Hani ruh dedik ya, O Allah’ın nefesi dedik ya, işte O dur tek tek dolaşan her alemde ve Dr. Bedri Ruhselman batıda yeşermiş olan klasik spiritüalizmi ele alıp geliştirmiş ve insanlık ufkunu sonsuzluğa yönelterek Ruhçuluk anlayışını doktoriner tarzda insanlığa sunmuştur.
1- Bütün yaratılmış olanları var eden, yaratan Allah'tır. Yaradan, her dilde başka isimle anılmış ve herkesin görecelik anlayışına göre kimlik almıştır.
2- Allah'ın vücut verdiği yaratıklar bizim idrak alanımıza girmeyecek bir sonsuzluk içinde yayılıp giderler ve bu sebeple onlar bizim için ezeli ve ebedidirler.
3- Allah'a hiçbir kimlik yakıştırılamaz çünkü O, Mutlak'tır. Yaratıklar ise görecelidir. “Mutlak” sözcüğünden çıkardığımız anlam; hiçbir şeyle, hiçbir şekilde karşılaştırılması söz konusu olmayandır.
Bu nedenle Yeni Ruhçu bir görüşle; Allah hakkında, büyüklük, küçüklük, iyilik, fenalık, bilicilik, bilmeyicilik gibi her zaman zıtlarıyla karşılaştırılan eksik sıfatların hiçbirinin söz konusu olmayacağına inanmış bulunuyoruz. Bizim O'nu anlamaktaki bu güçsüzlüğümüz O'nun mutlak değerini ne büyütür, ne de küçültür. Bundan da bize ne bir mükafat ne de bir ceza gelir.
4- Yaratılış, bizim düşünme ve duygulanma yeteneğimizin dışında kalır. "Yoktan var olmak" sözü, bizim hiçbir zaman anlayamayacağımız anlamları içerir. Biz, yokluğu hiçbir zaman idrak edemeyiz ki, ondan var olma halini düşünüp, duyabilelim!
5- Demek ki, “Allah bizce söz konusu olmayacak şekilde ruhları yaratmıştır, onlara vücut vermiştir,” gibi çok eksik ve kusurlu bir ifadeden başka herhangi bir söz söyleyemeyiz.
6- Ruh, tesirlilik gücüne sahip şuurlu bir varlık olmakla beraber; onda toplanmış olan bütün nitelikler bizim bildiklerimiz ve anlayabildiklerimizle sınırlı değildir. Ruhun becerileri, madde evrenindeki maddesel bağları oranında kararmış ve gözden kaybolmuş durumdadır.
7- Ruhlar madde evreninde tekamül ettikçe yani görgü ve deneyimleriyle madde üzerindeki tesirlilik kudretlerini kullanabilme imkanlarını genişlettikçe, kendilerinde saklı bulunan yüksek beceriler de yavaş yavaş artan bir şekilde gelişme ortamı bulur ve onlar da o oranda maddesel tutsaklıktan kurtulurlar.
8- Ruhların tekamülü zorunludur çünkü onların maddelere bağlanmalarının amacı, kendilerinde saklı bulunan, maddelerle ilgili bütün becerilerinin yavaş yavaş ve yükselen bir şekilde gelişmesiyle tesirlilik kudretlerini maddesel evrende de özgür olarak gösterecek bir duruma gelmektir.
9- Tekamül, ruhların ancak maddesel evrenle olan ilişkileri bakımından söz konusudur. Daha doğrusu tekamül, doğa kanunları gereğince ebedi olması gereken ruh ile madde arasındaki ilişkilerin, yine doğa yasalarına her noktada uygun bir durumda gelişmiş olmasıdır. Bu nedenle biz madde evreniyle olan ilişkileri dışında ruhun hiçbir varlığını, hiçbir etkinliğini nasıl idrak edemiyorsak, onun ebedi sonundan da söz edemeyiz. Bu nedenle, onun maddesel evren dışındaki tekamülü de bizce söz konusu olamaz. O halde ruhların tekamülü demek, onların maddelerle olan ilişkilerinin tekamülü demektir.
10- Demek ruhlar görgü ve deneyimlerini arttırmak için maddesel evrene zorunlu olarak bağlanırlar. Bu durumu zorunlu kılan İlahi Yasalardır, daha doğrusu bu yasaların gereklerine susamış ruhun kendi oluş halidir. Bu durumda, ruhların maddelere bağlanması bir neden değil, sonuçtur ve bu sonuç ruhları tekamül amacına ulaştırıcı bir araçtır. İşte Yeni Ruhçuluk düşüncesi; klasik deneysel ruhçuluk izleyicilerinin birçoğundan, birçok skolastik felsefe düşüncesi sahiplerinden ve özellikle eski Hindistan'dan, Budizmden kaynağını alan birçok dinsel ve felsefi anlayışlardan bu şekilde ayrılır.
11- Yaratıkların göreceli oluşu ve meydana gelmiş olması, onların yönetilmesinin zorunlu olduğu sonucunu verir. Yönetim bir düzene bağlıdır. Düzen de bir takım yasalarla disiplin altına alınmıştır. Yasasız düzen ve düzensiz yönetim olmaz.
Yaratıkların düzeni, doğa yasaları adıyla anmaya alıştığımız İlahi Yasalar'la sağlanır. Bu yasaların belirledikleri düzen görecelidir. Bu durum onların, göreceli değerde olan şuurlu etkileyiciler tarafindan uygulanma alanlarına çıkarılmasını gerektirir, çünkü kesinlikle hiçbir göreceli varlığın Mutlak'la karşılaştırılamayacağı bilinir.
Evren, İlahi Yasalar içinde ruhlar tarafından yönetilir ve ruhların da bu işi başarabilecek durumlara gelmeye çaba göstermesi, bu halin doğurduğu zorunluluklardan biri olur. Demek ki ruhlar, tekamül dereceleri oranında evreni yönetecek durumlara gelirler. Öte yandan, evreni yönetmenin sonu olmadığı gibi ruhların tekamüllerinin de sonu yoktur.
12- Yeni Ruhçuluk anlayışına göre bu sonsuzluk bir takım mistik ve doğmatik kaynakların inandığı gibi bizi, ruhların bir gün Allah olacakları ya da herhangi bir şekilde Allah ile ilişkide bulunabilecekleri düşüncesine hiçbir zaman götürmez.
13- Ruhun tekamülü madde evreniyle olan ilişkisinin gelişmesine ait olunca, bu ilişkilerin ebediyet içinde kesilmemesi gerekecektir, çünkü bu ilişkileri tamamlamış olmak, İlahi Yasaları tam olarak uygulayabilir bir duruma gelmek demektir.
14- Ruhların madde evreni içindeki tekamülleri için ruhlar, maddelerin en ilkel hallerinden en gelişmiş hallerine kadar sıralanmış bütün alemlerinde kendi ihtiyaçlarına göre bir süre yaşarlar. Böylece onlar her maddesel durumda, her maddesel aşamada ve her maddesel gereklilikte yoğurularak, yuvarlanarak görgü ve deneyimlerini arttırmak imkanını bulurlar.
15- Üç buutlu alemimiz, sonsuz madde evrenimizin oldukça geri bir aşamasıdır. Böyle olmakla beraber, bu ilkel aşama bile bize, bir ebediyet kadar uzun görünen zaman içindeki sonsuz maddesel oluş imkanlarını sunar.
Bu alemde birçok dünyalar vardır ve her bir dünya, henüz o dünyada görgü ve deneyimini tamamlamamış bir ruh için bir dev kadar büyüktür.
16- Üç buutlu alemin dünyaları ayni doğal şartlara bağlı değildir. Bunlar birbirinden çok farklı değişikliklerle ayrılırlar.
17- Her grupta tekamül eden ruhlar, o gruptaki dünyaların gereklerine ve zorunluluklarına uygun, ayni amaca yönelik farklı bir tekamül yolu izlerler. Bir ruhun üç boyutlu evrendeki tekamülünü tamamlayabilmesi için bütün bu dünya gruplarındaki tekamül yollarından geçmesi şart değildir.
18- Evrende her yer iskan edilmiştir. Her yerde, o yerin gereklerine, oluş şartlarına ve doğal yasalarına uygun şekilde tekamül eden ruhlar vardır. Maddesel evrende, maddesel zerreden arınmış boş bir yer yoktur. Ruhların etkilerinden uzak bir tek zerre de yoktur.
19- Gruplanmış olan bütün bu sayısız tekamül aşamasını çeşitli alemlerde tamamladıktan sonra ruhlar, üç buutlu alemde işlerini bitirmiş ve oralardaki maddesel olaylara egemen bir duruma gelmiş olurlar. Bu andan başlayarak, ayrı ayrı yollardan gelen ruhlar sembolik bir ifadeyle dört buutlu dediğimiz daha yüksek ve esaslı değişimler geçirmiş maddesel sıralamadaki bir aleme girerler. Bu alemde yine sonsuz olan ayrı ayrı tekamül imkanları içindeki iradeleriyle ve ihtiyaçlarına göre, belki tekrar ayrılacak olan yollarına devam etmek üzere birleşirler.
20- Dünyamızın içinde bulunduğu tekamül grubu öteki dünyalar arasındaki oldukça geri bir aşamayı oluşturur.
21- Tekrar doğuş sürecinde izlenen amaç; ruhların dünyadaki herhangi bir madde oluşumuna ait gereklerde fiilen yaşadıktan sonra, daha yüksek düzendeki madde gereklerinde de yaşamaya kendilerini hazırlamalarıdır.
22- Bu durumda, bazı klasik düşünce sahiplerinin kabul ettikleri tenasüh fikri, klasik Deneysel Ruhçuluk anlayışında olduğu gibi, Yeni Ruhçuluğun anlayışına göre de kabule uygun değildir.
23- Bir hayatta, şuurlu ya da şuursuz her ruh varlığının yapmakla yükümlü olduğu, kendi ihtiyaçlarına göre belirlenmiş bir takim işleri vardır. Burada varlıkların şuurlu ya da şuursuz olması, bu işlerin değerini, gerekliliğini ve sonuçlarını ne azaltır, ne çoğaltır, ne de ortadan kaldırır. Bütün varlıklar Nedensellik Yasası içinde birbiriyle ilintili hayat şartlarına bağlı olarak dünyaya tekrar tekrar gelip giderek yükselirler.
24- Nedensellik Yasasi'ni tanımış olan ruh, tekamül yolundaki adımlarını daha önceki aşamalarda olduğundan daha çok hızlandırır. Bu döneme girdikten sonra, ruhun öteki gizli becerileri daha hızlı olarak ve daha güvenle gelişmeye başlar çünkü Nedensellik Yasasi'ni anlamış ve kabul etmiş olan ruh, doğa yasalarına ayak uydurmak için daha büyük çabalar harcar. Bu çabalar onun, İlahi Yasalar'in uygulanmasıyla vazifeli varlıklar sırasına geçmek yolundaki yürüyüşünü hızlandırır. Bu da, İlahi Yasalar'in gereğidir.
Demek ki insan, Nedensellik Yasasi'nin anlamını ne kadar iyi kavrayabilmiş ve onun gereklerini ne kadar yerinde uygulayabilecek bir duruma gelmiş ise, o kadar yüksek düzeyli bir insan halini alır, o kadar güçlü bir varlık olur ve sonunda ebedi yükselişindeki adımlarını çok hızlandırmış ve kolaylaştırmış olur.
25- İnsanın bir hayatta deneyimlerini başarıyla tamamlayabilmesi; "bütün fiil ve hareketlerini doğa yasalarına uydurmuş olmak" formülü ile gösterilebilir.
26- Doğa Yasalarına uyup uymamanın ölçüsü vicdandır. Herhangi bir fiil ve hareket karşısında vicdanımızda duyduğumuz en hafif bir burkulmadan, en acı ve keskin sızılara kadar olan her duygu bize, doğa yasalarından ayrılmak girişiminde bulunduğumuzu hatırlatır.
27- Dünyadaki deneyden amaç, maddelerden tiksinmek ve olaylardan kaçarak, yalıtılmış hayata girmek değildir. Bunun aksine, maddeleri amaç olarak kabul edip onların geçici olaylarına tapmak da değildir. Hem birinci, hem de ikinci yollar ayni derecede sakattır. Bunlar, dünyaya gelmekteki amaçları incitir ve başarısızlık etkenlerini hazırlar.
Dünyalardaki maddeler tekamülün araçlarıdır. Bu bakımdan, onlara bağlanmak ve onların doğurduğu olaylardan kendimizi uzaklaştırmamak zorundayız.
Fakat maddeler tekamülün amacı değildir. Bu da onlara, ancak belirli amaçlar uğrunda ve o amaçların gerçekleşmesi için bağlanmamız gerektiğini gösterir. Bu amaçlar gerçekleşince, maddelere olan bağlılıklar hemen kendi kendine çözülür ve çözülmelidir. İste bu gerçeği duyarak anlayabildiğimiz oranda, yükseldiğimizi idrak etmiş oluruz.
28- Doğru yolu bulmak, iyi insan olmak, tecrübelerimizi dünyada başarıyla bitirmek; özetle, tekamül etmek için hiçbir ahlak hocasına gerek yoktur. Bir ruh hakkında hoş görülebilir olan az çok kötü bir hareket, diğer bir ruh hakkında en ağır sorumlulukları düşündürebilir. Bunu da dışarıdan kimse belirleyemez. Herhangi bir ruhun ihtiyacı karşısında verilen öğütler, başka bir ruhun ihtiyaçlarına yeterli olmaz ve ona yarar sağlamaz. İnsanın ahlak hocası dışında değil, kendi içindedir.
O ne büyük bir saadettir ve ne büyük bir kazançtır ki, her insanin rehberi ve kurtarıcısı kendisinden asla ayrılmayan ve ebediyet içinde kendisine eslik eden en yakin ve en emin bir yerdedir yani kendisindedir."