Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: BATI’DA HIRİSTİYANLIĞIN YENİDEN YÜKSELİŞİ  (Okunma sayısı 8287 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ocak 06, 2010, 06:30:34 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




İmparator Julianus’un 361-363 yılları arasındaki saltanatı sırasındaki onca çabaya karşın, paganizm artık bir daha belini doğrultamaz biçimde darbe yedi. Yüzyıllarca tarih sahnesinden çekildi. Tüm Orta Çağ boyunca sürecek olan toleranssız ortamın temelleri atılmıştı.

Jovianus, tahta çıkar çıkmaz tüm eyalet valilerine gönderdiği bir genelge ile İncil’e bağlılığı anımsattı ve Hıristiyanlığın yasal din olduğunu bildirdi. Onun da kısa süren saltanatı sırasında, kentlerin çoğundaki pagan tapınakları hemen tümüyle kapatıldı ya da kendi haline bırakıldı. Jovianus, gene de putataparlara karşı girişilmesi olası kıyımları eski dinin törenlerinin özgürce yapılmasını isteyen bir tolerans bildirgesiyle engelledi.

Romalı bir sözcü, imparatorların dinler karşısındaki tutumlarına göre, kâh bir yana kâh öbür yana geçen iki yüzlü sözüm ona dindarlar için şöyle diyordu:

«Her iki din de talihlerinin değişiklikler gösterdiği zamanlarda Jupiter tapınağından çıkıp yüzleri kızarmadan Hıristiyan ayinlerine katılan ve hükümdara dalkavukluk eden yeni dindarlarca onursuzlandırıldı.»

Sözcünün dediği böyle; yanlış değil, ama eksik... Özellikle Julianus’un egemenlik döneminde bunun karşıtı da vardı.

Jovianus, ordusuyla birlikte Antakya’dan Constantinopolis’e doğru yürüyüşe geçti. Amacı, bir an önce başkente ulaşarak yönetime ağırlığını koymaktı.

Ancrya (Ankara) ile Nicaea (İznik) arasındaki bir kasabada konakladığı sırada, aşırı yiyip içtiği bir akşam sofrasından sonra uyumaya gitti. Sabah yatağında ölü bulundu. Ölüm nedeni olarak çokça yediği zehirli bir mantar gösterildi. Cenazesi Constantinopolis’e getirildi ve önceki imparatorların yanına gömüldü.

Jovianus’un ardından yapılan seçimle general ve önde gelen senatörler iyi bir asker olan Valentinianus’u augustos ilan ettiler.

Valentinianus, Roma İmparatorluğu’nu 364 yılından 375 yılına kadar kardeşi Valentius (Valens) ile birlikte yönetti. Aslında kan dökmekten zevk alan bir yaratılışta olmasına karşın, dinsel tartışmaların ve hizipleşmenin kızışmış olduğu bir yüzyılda gösterdiği sabırlı tarafsızlık nedeniyle hayli övgü kazandı.

Roma’nın 14 mahallesinin her birine sağlık denetimi için maaşını devletten alan 14 hekim atadı. Yeni doğmuş çocukların sokağa bırakılmasının suç sayılacağını ilan etti ve tüm eyaletlerde Helence ile Latince eğitime önem verilmesi için yetkilileri uyardı. Buyruklarıyla Yahudi, Hıristiyan ve putataparların devlet karşısında eşit olarak tolerans görmelerini sağladı. Büyücülüğü yasakladı ama Toscana kuş falcılarınca uygulanan “gelecekten haber verme” yönteminin sürdürülmesine izin verdi. Bir yandan Helenlerin Eleusis gizemlerini kutlamalarına göz yumarken diğer yandan putataparların geceleri kurban kesmelerini yasakladı.

Gerek Valentinianus gerekse kardeşi Valentius, yaşamlarını vaftiz edilmemiş birer Hıristiyan adayı olarak sürdürdü. Bu arada Valentius Ariusçuluğu, Valentinianus ise Athanasius mezhebini destekliyordu. Donatusçu sapkınların çıkardığı ayaklanmayı bir güzel bastırdılar.

Valentinianus’un 375 yılında geçirdiği bir kalp krizi sonucunda ölmesi üzerine, o sırada henüz 16 yaşında olan büyük oğlu Gratianus tahta çıkarıldı. Gratianus, Batı eyaletlerinin yönetimini üstlenirken, amcası Valentius’un da 378 yılında ölümü üzerine Doğu eyaletlerinin yönetimini Flavius Theodosius’a bıraktı.

Theodosius zamanında, Fırat nehri üzerindeki Kallinikos kentindeki Yahudi sinagogu Hıristiyanlarca yakıldı. Theodosius, sinagogun, tüm masrafları Hıristiyanlar tarafından karşılanmak üzere yenilenmesini buyurdu.

Bu buyruğa karşı çıkan Milano Başpiskoposu Ambrosius, İmparatora şöyle seslenmişti: «Hangisi daha önemli?... Disiplin gösterisi mi, yoksa din davası mı?»

İki yıl sonra Theselloniki (Selanik) halkı arasında çıkan bir karşıtlık, giderek ayaklanma biçimine dönüştü. Theodosius’un buyruğuyla lejyonlar bu ayaklanmayı kanlı bir biçimde bastırdı. Bir gecede yedi bin kişi, -suçlu suçsuz ayrılmadan- kılıçtan geçirildi.

Bu olay üzerine Ambrosius, Kilise Konsili’ne başvurup bir karar aldırdı. Buna göre, İmparator bu yaptıkları için pişman olduğunu halk önünde açıkladıktan sonra Kilise tarafından kabul edilecekti.

Theodosius, -çaresiz- istenileni yaptı

Bu olay, daha ilk yıllarında bile Kilise kurumunun ne denli etkili bir güce sahip olduğunu göstermesi bakımından ilginçtir. Başpiskopos Ambrosius örneği, Roma İmparatorluğu Hıristiyanlaşırken Hıristiyanlığın da nasıl Romalılaştığını gösterir.

Ambrossius, Romalı bir genel valinin oğlu ve senato üyesiydi. 371 yılına kadar Liguria ve Aemilia eyaletlerinin valisi iken, 373 yılındaki tartışmalı bir seçim sırasında arabuluculuk ederken, bir anda kendini piskoposluk makamında buluvermişti. Ailesinin Hıristiyan olmasına karşın, piskopos seçildiği sırada bile henüz vaftiz edilmemişti. Vaftiz edildikten bir hafta sonra piskoposluğa getirildi. Kilise tarihindeki bir diğer önemi de Manicilik yandaşı olan güzel konuşma sanatı öğretmeni bir genci 387 yılında vaftiz ederek Hıristiyan yapmasıdır.

Sözü edilen bu kişi, Hıristiyan toleranssızlığının yükselmesinde hayli önemli görevler üstlenecek ve sonraları aziz sanını alacak olan Augustinus’tur.

Hıristiyanlık, önceleri kovuşturulan bir din iken birdenbire kovuşturan konuma geçti.

Aslına bakılırsa, Hıristiyanlık, özü gereği toleranssız olmak zorundaydı.

Philippe Thélin “La Liberté Religieuse” (Din Özgürlüğü) adlı kitabında “Hıristiyanlık aynı zamanda hem vicdan özgürlüğünü hem de toleranssızlığı getirdi.” der. Bu söylem, başlangıçta bir paradoks gibi algılanabilir.  Ancak, gerçekten de Hıristiyanlık bireyin dinî ve ahlâkî yaşamını devlet yetkesinden kurtarmak suretiyle vicdan özgürlüğünü desteklemiş fakat aynı bireyin vicdanını kendi dogmalar dizgesi ve Kilise yetkesine bağlamakla dinsel toleranssızlığı getirmiştir.

Toleranssızlığın ardından bağnazlık (taassup) gelir.

Düşünce ve vicdan özgürlüğü konusu Antik Çağdan bu yana çeşitli felsefe okullarınca işlenmiş ve savunulmuştu. Hıristiyanlık, kendi işine geldiği zaman vicdan özgürlüğünün en ateşli savunucusu olarak, kimi zaman tüm Antik Çağ felsefe okullarını geride bırakmayı başarmıştır. Hıristiyanlığın din uğruna verdiği şehitlerin özgürlük ilkesi uğruna bile bile ölüme gittiklerini kimse ileri sürmemiştir. Onlar, kendi bağnazca takıldıkları inançları uğruna ölüyorlardı; özgürlük için değil.

Onun için, Aziz Tertullianus’un deyişiyle “şehitlerin kanı Kilise’nin tohumu” olmuşsa da, hiçbir zaman özgürlüğün kendisi için dökülmemiştir. Tam tersine, Hıristiyan şehidi, Hıristiyan kovuşturucusunun ve işkenceci engizitörün manevi babasıdır.




Bu sözü edince “engizisyon” konusunu da masanın üzerine yatırmak gerektiği ortaya çıkıyor. Ancak kronolojik akış bakımından o aşamaya daha çok var. Önce Hıristiyan dünyasının sosyolojik bakımdan o aşamaya nasıl geldiğini incelemeli.

Ancak bu bağlamda edeceğim bir başka söz var... Bakıyorum da bu bölüme yerleştirdiğim alıntılar pek de ilgi çekmiyor. Hani okunma sayısı bakımından değil de tartışma açılması, görüş belirtilmesi bakımından. O nedenle bundan sonraki alıntılarda biraz daha seçmeci davranacağım. /i]





 


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ocak 06, 2010, 06:48:31 ös
Yanıtla #1

Hani okunma sayısı bakımından değil de tartışma açılması, görüş belirtilmesi bakımından.

Aslında konu itibariyle hem çok anlamlı hem de tartışmaya yönelik güzel malzeme babında yazılarınız mevcut. Gönül isterdi ki bu güzel konulardan yola çıkarak daha anlamlı tartışmalar yapılabilinseydi ama bir türlü 'tartışma' yapılamıyor.Yani anlatmak istediğim tam bir paylaşma ortamı her nedense sağlanılanamıyor. Genelde güncel olaylardan hareketle daha çok güncelliğe takılıp kalındığı içindir ki belki de o yüzden bu tür yazılar üzerine yorum yapılamıyor, düşüncesindeyim.

Fikrimi belirttim sadece :)

Saygılarımla,
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ocak 06, 2010, 06:56:16 ös
Yanıtla #2
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Isabella'nın dediği doğru...

Örneğin bugün, henüs haberleri izlemediysem de biliyorum ki Patrik haçı denize attı ve birileri de suya atlayıp ona bir an önce yetişmeye çalıştı. Bereket bugün hava ılıman; geçen yıla oranla daha az üşümüşlerdir.

Bu koruyu gündeme getirseydik belki katılımcılar için daha çekici olurdu ama ne yazık ki benim birikimimde hep anlattığım gibi genel bilgiler var. Güncel olayları doğru dürüst izleyemiyorum bile.

Bundan sonraki konu Orta Çağ öncesinde Hıristiyanlıkta sapkınlar olacak. Bana ilginç geliyor çünkü Batı dünyasının sonraki sosyal biçimlenmesinin niçin öyle olduğunu yansıtıyor. Neyse, ben yazayım da ilgilenen ilgilenir.

Sevgiler.

 
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ocak 07, 2010, 10:23:59 ös
Yanıtla #3
  • Ziyaretçi

Sayın ADAM ,


Sandığınızdan fazla ilgi çekiyor  ve merak ediliyorsunuz , neredeyse sırf sizin yazdıklarınızı  okumak için forumu  açıyorum inanın...Engizisyon  ve bağnazlık  ise   pekçok  kitaba  ve  filme konu  olmuş   ; yani sıkıcı diil :)


Saygılarımla


Ocak 14, 2010, 06:27:53 ös
Yanıtla #4

Peki okuduklarınız bir yarar sağlıyor mu? Biliyoruz ki, Sayın Adam' ın gerek 'konu' gerekse 'kendi düşünceleri' bağlamında çok yüklü bilgi taşıyor. Eğer okuduklarınızdan bir anlam çıkartabiliyorsanız ne mutlu size :) umarım gelişiminizde yeterince faydalanıyorsunuzdur.

Saygılar,
« Son Düzenleme: Ocak 14, 2010, 06:38:31 ös Gönderen: Isabella »
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ocak 14, 2010, 08:00:04 ös
Yanıtla #5
  • Ziyaretçi

Sayın Isabel ,


Her zaman bişeyler öğrenmek için okumam ; eğlenmek için de okurum ki Sayın ADAM 'ın çoğu yazısı  fantastiktir...Takdir edersiniz ki , fantastik romanlar , hikayeler , filmler didaktik değildirler...Yani bişey öğretme gayeleri yoktur , çoğu zaman mesaj da yoktur ; adı üzerinde fantastiktir...Yukarıdaki yazı o amaçla yazılmamış  ama anlatılan benim için çok ilkel ve sadece fantastik :) Ancak kabul ediyorum heyecan verici  ve  sürükleyici ...İnanan insanların herşeyi yapabileceği konusunda örnek...


Saygılarımla


Ocak 14, 2010, 09:02:41 ös
Yanıtla #6

Anlaşıldı. Yazılardan birşey anlayamadığınız açıkça belli oluyor. O zaman size şöyle bir soru yönelteyim; mademki böyle bir kanıya sahipsiniz o halde neden şöyle bir ifade kullanımına gereksinim duydunuz?

Sayın ADAM ,


Sandığınızdan fazla ilgi çekiyor  ve merak ediliyorsunuz , neredeyse sırf sizin yazdıklarınızı  okumak için forumu  açıyorum inanın...


Bu tür ifade şekliniz ya Sayın Adam ve Yazılarına ilişkin dalga geçme gibi hiç de tasvip edilmeyen bir durumu belirlediği gibi ki böyle bir durumu asla kendi adıma kabul etmem mümkün değildir, ancak sizin böyle bir durumunuz söz konusuysa karakter meselesi olduğundan beni ve dolaysıyla Sayın Adam gibi Değerli bir Üstadı ki ben kendimce öyle görmekteyim, hiçbirşekilde bağlamadığını ifade etmeliyim.

Ya da; yalan söyleme gibi yineliyorum böyle bir ifade kullandığım için Ortamda bulunanlardan özür diliyorum, bir durum ortaya çıkmaktadır.

Acaba hangi durum sizin neyi ima ettiğinizi göstermektedir?    
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ocak 14, 2010, 10:06:11 ös
Yanıtla #7
  • Ziyaretçi

Bu yazıdan da bu sonuç çıkmış :) İlahi...


Ocak 14, 2010, 11:42:39 ös
Yanıtla #8
  • Ziyaretçi

Sayin ADAM'in tartismadan kasti bu degildi sanirim.. Ortada buyuk bir yanlis anlama oldugu kanisindayim. Insanlarin sadece ogrenmek icin okudugu fikrine katilmiyorum. Sonuc olarak okudugumuz cogu sey aslinda kurgu.. Bu konuda biraz dikkatli olmak lazim, baskasinin hayalgucune, "soylediklerinin hepsini ogrenmeliyim, bilgilerini somurmeliyim" diyerek yaklasirsak,  dogrulari nasil gorebiliriz? Baska bir acidan bakmak gerekirse, yaratilan bir eserin dogrulugu diye bir sey var midir? Kime goredir? Neye goredir? (belge icerikli, referans gosterilmis kaynaklardan bahsetmiyorum)  Bu konularda biraz ayirt edici olmak lazim bana kalirsa.
Saygilar..


Ocak 15, 2010, 08:15:51 öö
Yanıtla #9
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Dostlar,

Dikkat ediniz... Bu tartışmanın yapıldığı başlık Yalçın Kaya'nın "Batı'nın İki Yüzü" adlı dört kitaplık bir büyük çalışmasının birinci kitabının bir bölümü üzerinedir.

Bu kitapta yer yer dipnotlar da verilmekte ve bire bir kaynakça gösterilmektedir. Ancak tarama-dönüştürme işleminde o dipnotların da görünebilmesi için çok uğraşmak gerekiyor. Ben onu yapmadım. Bu kitabın sonunda da bir kaynakça listesi var. Çoğu bilimsel nitelikli olan bu yayınların listesi tam 6 sayfa tutuyor.

Sayın Isabella beni savunmuş; teşekkür ederim. Sayın Özak1977 genel olarak yazdıklarımı "fantastik" olarak niteliyor. Evet, öyledir. Özer Baysaling'in kitabının adı da "FANTASTİK". Ancak bunların hiçbiri fantezi değil. Eğer bu kitapları okumadıysanız, kapsamlarında öğreneceğiniz çok şey var. Yer yer kurgu da var elbette; akıcı olsun, kolay okunsun, verilen bilgiler de bu arada kavransın diye. Hepsinin kaynakçası var. Hem öyle geniş, öyle tutarlı bir kaynakça, öyle bir birikim ki, bunları incelemek için yıllarınızı vermeniz gerekir. Ben o yılları verdim ve size onlardan aktarma yapıyorum. Yararlanmaya çalışmak, bence daha doğru bir tutumdur. Bir eleştiri yapacaksanız, bir katkınız olacaksa başımın üzerinedir. Ancak size bunları getirmek için bunca çaba gösteren kişiyi değil, size getirmiş olduklarını eleştirin. Biliyorsanız elbette. Çünkü eleştirmek bilgiyi gerektirir.

Bakınız size bir başka örnek vereyim. Benim ilkokuldan sınıf arkadaşım Ayşe Kulin, günümüzde çok popüler bir yazar oldu. Her yapıtı çok satıyor, kapışılıyor. Onun yazdıklarının da hepsi bu bakış açısından fantastiktir, kurgudur. Ancak hiçbir kitabı salt masa başında oturarak yazılmamıştır; hepsinin temelinde yoğun bir araştırma, bir uğraşı, birçoklarının belgesi vardır.  Eğer bu kitaplardan herhangi birini eleştirecekseniz, bunu kapsam üzerinde yapmanız gerekir. Onun için de, yazar kadar olmasa bile o konu hakkında biraz bilgi sahibi olmalısınız.

Geçenlerde Sayın Amerbach benim bir yazımı eleştirdi. Öyle bir eleştirdi ki, kendisine açıkça teşekkür ettim ve katkılarının değerini de vurguladım.  Bir yazı üzerine "kötü olmuş" ya da "palavra" demek kolaydır. Ancak asıl yapılması gereken iyisinin nasıl olacağını göstermek, palavra ise doğrusunu belirtmektir.

Konu başlığına dönelim. Şimdi ben size, bu başlık altındaki tartışmaya katılmış olanlara soruyorum: Batı dünyasında Hıristiyanlığın doğuşunun ertesinde yeniden Paganizm'e dönüş oldu mu olmadı mı? Olduysa, onun ardından Hıristiyanlık yeniden yükselişe geçti mi, geçmedi mi? Geçtiyse, bu nasıl oldu? Bu başlık altında özetle anlatılmış olduğu gibi mi, yoksa bir başka türlü mü? Bütün bu anlatılmış olanlar birer kurgu, uydurmaca mı? Öyleyse doğrusu nasıl?

Sevgiler.

 

 
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
4 Yanıt
20411 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 26, 2012, 03:58:28 ös
Gönderen: hypatia
0 Yanıt
16167 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 04, 2007, 11:17:23 ös
Gönderen: shemuel
2 Yanıt
7505 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 16, 2007, 08:55:00 ös
Gönderen: shemuel
0 Yanıt
3327 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 17, 2008, 03:25:29 öö
Gönderen: asoraman
3 Yanıt
6206 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 15, 2014, 08:27:19 ös
Gönderen: evvah
1 Yanıt
4271 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 16, 2009, 03:30:03 ös
Gönderen: karahan
0 Yanıt
2447 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 15, 2009, 01:33:18 ös
Gönderen: karahan
0 Yanıt
3252 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 13, 2010, 08:35:43 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4337 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 04, 2010, 12:30:49 ös
Gönderen: ADAM
6 Yanıt
5185 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 09, 2013, 09:45:39 ös
Gönderen: evvah