payını dilediği gibi harcayabilir. Ama erkeğin o dönem için görevlerinden birisi de kendi malından harcama yaparak kadının geçimini sağlamasıdır.
İslam'da Kadının seçme hakkı yok mudur? yoktur diyeceksiniz ama hayır tam tersine vardır. Peygamber biat alırken kadınlardan da almıştır. Sadece erkeklerden değil.
Hatta Mümtehine 12. ayette Tanrı, peygamberine kadınlarında biatını alma emri vermiştir. "Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gelmemek hususunda sana biat etmeye geldikleri zaman, biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret dile". O dönemde seçme denilen şey de biattan öte bir şey değildi. Yoksa oy sandıkları kurulup, propaganda elbetteki yapılmıyordu. Ama daha da ötesi Hz. Ali'nin seçiminde kadın, erkek, genç kız, genç erkek herkesin görüşü alınmıştı.
Halifeler döneminden sonra başlayan Ümeyye ogulları diktatörlüğü (Emevi Krallığı) ve devamındaki monarşilerde erkeğin seçme hakkı var mıydı ki seçme hakkı yönünden kadın-erkek ayrımcılığı yapılmıştır diyebilelim? Emevi-Abbasi'yi geçtim Fransa Kralı'nı ya da İngiltere Kralı'nı halk mı seçiyordu? Ya zaten bu cumhuriyet denilen şey de tam olarak devlet başkanının ırsi yollarlar işbaşına gelmesini kabul etmeme ve Devlet Başkanının seçimle gelmesini önerme bakımından Monarşi'nin tersi değil mi?
O zaman İslam'da kadının seçme hakkı yoktur önermesi de yanlıştır. Monarşilerde kimsenin seçme hakkı yoktu. Hadi geçtim onu da kadınlara seçme ve seçilme hakkı bu dünyada ne zaman genel olarak tanınmıştı? 20. yy.ın ortaları mıydı?
Ionanna Kucuradi'den okumuş veya dinlemiştim ilk kez, diyor ki,' İslam 1400 sene evvel kadına ve genel olarak insana o devir için büyük birer insan hakları atılımı sayılacak haklar tanımıştır. Ama sonra bu haklar geliştirilememiştir.'
İslam, sadece bir zamana sıkıştırılıp bırakılamaz. Onun devamlı yenilendiği ve zamana göre değiştiği de bir gerçektir. Buna da ilm-i hal denir. Halin ilmini bilmek ve ona göre davranmak da Kuran'ın inananına verdiği bir emirdir.
Bu gelişememenin etkeni de bence İslam değildir. Gelenektir.