Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: ENVER PAŞA  (Okunma sayısı 33497 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mayıs 17, 2007, 02:41:21 öö
  • Ziyaretçi



1881 yılında İstanbul'da doğdu. Soğukçeşme Askeri Rüştiyesinde öğrenim gördü. Harp Okulunu 1899'da piyade teğmeni olarak bitirdikten sonra, 1903'te kurmay yüzbaşı olarak Harp Akademisinden mezun oldu. Selanik'teki üçüncü ordunun emrine girdi. 1906'da binbaşı oldu. İttihat ve Terakki Cemiyeti kurucuları arasına katıldı. Bu topluluk içinde tutunup, kendini sevdirdi. II. Meşrutiyet'in ilan edilmesinde önemli rol oynadı. Makedonya Genel Müfettişliği ve Berlin Ateşemiliterliği gibi görevlerde bulundu. 31 Mart olayında Hareket ordusuna katıldı. İşkodra mutasarrıfı ve cephe komutanı olarak İtalyan saldırısına başarıyla karşı koyan Enver Paşa, 1912'de yarbay oldu. 23 Ocak 1913'te İttihat ve Terakki tarafından düzenlenen Babıali baskınına katıldı. Sadrazam Kamil Paşanın istifasını sağladı. Böylece İttihat ve Terakki Cemiyetinin iktidarı ele geçirmesinden sonra, Edirne'nin kurtarılmasında önemli rol oynadı. Bu başarısından sonra albaylığa ardından da tuğgeneralliğe yükselen Enver Paşa, 1914'te de Sait Halim Paşa hükümetinde Harbiye Nazırı oldu. Şehzade Süleyman'ın kızı ile evlendi. Orduda bazı düzenlemeler yapan Enver Paşa, Fransız modeli yerine Alman stilini uyguladı.

Birinci Dünya Savaşına Almanların yanında katılmamızda etkin rol oynayanlar arasındaydı. Dünya Savaşının Osmanlı İmparatorluğunun yenilgisi ile sonuçlanmasından sonra İttihat ve Terakki partili arkadaşlarıyla birlikte, önce Odessa'ya, oradan da Berlin'e gitti; daha sonra Rusya'ya geçti. Anadolu'daki Milli Mücadele hareketine katılmak istediyse de kabul edilmedi. 1920 Eylülünde Bakü'de Doğu Ulusları toplantısına katıldı ve Batum'da Türkiye Şuraları Partisini kurarak Türkistan'ı kurtarma hareketini başlattı. Ancak Rus kuvvetleri karşısında başarılı olamadı. 4 Ağustos 1922'de Tacikistan'da, Belcivan yakınlarında bir çarpışmada öldü ve Çeğen köyüne defnedildi.


Mayıs 17, 2007, 02:52:22 öö
Yanıtla #1
  • Ziyaretçi

Bir önceki Kurtlar Vadisi' nin final bölümünde Polat Alemdar mahkemede kendini Enver Paşa'ya benzetiyordu ve örnekler veriyordu; '' Enver Paşa 1908 yılında Hürriyet Kahramanı , 1914 yılında ülkenin mukadderatında genç ama en önemli yetkili, 1915 yılında büyük vatansever, 1918 yılında sürgün, 1920 ylında vatan haini.

Bu bir dizi olmasına rağmen verdiği mesaj da çok hoşuma gitmişti, kim ne düşünür bilmiyorum ama bence birşeyler yapmak isteyen ama başaramamış bir kahramandı... Enver Paşa'nın mücadelesi trajik biçimde bitmiştir. Kanımca Vatanseverliği şüphe götürmez, saygı duyulacak şahsiyettir...


Mayıs 17, 2007, 03:32:18 öö
Yanıtla #2
  • Ziyaretçi

Enver Paşa son derece cesur biri idi. Herkesin kabul ettiği üzere onda korku mefhumu yoktu. Ölüme inanmaz, yalnız ecele ve kadere inanırdı. Daha doğrusu bir kader adamıydı. Cepheleri teftişinde en ileri hatta gidip orada açıkta durmaktan zevk alırdı.

Enver Paşa çok otoroterdi. Ondan, kendisiden korkulan adam diye bahsetmek yerinde olur. Kabul edilen yaygın bir kanaate göre, Enver Paşa' dan istisnasız herkes korkardı. Hatta Yakup Cemil gibi biri ve arkadaşı Sadrazam Talat Paşa'da buna dahil...

Enver Paşa hakkında İsmet İnönü şu söyleri söylemiştir: Enver Paşa şahsi meziyetleri ile yi bir asker, iyi bir subay, iyi bir insanın tasavvuf edemeyeceği kadar nasibi olmayan bir kişiydi.

Enver Paşa Sarıkamış bozgunu sırasında da bir Harbiye Nazırı idi. Sarıkamış'a kadar orduyla gitmesinede gerek yoktu. Komutan olarak ordunun başına birini atamak onun göreviydi. Ama diğer mevkiidaşları gibi İstanbul'da ayaklarını uzatıp sıcak makamında keyfetmek varken o Sarıkamış'a kadar gitmiş savaş alanından asla kaçmamış 11. Kolorduya ulaşabilmek için Bardız’a hareket etmiş üstelik yolda kurşunda yemiştir.  Ordunun başındaki korkan Hasan İzzet Paşa ise Enver Paşa'ya ben bu savaşın mesuliyetini alamam paşam deyince Enver Paşa savaşın bütün mesuliyetini üzerine almış ve ordu kumandanı Hasan İzzet Paşa'yı da İstanbul'a geri göndermiştir.
 
Enver Paşa Kurtuluş Savaşı sırasında ise Atatürk’e defalarca "Gerekirse bir er olarak yardıma hazırım." şeklinde mektup yazmıştır. Yalnız bu önerisi Atatürk tarafından reddedilmiştir. Bir sonraki mektubunda ise yurda eninde sonunda geri döneceğini bunu kimsenin engellemeyeceğini, eğerki bir suçu varsa hertürlü şekilde hesaplaşacağını yazmıştır. Enver Paşa yine Kurtuluş Savaşı döneminde sevmediği Bolşeviklerle dahi pazarlık yaparak Anadolu hareketine silah desteği aramış. Kurtuluş Savaşı' nı yönetenlere mektup yazıp her türlü desteği vereceğini, asker gönderebileceğini (Rus askerleri), gerekirse er olarak dahi cephede savaşabileceğini belirtti. Ama kimse onun mektuplarına cevap dahi yazmadı...

Milli dava de saf bulamayan Enver Paşa ise  Doğu Türkistan' ın bağımsızlığı için savaşırken Rus mitralyözünün kurşunuyla şehit olmuştur. Enver Paşa eğer bana birgün ölmek nasip olursa en çok cephede ölmek isterim demiştir. O bir Savaşçıydı!..


Mayıs 17, 2007, 01:24:47 ös
Yanıtla #3
  • Ziyaretçi

Ağustos ayı, Türk Milleti’nin zaferler ayı. Ama aynı zamanda büyük Türk kahramanlarının da şehit oldukları bir ay. 4 Ağustos 2001 tarihinden itibaren Türk Dünyası Kültür Merkezi’ni süsleyen büyük Türk kahramanı Enver Paşa’nın resimleri de işte böyle büyük bir kahramanın anısını yaşatmaya çalışıyordu.

Genç Türkler Hareketi’nin hürriyet kahramanı İsmail Enver, 1880’de İstanbul’da doğdu. Genç bir subayken, Temmuz 1908’de ihtilalin muzaffer bayrağı ile Makedonya dağlarından iniyordu. O artık ordunun ve milletin yıldızı idi. Bu yıldız, onun başkomutan olarak girdiği Birinci Cihan Harbine dek parladı. Savaşın bilinen seyri ve ülkenin içine düştüğü acılar, onun da kaderini belirledi. Kısa ve yoğun bir hayata sığdırılamayacak kadar zafer ve yenilgiyi bir arada yaşadı. Enver Paşa’nın yaşamını sonlandıran, Orta Asya’daki ümitsiz mücadelesi bile, tarihimizde benzeri çok olan bütün arayışların, bir başka büyük örneği olarak yer aldı. Bu hareketi her ne kadar gerçeklerle çelişse de, Türk insanının ruhuyla çelişmeyen bir çıkış, bir atılış olarak hatıralarımızda anıtlaştı.
Enver Paşa, Orta Asya’ya koşarken, ona nice övgülerle, "Hakanların Hakanı, Padişahların en büyüğü" diye hitap edilmişti. Onun rüyalarını süsleyen; Gazneli Mahmut’ların, Babür Şah’ların, Timurların bile karşılaşmadıkları jeopolitik kanunlar, yaşanılan çağın ideolojik akımları, silahlı düşmanlardan daha tehlikeli ve güçlü olarak karşısına dikildiler. Üstelik; "Gökkubbe sağırdı. Buhara, Semerkant, Taşkent ufuklarında artık başka rüzgarlar esiyordu. Onun mihnetli günler yaşadığı Duşanbe çevresiyle, Kurgan-Tube, Baysun ve nihayet toprağa düştüğü Balcıvan illeri, geçmişe karşı hafızasızdı. Pamir dağları ise, haşmetli olmaktan ziyade, soğuk ve cesaret kırıcıydı..." (1)

Enver Paşa canı gibi sevdiği Türkistan’da sürdürdüğü özgürlük mücadelesinde son ümitlerini de yitirmişti. Önünde Rus ordularınca gerçekler, ardında Pamir dağlarının doruklarınca temiz idealler arasında kuşatılmıştı. İdeal ile gerçeğin, artık aşılması mümkün olmayan sınırına varmış, yol bitmişti.

Şevket Süreyya Aydemir, Enver Paşa isimli eserinde, onun unutulmaz şahadet anını şöyle anlatır:
"Şimdi 4 Ağustos 1922 tarihindeyiz. Kurban Bayramı’nın birinci günüdür... Enver Paşa, maiyetinde kalanların, evin önünde toplanmasını ve onların bayramını kutlayacağını söyler. Toplanılır. Kalan askerlerine dualarını, tebriklerini bildirecek ve kendilerine bir miktar para verecektir. Asker başlarına ise, kendilerinin de bildikleri gibi, onlara sunacak bir şeyi olmadığını söyleyecek ve bu müşterek mücadelelerin hatırası olarak kendilerine, kendi mühür ve imzasıyla birer belge, hatta rütbeler verecektir.
Balcevan Beyi Devletment Bey de Enver Paşa’ya , altın ve gümüş işlemeli bir çapan, yahut ipekli cübbe ile bir sarık hediye etmiştir. Hulasa herkes bu hüzünlü Kurban Bayramının havası içindedir. Çünkü bilinir ki bu günler, artık son beraberlik günleridir. Arkadan ve çevreden ise düşman ilerler. Doğudaki Pamirler yol vermez karlı dağlardır. Kesilen kurbanların toprağa akan kanları, hala tazedir.

İşte tam bu tören sırasındadır ki doğuda, vadinin dere-i Hakiyan kısmı ile Çeğan tepesi istikametinden silah sesleri gelir. Bu bir baskındır ve tören yerindeki kalabalık, baskıncıların makineli tüfek ateşleri altında eriyebilir.

İşte o anda Enver Paşa, hemen atına atlar. Dört beşi Osmanlı Türklerinden olmak üzere 25 kadar atlı, hemen onu takip ederler. Doğru Çeğan Tepesi’ne yönelinir. Çegan, Abıderya suyunun kuzey sırtlarına düşer. Altta, Dere-i Hakiyan vadisi uzanır. Çeğan, Balcevan’a (yahut Belh-i Cevan) 15 kilometre kadar doğudadır. Tepede mevzilenmiş ve makineli tüfekleri bulunan bir düşman müfrezesine karşı aşağıdan, vadiden ve ancak atlar üstünde çekilmiş kılıçlarla, azlık bir nevi fedai süvari grubunun saldırıya geçişinin sonu bellidir. Ama Enver Paşa en öndedir. Atını yıldırım gibi sürer. Kılıcıyla havayı yararak koşar. Yanındakiler de ondan geri kalmazlar.

Bir Kumandanın, bir Başkumandanın, bir baskın müfrezesine karşı en önde ve atla, kılıçla karşı çıkışı, askeri savaş usullerine sığmaz. Ama burada artık askerlik değil, yolun sonu, son hamle ve beklenen sonu arayış konuşacaktır. Bu son ise, ölüm ve şahadettir...

Şimdi bütün yollar kapalıdır ve 1908’de Makedonya dağlarında başlayan serüven artık Himalaya dağlarının kuzey silsilelerini teşkil eden Pamir eteklerinde, yiğitçe sona erecektir.

Öyle de olur. Ceğan tepesinde ve Kulikov kumandasında ateş saçan mitralyözlerin üzerine, yalın kılıçlarla hücum eden bu 25 kadar süvarinin akıl almaz saldırısı, karşı tarafta, hatta şaşkınlık da yaratır. Bu kılıçların altında yaralananlar, teslim olanlar bile olur. Öndeki mitralyöz susturulmuştur bile, ama ateş kesilmez ki. Daha arkadaki ikinci mitralyöz, ateşini, huzmesini, en önde ilerleyenlerin üzerinde yoğunlaştırır. Bunların en önünde de, Enver Paşa vardır. Böylece, çağdaş Mitralyöz, ortaçağın ünlü silahı olan kılıcı yener. Enver Paşa vurulur. Atından düşer. Onunla beraber diğerleri de yerlere serilirler. Paşanın kır atı Derviş, bütün bu tür sahnelerde olduğu gibi, efendisinin baş ucundadır. Ama mitralyözün şeritleri ateşlerini kusmaya devam ederler. Derviş de önce ön iki ayağı üzerine çöker. Sonra yana devrilir. O da son nefesini vermiştir.

Çeğan tepesine arkadan kalabalık yardımcılar gelemez. Abıderya panik içindedir. Ama Doğu Buhara Beylerinin en vasıflısı, en sadık olanı ve en yiğidi olan Balcevan Beyi Devletment, köye biraz geç yetişmiştir. Paşasının Çeğan’a saldırdığını öğrenince, hemen atına atlar. Son sahneye yetişir. Ve Devletment Beyin de cesedi, bu tepede Paşasının biraz berisinde toprağa serilir." (2)
Bu büyük kahraman asker, 42 yaşında, Türklük ideali uğrunda şehit düştüğü Türkistan topraklarında, diğer şehitlerle birlikte, Abıderya Suyu kenarında ve vadisindeki Abıderya köyünde, bir pınarın başındaki ceviz ağacının altına gömülür ve Türkistan, yeniden özgürlüğüne kavuşuncaya dek burada inatla bekler. İdeallerinin gerçekleştiğini görünce de, ebedi istirahatgâhına çekilmek üzere, İstanbul’a getirilir. Tören sırasında onu yeniden toprağa vermek üzere mezarına inen Ayvaz Gökdemir; bu büyük kahramana ait naaşın 70 yıldır hiç bozulmadan kaldığını görür. Şehitlerle ilgili olarak söylenen bir mucize daha gerçekleşmiş, Şehid Enver Paşa’nın naaşı da bozulmadan doğduğu yere dönmüştür...


(1),(2) Makedonya’dan Orta Asya’ya ENVER PAŞA,  Şevket Süreyya Aydemir, 3.cilt, 1972 İstanbul


ALINTIDIR.


Mayıs 17, 2007, 05:17:17 ös
Yanıtla #4
  • Ziyaretçi

Hoş Gelişler Ola türküsü bir Azeri türküsüdür ve bu türkü aslında önce Enver Paşa'ya yazılmıştır..

Bu yüce önder Atatürk için yazılmış olanı;

Hoş gelişler ola Mustafa Kemal paşa (x2)
Askerin milletin bayrağıyla çok yaşa (x2)

arş arş arş! ileri ileri!
arş ileri! marş ileri!
Dönmez geri Türk'ün askeri

Sağdan sola, soldan sağa
Salla bayrağı düşman üstüne

Cephede süngüler ayna gibi parlıyor
Yurdumun (cumhuriyet) askeri bayrak açmış bekliyor

arş arş arş! ileri ileri!
arş ileri! marş ileri!
Dönmez geri Türk'ün askeri


Bu da Enver Paşa için olanıdır;

Hoş gelişler ola, kahraman Enver Paşa
askerin, milletin bayrağınla çok yaşa
arş arş arş ileri ileri, dönmez geri, türk'ün askeri
sağdan sola, soldan sağa al da bayrağın düşman üstüne

cephede mitralyöz, ayna gibi parlıyor
türkistan türkleri bayrak açmış bekliyor
arş arş arş ileri ileri, dönmez geri, türk'ün askeri
sağdan sola, soldan sağa al'da bayrağın düşman üstüne

parlayan yıldızın alemi temrih eder
cumhuriyet bayrağı semalar içre süzer
arş arş arş ileri ileri, dönmez geri, Türk'ün askeri
sağdan sola, soldan sağa al'da bayrağın düşman üstüne


Saygılarımla!..


Mayıs 17, 2007, 07:33:03 ös
Yanıtla #5

İlginç ilk defa burada gördüm :) (marş)


Mayıs 18, 2007, 12:47:23 öö
Yanıtla #6
  • Ziyaretçi

İlginç ilk defa burada gördüm :) (marş)

Marşımı ilkdefa duydun? Yoksa her ikisi içinde yazıldığını söylediğimi mi? :)


Mayıs 18, 2007, 01:03:26 öö
Yanıtla #7

He ikisi içinde yazılıp söylendiğini bilmiyordum.


Mayıs 18, 2007, 02:13:57 öö
Yanıtla #8
  • Ziyaretçi

Enver Paşa bilgisiz ve art niyetli tarihçilerin yazıp çizdiği gibi ALman hayranı biri değildi. Sadece Almanların savaş stratejisini beğenen biri idi. Osmanlıda o zamana kadar kullanılan ama devamlı yenildiğimiz ve sonucunda da toprak kaybettiğimiz Fransız tarzı orduyu o dönem daha güçlü olan Almanların tarzına döndürmek istemiş. Orduda ıslahatlar yapmış orduyu gençleştirmiş ve orduya ileri-milliyetçi mektepli subayları katmıştır.

Savaşa Almanlar yanında girilmiştir. Çünkü O ve arkadaşlarıda biliyordu ki Osmanlı savaşa girmese girdiğinden 2 kat daha zarar göreceklerdi. Teklif önce İngilizlere sunulmuş onlar tarafından kabul görmemiş sonrasında Almanlar bizi yanlarına çekmişlerdir. O dönem Enver ve Talat Paşalar'ın amacı Osmanlı'nın kendi dönemlerinden önce kaybedilen topraklarını savaşı Almanların kazanacağına güvenip geri alma isteğidir. Başka hiçbir art niyet bulunmamaktadır. Yani kısaca İngiltere yanında savaş girseydikte bu seferde İngiliz hayranı olucaklardı...


Yine aynı tarihçiler yakın tarihten söz açmak icap ettiğinde resmi tarih yazımının papağanı olmaktan ileri gidemezler. Ama geveledikleri klişe lafları sanki kırk yıl araştırıp düşünerek bulmuş gibide satmayı iyi bilirler.
Atatürk ile Enver Paşa'ya kavgalı idiler derler ve Enver Paşa'yı da genelde hep kötülerler. Resmi tarihin uydurduğu balonların başlıcası Kemal ve Enver Paşaların gençliklerinden beri rekabet içinde oldukları, birbirleriyle kavga ettikleri yalanıdır.


Yaşça akran olmalarından ve sırayla ülkenin mukadderatı üzerinde söz sahibi olduklarından dolayı iki lider şahsiyetin birbirleriyle rekabet halinde olmaları ve bu meyanda “kavga etmeleri” ilk bakışta “olabilir” gibi görünüyor. Ama işin aslı başka.

Enver "Paşa" Harbiye Nazırı ve Başkumandan vekili iken Mustafa Kemal "Bey" binbaşı rütbesini taşıyordu. O zaman mı kavga ettiler?

Mustafa Kemal Paşa İstiklal Harbi’nden sonra ülkenin mukadderatına hâkim tek adam haline geldiğinde ise Enver Paşa hem iktidar mevkilerinin hem de vatan topraklarının çok uzağındaydı. Yoksa o zaman mı kavga ettiler?


Yine aynı papağan tarihçiler Atatürk'ün Askerin siyasete karışmasının Türkiye’yi nasıl felakete sürükleyeceğini Balkan Savaşı’nda görmüş ve İttihat ve Terakki Fırkası’ndan bu yüzden istifa etmişti derler.

Atatürk'ün İttihat ve Terakki Fırkası'ndan istifa etmiş olduğunun bir kanıtı yoktur. Ayrıca 1909’daki İttihat ve Terakki Fırkası Büyük Kongresi'ne Trablus delegesi olarak katılmış, sonrasunda ise parti faaliyetleri içinde kendi isteğiyle aktif olarak yer almamıştır.


İşin esasına bakacak olursak, yüce önder Atatürk’ün askerin siyasete karışmasına karşı olduğu doğru. Ne var ki İttihatçılarla bu konuda fikir ayrılığı içinde oldukları iddiası pek inandırıcı değil.

Resmi tarih yazımının bu iddiasına en dikkate değer cevabı Atatürk’ün en yakın silah arkadaşı, "ikinci adam" İsmet İnönü veriyor. "Hatıralar"ının birinci cildinde, 1908’den sonra ordu mensuplarının siyasetle meşguliyetine Enver Paşa’nın son verdiğini; siyasete iyice bulaşmış olanların ordudan ayrılmasını sağladığını; siyaseten en yakınında bulunan kişileri bile bu konuda kayırmadığını ayrıntılarıyla anlatıyor.

Ordu mensupları tarafından da itirazsız kabul edilen bu uygulamanın Enver Paşa’nın ciddi başarılarından ve hizmetlerinden biri olduğunu da ekliyor İnönü.

Muhtemelen yüce önder Atatürk'ün 1909’dan sonra parti işleriyle meşgul olmaktan geri durması da, söz konusu kararla ilgili olmalıdır.


Kemal Paşa ile Enver Paşa'nın ilişkilerine geri dönersek;

Vaktiyle aynı sınıfı paylaşan bu iki idealist gençten ilki Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, ve ilk yöneticisi olmuş; ve milleti O'na "ATATÜRK" demiştir..

Yüce önder Atatürk 1. Dünya Savaşı ve İstiklal Harbi sırasında görev aldığı her cephede, şartlar elverdiğince başarılı olmuş, Trablusgarp mücahidi, Çanakkale kahramanı, Ordu Komutanı, TBMM Reisi ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı ve tartışmasız çokbüyük bir komutandır...

Enver Paşa, ise Teşkilat-ı Mahsusa gibi bir kurumu kurmuş içindeki kişilerle çok önemli mücadeler vermiş. Genelkurmay Başkanlığı ve Harbiye Nazırlığı, Başkomutan Vekilliği yapmış İttihat ve Terakki'nin Talat Bey ile birlikte 1 numaralı, 1.Dünya Savaşı sırasında ise bir numaralı adamıdır.

Enver Paşa papağan ve bilgisiz tarihçilerimizin yazıp çizdiği gibi akılsız ve görüşsüz biri değil. Kendisi Askeri Okulda yüce Atamızın yedinci olarak bitirdiği sınıfı o ikinci olarak bitirmiştir. Ardından Makedonya'daki çete savaşlarında büyük başarılar elde etmiş ve yıldızı daha o günlerden parlamaya başlamıştır. Edirne'nin istirdadı ve Bingazi savunmasında önemli başarılar elde ederek liyakatini kanıtlamış, çok önemli bir kumandandır.

Burada aktarmak istediğim bir şey var.

Ziya Nur Aksun'un "Enver Paşa ve Sarıkamış Harekatı" kitabının , Nevzat Kösoğlu'nun yazdığı önsözünden bir bölüm:

Daha önce Türkistan'daki durumu incelemek üzere gönderdiği Hacı Sami Kuşçubaşı'ndan gelen mektupta, buralardaki dağınıklık ve iç düşmanlıklara da işaret edilerek, bir şey yapabilmenin , yani buraları toparlayıp bir millî mücadele yürütmenin imkansız olduğu anlatılıyordu.Bu durum Enver Paşa'nın kararını değiştirmedi, ve ebediyyen her Türk çocuğunun hafızasında taşıması gereken şu müthiş cevabı verdi:

"Yazdıklarınız doğrudur. Ancak Türkistan ile Osmanlı Türklüğünü arasındaki bağ uzun yıllardır kopmuştur. Eğer ben , Osmanlı ordularının baş komutanı ve Padişahının damadı olarak gelir ve Türkistan'ın istiklali davası uğruna orada ölürsem , bu köprüyü kurmuş oluruz.."


Her türlü tartışmanın ve siyasetin ötesinde, unutulmaması gereken bir şey var kanımca.

Mustafa Kemal Atatürk ve Enver Paşa, aynı amacın, aynı sevdanın çocuklarıdır...

Yine Kösoğlu'nun ifadesiyle, "Gerilimleri yüksek ve bağlanışları derin, Osmanlı'nın son neslinin birer ferdidirler. Vatan -millet gibi kavramlar bu neslin kendini veriş güzelliği ile Cumhuriyet nesillerine aktarılmıştır..."

Biri Anadolu toprağında Oğuz Türklüğünün son büyük devleterinden birini kurmuş, Türk'ü diriltmiş, sancağı yerde bırakmamıştır..

Öteki ise sancağı yerde olan diğer Türkleri diriltmek için Türkistan'a geçmiş, bu uğurda ölmüştür...

Ve bu iki insandan birini çok sevmek için, diğerinden nefret etmek gerekmemektedir!..


Saygılarımla.
« Son Düzenleme: Mayıs 18, 2007, 02:16:37 öö Gönderen: Ittihatci »


Mayıs 21, 2007, 01:23:39 öö
Yanıtla #9
  • Ziyaretçi

Enver Paşa'nın doğumu ile ilgili olarak Türkçe ve Almanca otobiyografilerinde farklı tarihler verilmektedir (23 Kasım 1881 Çarşamba, 6 Aralık 1882 Çarşamba). Ailesi Manastırlı olup babası, önceleri Nâfıa Nezâreti fen memurluğu yapan, daha sonra surre emini olan sivil paşalık rütbesine yükselen Ahmed Bey, annesi Ayşe Hanım'dır. Küçük yaşta gösterdiği aşın İstek sebebiyle henüz üç yaşında iken ibtidâi mektebine kaydedildi. Ardından Fâtih Mekteb-i İbtidâisi'ne girdi. Bu okulun ikinci sınıfında iken babasının Manastır vilâyeti Nâfia fen memurluğuna tayini üzerine öğrenimine bu şehirde devam ettikten sonra yine aynı yerde askeri rüşdiye ve askerî idadi tahsilini tamamlayarak Mekteb-i Harbiyye-i Şâhâne'ye girdi. Daha o sıralarda, yüksek okullarda yaygın olan II. Abdülhamid aleyhten propagandadan etkilendiği otobiyografisinden anlaşılan Enver Bey, Mekteb-i Harbiyye-i Şâhâne'yi dokuzuncu olarak bitirip erkânı harp sınıfı için ayrılan kırk beş kişilik kontenjan içerisine girmeyi başardı.

Erkânıharp eğitimi sırasında bir defa Yıldız Sarayına götürülerek sorgulandıysa da hüküm giymedi. Ancak bu dönemdeki İttihat ve Terakki Cemiyeti faaliyetlerine katılmadığı kesindir. Sınıf ikincisi olarak okuldan mezun olduktan sonra 1903 yılı Ocak ayında erkânıharp yüzbaşısı rütbesiyle Manastır'daki 13. Seyyar Topçu Alayı'na tayin edildi. Bu esnada Bulgar çetelerinin takip ve tenkili için yapılan harekâta katıldı, 1903 yılı Eylülünde Koçana'da bulunan 20. Piyade Alayı'nın birinci bölüğüne nakledildi. Nisan 1904 tarihinde Üsküp'teki 16, Süvari Alayı'nda görevlendirildi. Aynı yılın Ekim ayında İştip'teki alaya giren Enver Bey iki ay sona "sunûf-i muhtelife" hizmetini tamamlayarak Manastır'daki karargâhına geri döndü. Burada erkânıharp dairesinin birinci ve ikinci şubelerinde yirmi sekiz gün çalıştı. Ardından Manastır Mıntıka-i Askeriyyesİ Ohri ve Kırçova mıntıkaları müfettişliğine tayin edildi. 7 Mart 1905'te kolağası oldu. Bu görev sırasında Bulgar, Rum ve Arnavut çetelerine karşı girişilen askerî harekâtta üstün başarılar gösterdiğinden dördüncü ve üçüncü Mecidi, dördüncü Osmani nişanlan ve altın liyakat madalyası ile ödüllendirildi: 13 Eylül 1906 tarihinde binbaşılığa yükseltildi. Bulgar çeteleri-ne karşı yürüttüğü faaliyet onun üzerinde Milliyetçilik fikirlerinin etkili olmasında rol oynadı. Bu ay içinde Selanik'te kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti'ne on ikinci üye olarak katıldı. Manastır'a dönüşünde cemiyetin buradaki teşkilatım kurma faaliyetinde bulundu. Bu faaliyetleri, Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile merkezi Paris'te olan Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti'nin birleşmesi ve ilk örgütün Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti Dahili Merkez-i Umumisi adını almasından sonra daha yoğun olarak sürdürdü. Terakki ve İttihat Cemiyeti tarafından başlatılan ihtilal girişimlerine katıldı. Faaliyetinin ihbar edilmesi üzerine İstanbul'a davet edildi. Ancak 24 Haziran 1908 akşamı dağa çıkarak ihtilalde öncü rol oynadı.

Tikveş'teki örgütlenme faaliyetinden sonra 21 Temmuz 1908'de Köprülü'ye geçen Enver Bey, 23 Temmuz 1908 tarihinde II Abdülhamid'in Meclis-i Mebusan'ı yeniden toplantıya çağıran iradesi sonrasında Selanik'e giderek bu şehirdeki kutlamalara katıldı. Dağa çıkan subaylar arasında en kıdemlisi olduğundan ve Kolağası Niyazi Bey ile beraber en önemli faaliyeti gerçekleştirdiğinden bir anda "kahraman-ı hürriyet" haline geldi ve bu tarihten itibaren yeniden Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti adını kullanmaya başlayan örgüt içindeki askeri kanadın önde gelen isimlerinden biri oldu. 23 Ağustos 1908'de Rumeli Vilayeti Müfettişliği refakatine verilen Enver Bey, 5 Mart 1909'da 5000 kuruş maaşla Berlin askeri ataşesi olarak görevlendirildi.

31 Mart Vak'ası üzerine geçici olarak yurda dönen Enver Bey İstanbul'da Hareket Ordu'-suna katıldıktan sonra tekrar Berlin'e gitti. 12 Ekim 1910 tarihinde Birinci ve İkinci Ordu manevralarında hakem olarak görev yapmak üzere yeniden İstanbul'a geldi ve kısa bir şiire sonra geri döndü. Mart 1911'de İstanbul'a gelen Enver Bey, 19 Mart 1911'de Makedonya'daki çete faaliyetlerine karşı alınacak tedbirleri denetlemek ve bu alanda rapor hazırlamak üzere bölgeye gitti. Enver Bey dolaştığı Selanik, Üsküp, Manastır, Köprülü ve Tikveş'te bir yandan çetelere karşı alınacak tedbirler üzerinde çalışırken öte yandan İttihat ve Terakki Cemiyeti ileri gelenleriyle görüştü. 11 Mayıs 1911 tarihinde İstanbul'a döndü. 15 Mayıs 1911'de Sultan Mehmed Reşad'ın yeğenlerinden Naciye Sultan ile nişanlandı. 27 Temmuz 1911'de Malisör isyanı sebebiyle İşkodra'da toplanan İkinci Kolordu'nun erkânıharp reisi olarak Trieste üzerinden İşkodra'ya gitmek üzere İstanbul'dan ayrıldı. 29 Temmuz'da ulaştığı İşkodra'da Malisör isyanının bastırılması, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Arnavut üyeleriyle olan meselelerinin hallinde önemli rol oynadı. Daha sonra Berlin'e geçtiyse de İtalyanlar'ın Trablusgarp'a saldırmaları üzerine yurda döndü.

3 Eylül 1911 tarihinde Selanik'te yapılan İttihat ve Terakki Cemiyeti merkez-i umumi toplantısında İtalyanlar'a karşı bir gerilla savaşı yürütmesi fikrini savunan Enver Bey bu görüşünü diğer örgüt üyelerine de kabul ettirdi. 8 Ekim 1911'de padişah ve hükümet yetkilileriyle görüştükten sonra İskenderiye'ye gitmek üzere 10 Ekim 1911'de İstanbul'dan ayrıldı. Mısır'da ileri gelen Arap liderleriyle çeşitli temaslar kurup 22 Ekim'de Bingazi'ye hareket etti. Çölü geçerek 8 Kasımda Tobruk'a ulaştı, l Aralık 1911 'de Aynülmansûr'da askeri karargahını kurdu. İtalyanlar'a karşı yapılan muharebe ve gerilla harekatında büyük başarılar elde etti. 24 Ocak 1912 tarihinde bu görevine ilaveten Bingazi mutaasarrıflığına tayin edildi. 10 Haziran 1912'de kaymakam oldu. Kasım 1912 sonlarında Balkan Savaşı'na katılmak üzere Bingazi'yi terkederek tebdili kıyafetle İskenderiye'ye, oradan de bir İtalyan gemisiyle Brindisi'ye gitti. Viyana üzerinden İstanbul'a dönen Enver Bey, l Ocak 1913'te Nazım Paşa ile görüştü. Harbiye nazırı ile Kamil Paşa'nın istifaya zorlanması ve yerine savaşa devam edecek bir hükümetin kurulması konusunda anlaşmaya vardı. Daha sonda bu fikri, Kamil Paşa'nın görevde kalmasını isteyen Sultan Mehmed Reşad'a da kabul ettirmeye ça-îıştı.

Enver Bey ile İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ileri gelenleri 23 Ocak 1913 tarihinde Bâ-biâli Baskını'nı gerçekleştirdiler. Enver Bey öncü rol oynadığı bu hükümet darbesinde Kamil Paşa'ya İstifanamesini imzalattı. Ardından padişahı ziyaret ederek Mahmud Şevket Paşa'nın sadarete getirilmesini sağladı. 12 Haziran 1913'de Mahmud Şevket Paşa'nın hallinden sonra ülke yönetimine fiilen el koyan İttihat ve Terakki içindeki askeri kadronun da lideri haline gelen Enver Bey, hayati kararların alınmasında etkili oldu. II Balkan Savaşı sırasında 22 Temmuz 1913'te Edirne'ye girişi toplum nezdindeki prestijini daha da artırdı. 15 Aralık 1913'de Miralay, 3 Ocak 1914'te Mirliva, aynı tarihte Ahmed İzzet Paşa'nın yerine Harbiye nazırı oldu.

8 Ocak 1914 tarihinde aynı zamanda Erkan-i Harbiye-i Umumiyye reisliği görevini üstlenen Enver Paşa yeni görevinde büyük bir gayretle, I. Balkan Savaş'nda bozguna uğrayan Osmanlı ordusunun yeniden düzenlenmesine çalıştı. II. Abdülhamid dönemin yaşlı paşalarının tamamına yakın bir kısmı emekli edildi ve genç subaylar orduda önemli göreve getirildi. Enver Paşa'nın mahiyetinde çalışmış olan İsmet İnönü ve Kazım Karabekir gibi subaylar onun bu çabalarının başarılı olduğunu kabul ederler. Enver Paşa'nın bu düzenlemesi bir anlamda Cumhuriyet'in kuruluşunda önemli rol oynayan a kadronun da Osmanlı ordu teşkilatında yükselmesini sağladı. Enver Paşa, Harbiye n sırasında "enverîye" adı verilen askeri ve aynı adla anılan, sesli, sessiz harflerin her harfinin ayrı yazılması ile uygulanan bir yazı gibi yenilikler yaptı. 5 Mart 1914 tarihim Naciye Sultan ile evlenen Enver Paşa, İttihat i Terakki Cemiyeti tarafından Almanya ile ittifak anlaşması sağlamak İçin girişimlerde bulunmak üzere görevlendirildi. Enver Paşa'nın ilk girişim ve teklifleri Alman İmparatorluğu'nun İstanbul Büyükelçisi Hans von Wangenheim tarafından reddedildi. Daha sonra Avusturya-Maceristan yetkililerin de baskıları ile Wangenheim'ın Şansölye Betmann Hollweg'in itirazlarına neden olan Kayser II. Wilhelm'in şahsi emriyle Ağustos 1914 tarihli ittifak anlaşması ile Genel kanaatin aksine, ittifak anlaşması Almanlar'dan gelmediği gibi bu alanda yanaşmamakta uzun süre direnen de Alman İmparatorluğu olmuştur. Dolayısıyla Enver Paşa'nın Osmanlı Devleti'ni bir oldu bitti sı cunda Almanlar'la ittifak anlaşması imzalat zorladığı tezi doğru değildir; ayrıca hiç bir büyük Avrupa devleti tarafından ittifaka ne dahil edilmeyen Osmanlı Devleti'nin Alman ittifakını sağlaması gerektiği konusunda İttihat ve Terakki liderlerinin tamamı aynı kaanati taşıyordu.

10 Ağustos 1914 günü Çanakkale önüne gelen Goeben ve Breslau buharlı Alman savaş gemileri peşlerindeki İngiliz gemilerinden kaçabilmek için giriş izni isteyince kendisiyle görüşen Kress von Kressenstein'in talebiyle Enver Paşa re'sen verdiği bir emirle gemilerin içeri alınmasını ve eğer takip etmek isterlerse İngiliz gemilerine ateş açılmasını emretti. Olayları yaşayan bazı subaylar, 22 Ekim 1914'de Enver Paşa'nın Amiral Souchon'a Karadeniz'deki Rus donanmasına saldırması için şifahi emir verdiğini iddia etmektedirler. Ancak bu konuda yazılı bir emir 25 Ekim 1914'te Enver Paşa tarafından amirale gönderilmişti. 29 Ekim 1914 günü Karadeniz'e manevra gerekçesiyle çıkan Osmanlı donanmasının Rus Çarlığı liman ve gemilerine saldırısı sonrasında Enver Paşa, müttefiklerine tazminat ödeyerek tarafsızlığın korunması fikrini savunan hükümet üyelerine karşı savaşa giriş tezinin en hararetli savunucusu oldu.

Savaşa girilmesinden sonra Enver Paşa Harbiye nazırı olarak askeri harekatın yönetimini de ele aldı. Ancak kendisinin tamamen bir Alman kuklası olup onların isteklerini yerine getirmeye çalıştığı şeklindeki görüşler doğru değildir. Bizzat Alman belgeleri, Enver Paşa'nın çeşitli hususlarda Alman askeri yetkilileriyle çatıştığını göstermektedir. Enver Paşa'nın I. Dünya savaşı sırasındaki fiili tek kumandası Kafkas cephesinde olmuştur. 14 Ekim 1918 tarihinde Talat Paşa kabinesinin istifası ile Enver Paşa'nın da Harbiye nazırlığı sona erdi ve 1-2 Kasım 1918'de İttihat ve Terakki'nin diğer yedi lideriyle birlikte Ülkeden ayrıldı.

Enver Paşa ülkeden ayrılmadan önce Sadrazam Ahmed İzzet Paşa'ya yazdığı mektupta kullandığı ifadeler, onun Azerbaycan'da müstakil bir Türk hükümeti kurmaya çalışacağı intibasını uyandırmaktaydı. Nitekim Kırım'da Berlin'e giden arkadaşlarından ayrılarak amcası Halil Paşa ve kardeşi Nuri Bey'in denetiminde bulunan Kafkasya'daki ordu birliklerine ulaşmak üzere oraya hareket etti. Ancak kayalara bindiren takanın batması sonucunda bunu gerçekleştiremediği gibi bölgedeki birliklerin etkisiz hale getirilerek kumanda heyetinin tutuklandığım öğrenince de Berlin'e gitmeye karar verdi. Nisan 1919'da Berlin'e gidip Babelsberg semtine yerleşti ve Almanya'da yeniden teşkilatlanmaya çalışan İttihat ve Terakki'nin faaliyetinde rol oynadı; ayrıca İngilizler'le de çeşitli pazarlıklarda bulundu, fakat bu alanda bir anlaşma sağlanamadı. Enver Paşa Talat Paşa ile birlikte 1919 Ağustos ayı sonunda Bolşevik liderlerinden Kari Radek'i tutuklu bulunduğu hücresinde ziyaret etti. Radek İttihat ve Terakki'nin bu iki liderini Moskova'ya davet etti. 10 Ekim 1919 tarihinde Mehmet Ali Sami takma adı ve Rusya'daki Türk Hilal'i Ahmar temsilcisi bir doktor kimliğiyle uçakla Berlin'den Moskova'ya hareket eden Enver Paşa, 13 Ekimde Königsberg'e ve 15 Ekim'de Shiaulai'ye (Litvanya) vardı. Daha sonra Abe-li'ye iniş yapan uçak yolcuları Litvanya yetkilileri tarafından göz altına alındılar ve Kaunas'sa gönderildiler. Enver Paşa Kaunas'taki hapishanede iki ay geçirdikten sonra tekrar Berlin'e döndü.

Bu sırada hapisten çıkan Radek'in talebi üzerine bazı İttihat ve Terakki liderleri Moskova'ya hareket ettiler ve 27 Mayıs 1920 tarihinde burada buluştular. Berlin'de kalan Enver Paşa'da çeşitli temaslardan sonra Altman adına düzenlenmiş sahte belgelerle yola çıktı. Ancak bu uçağı yine zorunlu iniş yapınca tekrar yakalandı ve Riga hapishanesine götürüldü. Burada bir komünist, bir Alman yahudisi olarak muamele gören Enver Paşa tekrar serbest bırakıldı. 1920 Ağustos ayının başında üçüncü defa Berlin'i terk eden Enver Paşa Stettin, Königsberg, Mingskve Somalengk üzerinden 16 Ağustos tarihinde Moskova'ya ulaştı. Burada gayet iyi karşılandı ve Kremlin'in büyük duvarına bakan Sopiskaia Naberezhnaya semtindeki bir konuk evine yerleştirildi.

Enver Paşa eski ittihatçı arkadaşları ve Orta Asya'dan gelen temsilcilerle görüştü. Ayrıca Çiçerin, Radek, Zinoiev ve Lenİn ile görüşmeler yaptı ve Sovyet-Alman temaslarında arabuluculuk görevini üstlendi. Berlin'den Moskova'ya gelmesinde yardımcı olan eski arkadaşı Hans von Seect'e yazdığı 25 ve 26 Ağustos tarihli iki mektuba göre, Troçki ve temsilcisi E.M. Skliansky'le yaptığı görüşmelerde Anadolu hareketine silah yardımında bulunulmasını istedi ve söz dahi aldı. îslâm İhtilal Cemiyetleri İttihadı adında bir örgüt kurdu. Enver Paşa 1-8 Eylül 1920 tarihinde Bakü'de gerçekleşen Doğu Halkları Kongresi'ne Libya, Tunus, Cezayir ve Fas'ı temsilen katıldı. Ankara hükümeti de kongrede İbrahim Tali (Öngören) tarafından temsil edildi. Ancak bu kongre önemli sonuçlar doğurmadı. Sovyetlerin ihtilalci grupları değil, Mustafa Kemal, Rıza Şah, Çang-Kay-Şek Emanullah Han gibi tarafsız liderlerin yönetimlerini destekleme kararları Enver Paşa'nın işini zorlaştırdı. Ekim 1920 başlarında yeniden Berlin'e döndü ve Lüksgrunewald semtine yerleşti. Daha sonra İsviçre'ye giden Enver Paşa burada Hakkı Paşa ile görüşerek Rusya'dan Anadolu'ya askerî yardım göndermek üzere bir gizli teşkilat kurmaya karar verdi. Komitede H. Von Seect'in eski yaveri binbaşı Fischer ve Alman harb bakanlığında askeri teçhizat sorumlusu yüzbaşı Kress'de bulunmaktaydı. Ancak Moskova'dan gerekli maddi yardım sağlanamadı. Halil Paşa'mn Enver Paşa'ya yazdığı 4 Kasım 1920 tarihli mektuba göre bu alandaki yeni taleplerde Karahan tarafından reddedildi. Enver Paşa 1921 Şubat! ı sonunda yeniden Moskovaya gitti ve burada Çiçerin ve yeni Ankara hükümeti temsilcisi Bekir Sami Bey'le çeşitli görüşmeler yaptı. 16 Temmuz 1921'de Mustafa Kemal Paşa'ya uzun bir mektup yazarak kendisinin faaliyetleri hakkındaki şikayetleri ve Anadolu Hareketine el koyma iddialarına karşı çıktı. 30 Temmuz'da Ankara'ya yönelik Yunan saldırısı başladığında Enver Paşa diğer İttihatçı liderlerle birlikte Anadolu'ya geçme fikriyle Batum'a gitti. Bu sırada Trabzon'daki Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'de onu destekliyordu. 5 Eylül'de burada yapılan ve Halk Şuralar Fırkası Toplantısı olarak ilan edilen İttihatçı toplantısında Ankara'daki T.B.M.M.'ne İttihatçı sürgünlerle soğuk ilişkilerin sona erdirilmesi içinde başvuruda bulunması kararlaştırıldı. Ancak Sakarya zaferi Enver Paşa'nın planlarının bir defa daha bütünüyle değişmesine yo! açtı. Baku'yu terk eden Enver Paşa Tiflis. Aşkabat ve Merv'e uğradıktan sonda Ekim 1921 tarihinde kendisine refakat eden Teşkilat-ı Mahsusa eski liderlerinden Kuşçubaşı Hacı Sami ve diğer bazı İttihattçılarla birlikte Buhara'ya gitti.

8 Kasımda Türk subaylarla birlikte tekrar yola çıktı ve 19 Kasım'da Akbulağ, 21 Kasım'da Başçardak kışlağında ve 24 Kasım'da Gurgantepe'ye ulaştı. Burada Cedidci Alehytarı Lakay İsmalil Bey'in esiri durumuna geldi. Şubat 1922 sonunda buradan kurtulan Enver Paşa Ruslara karşı savaşan Basmacıları örgütlemek için tekrar Duşanbe ilerisindeki kışlaklara gitti. 24 Temmuz'da Rusların Duşanbe'yi alması üzerine geri çekilerek Satılmış Kışlağına vardı. Buradan Belcuvan bölgesindeki Âbıderyâ köyüne geçti ve son karartı; burada kurdu. 4 Ağustos 1922'de karargahta düzenlenen Kurban Bayramı töreninde mahiyetinde kalan askerlerle bayramlaşırken ani bir Rus baskınına uğradı; yanındaki otuza yakın atlıyla yöneldiği Çegan tepesi mevkiinde giriştiği çarpışmada ön safta vuruşurken öldürüldü.

Enver Paşa'nın eşyaları müfreze kumandanı Kulikof tarafından Taşkent'e gönderildi. Buradan daha sonra Moskova'daki askeri müzeye nakledildi. Cenazesi Âbıderyâ köyünde toprağa verildi.

Enver Paşa'nın siyasi ve askeri kariyeri hakkında değişik ve birbiriyle çelişen yorumlar yapılmıştır. 1908 ihtilalinde oynadığı rol, Trablusgarp Harb'indeki başarıları sebebiyle kamuoyunda büyük prestij kazanan Enver Bey'in aleyhine Mondros Mütearekesi'nin ardından bir kampanya başlatılmış, 1922 sonrasında ise yeni rejim Enver Paşa ve arkadaşlarını gereksiz yere 1. Dünya Savaşı'na girilmesinden sorumlu tutmuş, mütareke dönemi faaliyetleride bir maceracı olarak yorumlanmıştır. Belirli dönemlerde leyhine ve aleyhine yoğun yayın yapılmalısı, Enver Paşa hakkında ojektif bir değerlendirilme yapılmasını güçleştiren temel sebep olmuştur.

Yetiştirdiği dönemin Osmanlı zabitanı içinde kendini geliştiren Enver Paşa Makedonya'daki çete savaşlarında gösterdiği başarılarla sivrilmiştir. 1908 hareketinde öncü rolü onu halk kahramanı mertebesine getirdiği gibi İttihat ve Terakki Cemiyeti içindeki durumunu da güçlendirmiş, 1913 Babıali Baskınından itibaren gerek bu örgütün askeri kanadının gerekse Teşkilat-ı Mahsusa'nın lideri haline gelmiştir. ş Bu dönemde kendi kaleminden çıkan mektuplar, Enver Paşa'nın Fransızca ve Almancayı iyi düzeyde kullanabilen ve batı düşünürlerin kitaplarını okuyan bir kişi olduğunu göstermektedir. Enver Paşa'nın l. Dünya savaşına girilme-sindeki sorumluğu ve rolü ise son dönemlerinde yayımlanan Alman ve Avusturya belgelerinden anlaşıldığına göre daha ziyade Goeben ve Bresleu zırhlılarının boğazlardan geçirilmesi ve Rus limanlarının bombardımanı emrinin verilmesi çevresinde şekillenmektedir. Onun Mütareke sırasındaki faaliyetleri ise özellikle son dönemlerde yayımlanan belgelerin ışığı altında şahsi girişimler olmaktan ziyade İttihat ve Terakki kadrosunun faaliyetleri olarak değerlendirilmelidir. Ancak Enver Paşa'nın maceracılık boyutlarına varan hareketleri konusunda yorumda bulunulurken içinde yaşadığı çağın da bir macera çağı olduğu hesaba katılmalıdır.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
Sinema ve Enver Paşa

Başlatan Ittihatci Tarih

0 Yanıt
3396 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 25, 2007, 02:23:37 öö
Gönderen: Ittihatci
5 Yanıt
8449 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 19, 2015, 10:46:36 ös
Gönderen: GOASISG
0 Yanıt
4887 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 27, 2009, 12:59:00 ös
Gönderen: asoraman
5 Yanıt
8644 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 27, 2009, 11:25:17 öö
Gönderen: lucifer
4 Yanıt
5216 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 06, 2010, 09:35:08 ös
Gönderen: Kaan
13 Yanıt
32198 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 17, 2016, 12:09:58 öö
Gönderen: Herakles
2 Yanıt
8386 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 09, 2012, 02:01:34 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2831 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 08, 2012, 03:16:19 ös
Gönderen: Tij
4 Yanıt
4160 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 15, 2013, 06:30:34 ös
Gönderen: Samuray
0 Yanıt
2310 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 26, 2015, 09:52:49 ös
Gönderen: Risus