Masonluğa karşıt yazarlardan kimileri, hep masonların her zaman ve her yerde devrimleri (ihtilâlleri) desteklemek için hatta bunlarda doğrudan pay almak üzere kurulup, bu doğrultuda çalıştığını ileri sürüyor.
Bu doğru değil ama bu yazıda onun üzerinde duracak değilim.
Beri yandan kimi masonların, bu kurumun kendi içinde gerçekleştirmiş olduğu bir devrim var. Benim bu yazıda üzerinde durmak istediğim o.
İşte bu devrim de Masonluğa karşıt yazarlar tarafından masonları suçlamak amacıyla kullanılmış ama bu kez bambaşka bir açıdan.
Konuya kimi masonların açısından bakılırsa; buna “devrim” değil, çağın gereği olarak “evrim” demek daha doğrudur. Masonluk, ancak bundan sonra asıl kimliğini edinebilmiştir.
Kimi masonlara göre ise, bu dehşetli bir yozlaşmadır. Öyle ki, bu işi yapanların artık Masonluk ile hiçbir ilgisi kalmamıştır. Masonluğun adı kirletilmiştir.
İşte ben burada bu bağlamda sadece olan biteni, elimden geldiğince yorumsuz olarak özetlemeye çalışacağım.
Önce 1751 yılında İngiltere’deki Masonluğun ikiye bölünmüş olduğunu anımsayalım.
18. yüzyılın ikinci yarısını bölünmüş olarak geçiren İngiliz Masonluğu’nun kendi içindeki birlik ve bütünlüğünün, 1813 yılında İngiltere Birleşik Büyük Locası’nın kuruluşuyla sağlandı. Onu da anımsayalım.
Kimi mason yazarlara göre, dünya yüzündeki Anglosakson Masonluğu işte böylece doğmuş oldu.
Anglosakson Masonluğu, İngiltere Birleşik Büyük Locası’nın, Masonluktaki “ana büyük loca” olduğunu benimseyen mason kuruluşlarının genel adıdır. Günümüzde kimileri şu “ana büyük loca” terimine karşı çıksa da bu böyle. Hatta kimileri bu bağlamda “Anglo-Amerikan Masonluğu” diye bir terim kullanıyor ama o da pek bir değişiklik yaratmıyor.
İngiltere Birleşik Büyük Locası’nın ilk büyük üstadı olan Sussex Dükü Frederick Augustus, 1820 yılında 4. George adını alarak İngiltere kralı oldu. Bundan sonra, İngiliz Masonluğu’nun uluslararası politikasında belirgin bir değişim baş gösterdi.
Kral 4. George, Masonluğu, ülkesinin uluslararası boyuttaki ekonomik ve politik çıkarlarının etkili olanaklarından biri olarak değerlendirdi. İngilizlerin ulaşabildiği hemen her yerde, Anglosakson Masonluğu’nun ilke ve yöntemlerine uygun, doğrudan İngiltere Birleşik Büyük Locası’nın güdümü altında olmak üzere birçok loca ve büyük locanın kurulmasına girişildi. Bunlar, İngiltere’nin ekonomik ve politik amaçlarına uygun çalışmalara yönlendirildi.
İngiltere Birleşik Büyük Locası’nın bu girişimi, İskoçya ve İrlanda başta olmak üzere diğer mason örgütlerini telaşlandırdı. Onlar da aynı şeyi yapmaya girişti ama hiçbiri İngiltere Birleşik Büyük Locası kadar güçlü değildi ve o denli etkili olamıyordu. İngiliz diplomasisi, diğerlerinin hepsinden farklı ve daha başarılıydı. Dolayısıyla, Masonluktan söz edilince, dünyanın her yerinde bunun sadece Anglosakson Masonluğuna uygun tarzda olduğu sanılıyordu. İngiltere Birleşik Büyük Locası, bu bağlamdaki en büyük desteği de Amerika Birleşik Devletleri’ndeki büyük localardan alıyordu.
Fransa’nın en büyük ve en güçlü mason örgütü niteliğini taşıyan Fransa Büyük Doğusu (Grand Orient de France), bu bağlamda kendi tarzını ve anlayışını açıkça ortaya koymaya karar verdi. Gerçi bu örgütün 1773 yılındaki kuruluşuyla birlikte, İngiliz Masonluğuna karşıt ve İskoç Masonluğu’ndan da farklı bir Fransız Masonluğu oluşmuştu ama o tarihte ilkeleri bakımından nasıl bir çelişki sergilediği açıkça belli değildi. Fransa Büyük Doğusu, kendi çatısı altında değişik mason ritlerinde çalışmakta olan locaları barındırıyordu, hepsi o kadar... Belki Fransız Masonluğu’na özgü farklı ilkeleri de o tarihlerde ortaya koymaya da girişirdi ama Büyük Fransız Devrimi buna fırsat bırakmamıştı.
Masonlukta yaratılmış devrim de işte bundan yüz yıl kadar sonra, hazırlığı 1849 yılında başlamakla birlikte aslında 1877 yılında oluştu.
Bu devrimin nasıl bir şey olduğunu anlayabilmek için, önce Anglosakson Masonluğunun ilkelerinden bir bölümüne bakmalıyız.
Bunu ikiye ayırabiliriz. Birine “bir masonun niteliği”, diğerine de “bir locanın çalışma tarzının kaçınılmaz koşulu” diyebiliriz.
Anglosakson Masonluğunda, bir kişinin mason olabilmesi için, öncelikle “teist nitelikli bir dinin inançlısı olmak” yani “evreni yaratan ve yöneten, kaza ve kadere egemen olan, insanlara buyruklarını peygamberler aracılığıyla ileten bir Tanrı’nın varlığına inanıp ona tapınmak” zorunlu görülür. Masonluktaki en önemli kavramlardan biri olan “Evrenin Ulu Mimarı” da, bu nitelikteki Tanrı kavramının karşılığı sayılır.
Masonluk bir din olmayıp, çalışmalarındaki simgeleri de öncelikle eski inşaatçılık mesleğinden almış olduğu için, doğrudan “Tanrı” yerine Evrenin Ulu Mimarı diye bir kavram kullanılmaktadır.
Gerçi bazı mason kuruluşları “Evrenin Ulu Mimarı = Tanrı” görüşüne karşı çıkar; ritüellerinde bu kavrama yer veriyor olmakla birlikte, bunu ille de Tanrı kavramıyla özdeşleştirmez ama o bir başka konu.
Anglosakson Masonluğu’nda, bir locanın toplandığı yerde bu kurumun en önemli simgeleri olan “gönye” ve “pergel” ile birlikte “kutsal yasa kitabı”nın (İngilizcede “Volume of Sacred Law” Fransızcada “Livre de la Loi Sacrée”) açık olarak bulundurulması zorunludur.
Şimdi buradaki şu “kutsal yasa kitabı” kavramıyla ne denilmek istendiğini sormak gerekiyor.
Bu da Masonlukta kullanılan terimlerden biri... 20. yüzyıl öncesinde bu Tevrat’ı da içermekte olan İncil idi, yani ben pek tutmasam da Türkçede benimsenegelmiş adıyla Kitab-ı Mukaddes. Fakat Tevrat hariç olmak üzere sadece İncil’in kullanıldığı yerler de vardı. Ancak, Müslümanların Masonluğa alınması söz konusu olunca, gerektiğinde buna Kuran-ı Kerim de katılır oldu. Bu kavramın kapsamına başka din kitaplarının eklenmesi de var ama o daha sonraki bir tarihte yapılmış olan bir değişiklik.
İşte Fransa Büyük Doğusu’nun 19. yüzyılda yaptığı devrimde, gerek mason olacak kişilerin niteliği gerekse locaların çalışma tarzı bakımından yukarıda belirtmiş olduğum kuralların tümü alaşağı edildi. Ben bunu o yüzden “Masonlukta devrim” olarak nitelendirdim ama masonlar böyle bir deyişi hiç kabul etmez hatta buna şiddetle karşı bile çıkarlar.
Masonluğun 1723 yılında Londra Büyük Locası’nda yürürlüğe konmuş özgün anayasası, Fransa’da da benimsenmişti. Fransa’daki masonlar, İngiltere’de bu anayasa üzerinde sonradan yapılmış olan değişikliklere aldırmamıştı. Yaşanılan dönemin gereklerine uygun olsun ya da olmasın, Fransa’da bu anayasa geçerli olmayı sürdürmüştü.
Fransa Büyük Doğusu, bu anayasanın kendi örgütü içindeki geçerliliğini 1849 yılında kaldırdı ve kendine özgü yeni bir anayasa oluşturdu. Bu girişimin gerekçesi özetle şöyle ortaya kondu:
“Masonluğun 1723 tarihli anayasasında yer alan ve değişik anlamlara çekilebilecek ya da farklı şekillerde yorumlanabilecek konular, artık açıklığa kavuşturulmalıdır. Uygulanma alanı kalmamış öğeler kaldırılıp, Masonluğun çağdaş gereklere uygun ilkeleri belirlenmelidir.”
Kuşkusuz bu arada 1815 yılında Anglosakson Masonluğu’nun anayasası da ortaya konmuştu. Ancak o anayasa, aradan yazlaşık yüz yıl geçmiş olmasına karşın hem öncekine oranla öyle büyük bir değişiklik içermiyor, çağın gereklerine uyarlılık göstermiyordu hem de Fransız masonlara göre artı o anayasa “Masonluğun Anayasası” değil, “İngiliz masonlarının anayasası” niteliğini taşıyordu.
İngiliz masonlarının kendilerine özgü bir anayasası olurdu da Fransız masonlarının olamaz mıydı?
Bu tutumla yeniden belirlenen anayasanın ilk maddesi şöyle düzenlenmişti:
“Masonluk, töresel eğitim ve dayanışma uygulamasıyla, gerçeklerin araştırılmasını amaçlayan, kesinlikle hümanist, felsefi ve evrimsel bir kurumdur. Maddi ve manevi gelişme, bireysel olgunlaşma ve insanlık toplumu için çalışır. İlkeleri şunlardan oluşur: Karşılıklı tolerans, bireyin hem başkalarına hem de kendisine saygısı ve mutlak bir vicdan özgürlüğü. Metafizik kavramlar üzerine tüm üyelerinin kendilerine özgü bireysel değer yargıları bulunabileceği nedeniyle, Masonluk her türlü dogmatik benimseyişin tümüyle karşısına çıkar. Bunun için öz deyişi Özgürlük – Eşitlik - Kardeşlik olarak belirlenmiştir.”
Masonlukta bundan önce bir anayasal nitelik taşımak üzere böyle bir söz hiç edilmiş değil… O zaman bu atımlım bir “devrim” değil de nedir? İngiliz masonlarına göre elbette Masonluğu yozlaştırma, bir başka yazıda Sayın SkullG’nin kullanmış olduğu terimle “klandesten” bir davranıştır.
Şayet evrensel nitelikli Masonluk İngilizlerin tekeline verilirse, öyle!
Burada bir parantez açayım: İşte, Büyük Fransız Devrimi’nin sloganı olan bir öz deyişin, Fransız Masonluğunda kullanıldığı, üstelik yasa kapsamına alınmış olduğu görülüyor. Masonluğa ön yargıyla karşıt girişimlerde bulunmuş olanların eline vermek üzere bundan âlâ kanıt mı olur?... Açıkça belli ki Fransız Masonluğu o devrimi izliyor. (!)
Fransa Büyük Doğusu’nun bu yeni anayasayı düzenlemekteki gerekçesine bakılınca, bundan sonraki maddelerinin de gerek İngiliz Masonluğu’nda gerekse 19. yüzyılda onu izleyen Anglosakson Masonluğunda benimsenmiş anayasadan çok farklı olması pek doğal.
Bu değişikliğin tarihi dikkatinizi çekti mi?... Fransa’da ikinci cumhuriyetin ilan edilişinden hemen sonra.
Ancak Fransa Büyük Doğusu, yürürlüğe koyduğu bu anayasa uyarınca yapmak istediği değişiklikleri hemen gerçekleştiremedi çünkü iki yıl sonra ilan edilen imparatorluk, masonları duraksamaya sürükledi. İmparator 3. Napoléon, hem Katolik Kilisesi’ne olabildiğince ödün veriyor hem de masonlara açıkça ters davranıyordu. 1870 yılında artık kalıcı olmak üzere üçüncü cumhuriyet dönemi gelince, masonlar da rahat nefes aldı.
Bu aşamada bir ara verelim. Belki forum üyelerinden kimilerinin diyecekleri vardır. Sonra kaldığımız yerden devam ederiz. Çünkü bu işin bu kadarla son bulmadığı belli.