SONUÇ VE YORUM
Bu başlık altında anlatmış olduklarımın tümüne bakınca, Masonlukta LANDMARK diye bir kavramın varlığı açıkça görülüyor. Kimi masonların ve bazı kuruluşların, Masonlukta Landmarkların varlığını kökünden yadsıyarak, bu karşı çıkış diretmesini sürdürmeleri bir şey değiştirmiyor hatta bir “boş lâf” niteliği taşıyor.
Nasıl bir yerden diğerine bir arazinin sınırlarını belirlemekte kullanılan taşlar ve bunların yerleştirilme şekilleri, dünyanın herhangi bir yerinde yol gösterici nitelikli işaretler birbirinden farklıysa; bir mason obediyansından diğerine de Landmarklar farklılık gösteriyor.
İlkelerdeki ve yöntemlerdeki bu farklılık, Masonluğun henüz tüm dünya çapında “tekbeden” olamamışlığının doğal sonucudur.
Ancak bu durum, mason obediyanslarının Masonluğun evrensel amacının gerçekleştirilebilmesi doğrultusundaki birlik ve beraberliğini de engellemez; engellememelidir.
Bu çalışmada ayrıntılarına girmedim ama çeşitli kişi ya da kuruluşlarca düzenlenmiş olan Landmark listelerinde, öncelikle “Tanrı inancı” konusu üzerinde durulduğu dikkati çekmektedir. Masonluğun 1723 tarihli anayasasının “Tanrı ve Din üzerine” başlığı altındaki ilk yükümlülüğü, bu konuda, hemen hiçbir dinsel inancın ilkeleriyle çelişmeyecek bir evrensel benimseyiş getirmiştir. Kimilerine göre, Masonluğun bu konudaki landmarkı, anayasanın ilk yükümlülüğünde belirtilenden başka bir şey olamaz.
Ancak bu evrensel benimseyiş pek esnektir ve farklı yorum ya da değerlendirmelere de elverişlidir. Bundan dolayı kimileri bu yükümlülüğün açık ve kesin bir şekilde yorumlanması gerektiğini ileri sürmüş, bunun sonucunda da “Tanrı inancı” konusu üzerine Landmark olarak nitelendirdikleri bir yargısal tanımlama oluşturmuşlardır.
Landmarkların 18. yüzyıl öncesinden yani Operatif Masonluk döneminden kalma olduğu, ne zaman ve nerede oluşturulduklarının bilinmediği ve çağlar boyunca hiç değişmeksizin varlıklarını sürdürdükleri, dolayısıyla şimdi ve bundan sonra da hiç değiştirilmeksizin korunmaları gerektiği sık sık savunulan tezlerden biridir. Böyle bir tezi savunanlar, aslında kendi uygulamalarıyla çelişkiye düşmektedir çünkü hiçbir spekülatif mason kuruluşunun uygulamadaki kural ve yöntemleri Orta Çağ ve sonrasındaki inşaatçı (Operatif) mason localarının uygulamış oldukları kural ve yöntemler değildir; yer yer benzerlikler vardır ama farklılıklar çok daha fazladır.
Masonluğun 1723 tarihinde yürürlüğe girmiş olan özgün anayasasının kapsamında yer alan birçok kural ve yöntem bile daha 18. yüzyıl ortalarında iken uygulanabilirliğini yitirmiştir. 1723 tarihli anayasanın tümüne, hiçbir kural ya da yöntemi çağın gereklerine göre uyarlamaksızın aynen uygulamayı sürdüren her hangi bir mason obediyansı kalmamıştır.
Landmarklar, yalnızca çağdaş koşullar altında ve çağın göreli anlayışlarına uygun bir ortamda geçerlidir. Bunlardan bazıları, ortamın ve koşulların değişim göstermesi nedeniyle geçerliklerini yitirebilir. Mülkiyetlerin değişmesi nedeniyle ya da eskidikleri ve işe yaramaz bir hale geldikleri için, arazilerin sınır taşları zaman zaman değiştirilir; doğal landmarklarda da böyle değişimler olmaktadır. Durumun, çağın ve ortamın gerekleri uyarınca, değişik şekil ve boyutlarda sınır taşları kullanılabilir; bir doğal landmarkın yerine bir başkası benimsenebilir ya da yerine insan eliyle yapılma olanı konulabilir.
Masonluğun Landmarkları da aynı şekilde değişime uğrayabilir; bunlardan bazıları terk edilebilir; bazılarının yerine bambaşka ve yepyeni olanları getirilebilir.
Kimi masonlara ve Masonluk kuruluşlarına göre, Masonlukta böylesine değişiklikler yapılamaz; bu tür değişiklikler “Masonluğun öz niteliği”ne aykırıdır.
Kimi masonlara ve Masonluk kuruluşlarına göre ise; böylesine değişiklikler yapılmayacak olursa, Masonluk çağın koşul ve gereksinmelerinin gerisinde kalır ve bunun doğal sonucu olarak da önce işlevini, sonra da giderek varlığını yitirme yolunu tutar.
Hangi görüşün haklı olduğunu tarih gösterecektir.
Masonlukta Landmarklar olsa da olmasa da, Landmarklar olup değişseler de değişmeseler de, bundan dolayı mason kuruluşları birbirlerini “düzenli” olarak tanısalar da tanımasalar da; dileyelim ki Masonluğun İNSANLIK ÜLKÜSÜ yaşasın ve toplumlar bir gün bu ülkünün gerçekleştiğini görsün.
KAYNAKÇA (İLGİLENENLER İÇİN):
Clegg, Robert I.
MACKEY'S REVISED ENCYCLOPEDIA OF FREEMASONRY (Sayfa 559-564)
New York, 1966
CLIPSAS
UNION DE STRASBOURG POUR LA LIBERTE DE ABSOLUE DE CONSCIENCE
Bruxelles, (tarihsiz)
Coil, Henry Wilson
COIL'S MASONIC ENCYCLOPEDIA (Sayfa 353-366)
Richmond, 1966
Pound, Roscoe
LECTURES ON MASONIC JURISPRUDENCE
Massachusetts, 1919
Shepherd, Silas H.
THE LANDMARKS OF FREEMASONRY
Kingsport, 1946