Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Hurafe tezgahında zırva dokumak-5  (Okunma sayısı 4845 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Şubat 11, 2013, 03:15:49 ös
Yanıtla #10
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Akıl,İrade,Çaba,İstek,Şefkat,İnanç,Israr,Cesaret...İşte Tanrı bunları verdi ve kullanalım diye bekliyor.
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Şubat 11, 2013, 06:15:15 ös
Yanıtla #11
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Sn.Ceycet ile sevdiğim ortak noktalardan biridr hurafe inancı böuyle bir başlığı açmak aklıma geldi ama malum bazı sebeblerden dolayıda açmak çok işime gelmedi.
Başlık sn.ceycet'in olunca yazmak ve alıntı ile aktarımda bulunmak şart oldu.

İNSANIN TANRISINDAN, TANRININ İNSANINA

“Felsefe bazı yönleriyle, bizzat dinden doğmuştur.” diyen E. Boutroux’un aksine aydınlanmanın önemli filozoflarından Hume ve Kant’ın öncülüğünde, inançları inkâr etmenin bir aracı olarak “din felsefesi”kullanıldı. Hegelin, din felsefesi adıyla verdiği konferanslar ve yazdığı makalelerle de bir kavram haline dönüşmüştür. “Din felsefesi”, felsefeyi sekülerleştirmenin bir çabasıdır.  Teistle-ateist arasındaki tartışmanın ilk diyaloglarını ise felsefenin kadim metinlerinde aramalıyız:

Xenophane (ykl. M.Ö. 570-485): “Tanrıları yaratanlar insanlardır; çünkü insanlar tanrılarda kendi figürlerini, kendi duygularını ve kendi dillerini bulurlar. Eğer öküzler resim yapmasını bilselerdi, tanrılarına öküz şeklini verirlerdi.”

Protagoras (ykl. M.Ö. 480-410): “Tanrılar var mıdır yok mudur, diye uğraşmaya niyetim yok. Birçok şey beni bundan alıkoyar.”

Aristo: (ykl. M.Ö. 384-?)”…ama geniş evreni, sonsuz biçimlerle dolduran hareket ve biçimleniş süreci nasıl ve ne zaman başlamıştır? Hareketin elbette bir kaynağı vardır.”

Müslüman felsefeciler ve kelamcılar da bu tarihi tartışmaya katıldılar. İnsan aklının tanrının varlığını ispat edeceğine dair önerme; aynı aklın, tanrının olmayacağına yönelik önermesini de meşru kıldı. Zira akılyürütmeyle ispat edilen yaratıcı yine aynı akılla reddedilmektedir. Bu nedenle akli önermelerle ispat edilen tanrıya inanmak bir meziyet değildir.

Özellikle İbn Tüfeyli’nin çok yaygın olarak İslam coğrafyasında okunan Hayy bin Yakzan romanı bunun en tipik örneğidir. Bir adada doğan ve orada yaşam mücadelesi vermesi gereken insan, kurda kuşa yem olmamak için uğraşması gerekirken nedense oturup bir yaratıcının varlığını aramak gibi bir dert edinmiştir.

Bizim yapmak istediğimiz teistle ateist arasındaki karşılıklı atışmaların tarafı olmak değildir.  Amacımız, tanrıyı akılla ispat etmeye çalışan medeniyetle, akıl yürüterek reddeden medeniyeti tartışmak ve post-seküler zamanda tanrı tasavvurunun nasıl olacağının izlerini sürmektir.

Tarım toplumunda kazananlar; akılla tanrının ispat edilebileceğini savunanlardı. Felsefenin tarif ettiği tanrı tasavvuru İslam kelamcıları tarafından da kabul edildi. Kuran’dan da bu düşüncenin ispatı için kevni/yaratılışla ilgili ayetleri ardı ardına sıraladılar. Hatta bu minvalde İbrahim peygamberin bir yaratıcının var olduğunu ve akılla bulunabileceğini izah ettiğine inandıkları Ay’a, Güneş’e yönelik analizlerini içeren ayetleri tefsir ettiler:

“Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü:”Rabb’im budur” dedi.  Yıldız batınca da:” Ben batanları sevmem” dedi.  / Ay’ı doğarken gördü: “Rabb’im budur” dedi. O da batınca: “Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen topluluktan olurdum” dedi. / Güneş‘i doğarken görünce: “Rabb’im budur, bu hepsinden büyük” dedi. O da batınca dedi ki: “Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım”. (Enam:76-78. Ayetler)

Oysa bu ayetler tanrı tasavvurunun putperestleşmiş/mücessemleşmiş aklına itirazı içeriyordu. Tanrının akılla bulanabileceği düşüncesinin delili değilken öyle kabul edildi. Aynı zamanda yaratıcının akılla ispat edilmesinin ontolojik meşruiyetini; insanın tanrının halifesi olduğu yorumuyla çözdüler. İnsan yeryüzünde tanrının halifesi kabul edildi zira Kuran’da:

Bir zamanlar Rabb’in meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. (Bakara: 30) Bu ayetle işaret edilen Adem, insanlığın ilk atası olarak kabul edildiğinde insan kendiliğinden tanrının halifesi olmuş oluyordu.  Oysa ayet sadece Adem’in halifeliğinden (peygamberliğinden) bahsediyordu. Buna karşın “Muhakkak biz insanıçok güzel (üstün) bir kıvamla yarattık. Sonra onu/aynı zamanda aşağılık kıldık”  (Tin: 4-5) ayetini görmüyorladı.  Kuran’da insanın halife olduğuna dair bir ayet zaten bulamazsınız.

İnsan tanrının halifesiydi… O zaman tanrı adına konuşma hakkına da sahipti. Bu rafine olmuş düşüncenin izlerini; hilafet, devlet, hukuk, kelam yorumlarında rahatlıkla görebilirsiniz. Devlet başkanı; Allah’ın halifesi, Allah’ın gölgesi. Hukuk; tanrının hukuku. Kelam; dinin merkezi akidesi haline dönüştürüldü.

Ortaçağın düzen yapıcıları, üretim biçiminin bir gereği olarak tanrının halifeliği kavramını siyasal birliği savunmanın bir malzemesi olarak kullandı.  İnsan yeryüzünde mücessemleşmiş bir tanrı olarak, tanrı adınadevlet başkanlığı yapıyordu.

Seküler Dönemin Tanrı Tasavvuru

Tanrının halifesi olan insan; sanayi devriminin çocuğu olan seküler akılla tanrının halifesi değil, evrim teorisinin sıradan bir canlısına dönüştü.  Yeryüzüne indirildiği ve tanrının halifesi olduğuna inanılan insan, gerçekliği ispatlanan evrim teorisi ile sıradan bir canlı ise sonuçta tanrı da yoktu. Tarım toplumunun teistinin tanrı tasavvuru; aynı akılla, sanayi toplumunun ateist ve seküler tasavvuruna yenik düştü. Düşmeliydi de…

Düzen yapıcıların seküler tahayyülü; tanrının temsilcisi kralın değil, ortaklaşa seçilmiş bir liderin yönetiminde devlet olması gerektiği fikrini geliştirdiler.  Zira insanın üretim biçimi değişince yaşam biçimi de felsefik önermeleri de değişmiştir. Bu yüzyılda da değişecektir…

İşçi sınıfının mücadelesi, sermayenin kullanım biçimi, ve buna bağlı olarak devlet-siyaset ilişkisi seküler aklın parçalanmasına ve kapitalist toplumla, komünal toplumu ortaya çıkardı.

Sanayi toplumu ve sekülerizm; rüştünü kazanıncaya kadar çekişmelerin, kavgaların ve savaşların nedeni oldu. İki kutuplu dünyanın oluşmasının ardından 80’li yıllarda komünizm kaybetti. Kapitalist dünya 2000’li yılların başında krize girdi.  Seküler dünyanın değişen sermaye ilişkileri ile siyasal aklın merkezinin doğuya kayıyor olması, farklı bir düzen arayışına neden oldu.

Bu arayışın sonucunda seküler toplumun taşıyıcısı ve savunucusu Ortadoğunun diktatörleri yıkılırken, İslamcılar yükselişe geçti.  Bu yükselişin nedeni; toplumun  bir değer olarak demokrasi ve çoğulculuğu talep etmesidir . İslam coğrafyasında  demokrasinin sözcülüğünü -pragmatist bir anlayışla dahi olsa- İslamcılar yapmaktadır. Sorun ise İslamcıların Ortaçağdan kalma “tanrının varlığını ispat etmeye” yönelik felsefik ve kelami tartışmaları halen sürdürmeleridir.

Dünyayı yeni bir medeniyet tahayyülü ile yönetme başarısı ancak yeni bir felsefik tahayyülle gerçekleşebilir. O tahayyül: Tanrı tarafından evrimle yaratılmış olan insanın kabülüdür. Tanrının; aralarından seçerek peygamber kıldığı insan aracılığıyla konuştuğu tasavvurunu geliştirmektir. Böylece insanın tanrıyı ispat etme ukalâlığıyla, her şeyi tanrıya nisbet ederek din bezirgânlığı yapmasının yolu engellenecektir.
alıntı


Özelliklede şu halife bahsi yukarıdaki bölümün yine tekrarı aynen yazacağım manası çok açıktır.


Bir zamanlar Rabb’in meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. (Bakara: 30) Bu ayetle işaret edilen Adem, insanlığın ilk atası olarak kabul edildiğinde insan kendiliğinden tanrının halifesi olmuş oluyordu.  Oysa ayet sadece Adem’in halifeliğinden (peygamberliğinden) bahsediyordu. Buna karşın “Muhakkak biz insanıçok güzel (üstün) bir kıvamla yarattık. Sonra onu/aynı zamanda aşağılık kıldık”  (Tin: 4-5) ayetini görmüyorladı.  Kuran’da insanın halife olduğuna dair bir ayet zaten bulamazsınız.

Dış manası ile baktığınızda halifenin kelime anlamına göre yaratıldığımız düşünüldü hep oysa iç anlamını kavradığında öyle değildir yukarıdaki şekildeki gibidir halifeden kasıt ademdir.

Saygılarımla
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Şubat 11, 2013, 11:27:32 ös
Yanıtla #12
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 261

Kuran ' da adı geçen ''Ad kavmi'',''Hud suresi'' batık kıta Atlantis 'de yaşamış insanları işaret eder.Hermes,günümüzdeki dinlerin daha hiç biri yokken,ggünümüzden  15-20000 yıl önce hangi dine,hangi kutsal kitaba,hangi peygambere uymuştu,hangi disiplini uygulamıştı,daha Kabe bile yokken hangi kıbleye dönüp hangi namazı kılmıştı da ''yüce bir yere yükseltilmişti?''Bu gerçeğe verilecek tek yanıt vardır o da;''VİCDAN''Bu sebeple o yüceltilerek,yarı-tanrı makamına oturtulmuştur.Bu yüzden güncel dinlerin kutsal metinleri 'arınmamış ve taşlaşmış kalp' üzerinde çok durmaktadır.Arınmamış kalpleri,yani içlerindeki tanrısıyla,özleriyle irtibat kurmamış,sadece hayvansal tutkularının sözünü dinleyen insanların kalplerini de 'katı,taşlaşmış'olarak anar.Şu halde tüm bu gerçeklerin ışığında din denilen kavram,kalbin içindeki özün sesini dinleyerek ona yönelmek,onun dediklerini yapmaktan ibarettir.Kuran bu gerçeğe şöyle işaret eder:'' O halde yüzünü dine bir hanif olarak çevir;O Allah fıtratına ki insanları onun üzerine yaratmıştır!O Allah yaratışına bedel bulunmaz,doğru sabit din odur ve lakin insanların çoğu onu bilmezler!''(Rum 30)Burada dikkat edilecek olursa çok önemli bir vurgu vardır o da,''insanları'' der!Yani ırk,millet,dil,renk,cinsiyet ve inanç bakımından hiç bir ayırım yapmadan tüm insanlara hitap edilmektedir.

İnsanın ibadeti sadece''oruç,namaz,hac ve zekat''tan ibaret değildir.İbadet denilen olgu tüm zamanlarda;''Vicdan ve akıl sahibi olmak;çağdaş,evrensel ve pozitif düşünmek;insanları hakikate uyandırıp aydınlatmak;insanlığa hizmet etmek,hizmetten hiçbir çıkar sağlamamak,hayvansal tutkulara egemen olmak,vicdani ahlakla arınarak kendisini kurtardıktan sonra başkalarını kurtarmak,okumak,bilim öğrenmek ve insanlık için faydalı şeyleri de üretmeyi'' de kapsamaktadır.Bu değer ve eylemlerle beslenmiş ibadet Tanrı katında geçerlidir,bu değerlerin dışında yapılanlar kendisini sanal bir ruhsallıkla kandırmadan ibaret,şekilcilikle özdeş olarak hiç bir şey ifade etmezler.

Günümüzde maddeye hapsedilerek putlaştırılan inançların,şekilcilikle farkında olunmadan obje tapımına dönüştürüldüğü gibi...İnsanlar hakikati nasıl bilecek ve mantıken nasıl sorgulayacaklar?Tanrı,her konuda sorgulama yapılmasını istemeseydi insana evrensel boyutta akıl ve düşünme melekesini vermezdi!Teologların bunları çağdaş ve evrensel felsefeyle her boyutta derinlemesine düşünerek irdeleyip,iç yüz anlamlarını çözerek insanlara aydınlanmaları için sunacakları yerde,hurafe tezgahında zırva dokumakla meşgul olmaları ne kadar doğrudur?Onlar Arapça bilirler,onunla okur ve yazarlar,ama Kuran ' ın iç yüzü ve onun evrensel çağdaş ruhundan,iç boyutta nasıl bir hakikate açıldığını evrensel gerçeklerin ışığında görmezden gelmeleri üzücüdür.Onların bir kısmı sevgiden,hoşgörüden,humanizmden yoksundur ve Araplaşmayı,Arap milliyetçiliğini,emperyalist Emevi geleneklerini dini uygulama,evrensel İslam sanırlar!

Şimdi tek din var,o da siyaset;tek tanrı var o da para...

Saygılarımla...
Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.
(Socrates)


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
32 Yanıt
21899 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 19, 2009, 09:29:05 ös
Gönderen: sun
19 Yanıt
9734 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 21, 2016, 03:14:52 ös
Gönderen: Hendese
3 Yanıt
3159 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 15, 2013, 04:30:01 ös
Gönderen: NOSAM33
0 Yanıt
2434 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 30, 2010, 11:56:04 öö
Gönderen: ceycet
2 Yanıt
3180 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 01, 2010, 11:10:21 öö
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
2177 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 01, 2010, 01:11:35 ös
Gönderen: ceycet
7 Yanıt
4346 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 12, 2013, 11:47:50 ös
Gönderen: Alşah
3 Yanıt
2480 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 15, 2013, 08:44:32 ös
Gönderen: ceycet
2 Yanıt
2484 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 20, 2013, 07:28:55 öö
Gönderen: ceycet