Ezoterik gelenek Tanrı'yı, yaratıcı gücü, Allah'ı, isimlendirmekten ziyade bir zamirle ifade etmeyi tercih eder. Bu zamir de İslam tasavvufunda HÜVE zamiridir. 'O' demektir. Bizde, Sûfî zikrinde “Hû” demek, Hindu geleneğinde “Om” demek gibidir; “Om” isim değildir, zamirdir.
Neden sonsuz güç sahibi yüce varlık böyle bir zamirle çağrılıyor? Çünkü ben sana hangi ismi verirsem vereyim, o ismi sana verdiğim anda seni kayıtlamış olurum. Oysa zamir daha mutlak ve kapsamlıdır. Sûfî literatüründe “Hüviyyet” diye bir makam vardır. Makam-ı Hüviyyet, Makam-ı Uluhiyyet'ten de daha yukarıdır.
Neden? Tasavvuf geleneği der ki, benim sana “el-Mâlik” diyebilmem için ortada bir “memluk” olması lazım; benim sana “el-Hâlik” diyebilmem için “mahluk” olması lazım. Dolayısıyla bazı isimler ancak yaradılışı var etmenden sonra aldığın isimlerdir. Yaradılış olmazsa, henüz sen hiçbir şeyi yaratmamışken sana nasıl “el-Hâlik” diyebilirim ki? Bu mertebede Sen Rab bile değilsin, çünkü “merbub” yok! Hatta sana “İlah” bile diyemem, “me'lûh” olacak ki sana ilah diyebileyim. Oysa Tanrı'nın zati varlığı mahlukatına bağlı değil. İşte bundan dolayı bazı makamlar (el-hazarat) için değişik isimler vermişlerdir.
İslam tasavvufunda “Hû” isminin öne çıkmasının, Allah’ın isminin diğer isimlerin hepsini kuşatan bir isim olarak alınması, Tanrı’nın yedi ana ismi olması ve diğer tüm isimlerin onlardan türemesi gibi nedenleri vardır.
alıntıdır.