Sayın mbulut getirmiş olduğu bu konuda Forumun “Düşünce Özgürlüğü” ve “Vicdan Özgürlüğü” bölümlerinde ayrı ayrı olmak üzere hayli irdeleme ve tartışma yapılmıştı.
Kuşkusuz oradaki irdeleme ve tartışmalar, bu konunun bir başka başlık altında bir kez daha ele alınmasını engellemez. Çünkü gerek Düşünce Özgürlüğü gerek Vicdan Özgürlüğü, sadece Masonlukta değil, genel olarak hemen tüm toplumlarda pek önemlidir. Hele Türkiye’de daha da önemlidir. Türkiye’den çok daha önemli olduğu ülkeler de var ama biz önce kendi sorunlarımızı çözelim ve bu bağlamda gelişme sağlayalım da öteye geçmek sonraya kalsın.
Bu başlık altındaki çalışmamızın gecikmesi ise, moderatörümüzden Sayın mbulut’un bu başlığının Forumdaki yerini değiştirmesini rica edişimiz, sağ olsun onun da bizi kırmayışı ama bunun zaman alması oldu.
Bu girizgâhtan sonra diyeceklerime başlayabilirim.
Düşünce ve vicdan özgürlüğünün ortak yanlarından biri, bu özgürlüklerin dünyanın bir ülkesinde tam, %99 sağlanamamış oluşudur. Gerçi bu bağlamda ileri gitmiş uluslar ve toplumlar vardır ama onların bire noksanlarından söz etmek olanaklıdır.
Acaba bu özgürlüklerin üstün bir düzeyde oluşu bir yüzdeyle gösterilebilir mi?...
Bilemem. Ancak geçmişteki bazı akademik çalışmalarda edinmiş olduğum deneyim, bu gibi sosyal nitelikli konularda %70-75 gibi bir rakamın hayli yüksek düzeyde bir başarı sayıldığıdır.
Sayın mbulut Atatürk’ün bir sözüyle başlamış. Ne güzel!... Aslında o söz öyle değil şöyledir: “Muallimler, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür , irfanı hür , nesiller ister." Demek ki işin içinde bir de irfan var yani seziş yeteneği.
Atatürk’ün gerek düşünce özgürlüğü gerekse vicdan özgürlüğü üzerine çok sözü, vecizesi vardır. Hepsini tutabilmiş olsaydık, günümüzde Türkiye’de bu özgürlükler, Batı ülkelerini kıskandırabilecek düzeye varmış olurdu.
Aslında bu “fikri hür, vicdanı hür , irfanı hür” üçlemesi, özgün olarak Tevfik Fikret’indir, bilirsiniz… Yoksa bilmez misiniz? Şöyle demiştir bir şiirinde:
Kimseden bir fayda ummam ben, dilenmem kol kanat
Kendi boşluk, kendi gökkubbemde kendim gezginim,
Bir eğik baş bir boyunduruktan ağırdır boynuma;
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim.
(Şiirin tamamını internette birçok sitede bulabilirsiniz. Ben de onların birinden kopyaladım.)
Ancak ne olmuş yani önce Tevfik Fikret söylemişse… Atatürk bunu tek kişinin bireyselliğinden çıkarıp tüm Cumhuriyet çocuklarına yansıtmış ve öğretmenlere de ağır bir görev yüklemiş; vasiyet gibi…
Sayın mbulut sormuş “Fikir ve vicdan hürriyetine sahip nesillerin yetişmesinin tek sorumluları öğretmenler mi?” diye…
Benim yanıtım “Evet!”
Karşılarında büyük engeller var. En büyük engel de o nesillerin aileleri. Buna karşın sorumlu, yükümlü olanlar öğretmenler.
Bu nedenle de belki de öğretmenlik, bu ülkenin en değerli, en önemli, en kutsal işi ve mesleği…
Bir iş ve meslek oluşunun ötesinde bir zanaat… Masonluk gibi. Bir görev içeren, bir ülküye yönelmiş, ilkeli bir zanaat, bir meslek, bir iş…
Sayın mbulut tek bir kerede o kadar çok yazmış ki, benim nefesim aynı tempoda o kadar uzun boylu koşmaya yetmiyor. Bu aşamada biraz dinlenip nefes alayım. Sonra devam ederim. Bu arada belki başka katkılar da gelir.