Uzaktan gazel atmak öyle kolaydır ki...
Dilek başka şey, dileği bir programa bağlayıp uygulamaya koymak başka.
Bu dilekte bulunanlar hiç bir eğitim/öğretim programı (müfredat) hazırladı mı acaba? Bu işin bir kitabını, kitap olmasa da öğretim aşamalarını gösteren bir metni hazırlamaya/düzenlemeye girişti mi? Bunun öğretmenliğinin nasıl yapılacağını, hangi yöntemin kullanılacağını, kimin böyle bir dersin öğretmeni/eğitmeni olabileceğini, toplumda böyle kişilerin bulunup bulunmadığını, varsa öğretim becerileri olup olmadığını ve pedagoji eğitiminden geçip geçmediklerini (bu zorunludur) hiç düşündü mü?
Dedim ya, uzaktan gazel atmak kolay iş.
Bir gazel de ben atayım: Orta öğretimin son sınıfına seçmeli ders olarak "İçrek Öğretiler ve Masonluk" konsun.
Saygıdeğer ADAM;
Ben fikrimi söyledim. Hemde bir eğitimci olarak. Bu benim düşüncem. Bu arada hakikaten iyi gazel okurum, ama iyi bildiğim gazeli okurum. Ciddiye alınmak isterim çünkü..
Bu ülkede Çerkez, Kürt, Laz, vs yaşıyorsa, bu insanların kendi dillerini en iyi bilenleri muhakkak vardır. Ve dil eğitimine yönelik bir program hazırlanırken, 1 kişinin her şeyi bilmesi ve yapması takdir edersiniz ki beklenilemez. Üstelik konu "dil" ise... Dil konusu üzerinde en titizlikle durulması gereken konudur. Sizin kaygınız da ondan kaynaklanıyor sanırım.
Öte yandan, söz konusu dersler zorunlu olarak konulmuş olsa, bu durum olayı başka bir boyuta taşıyacaktır elbet. Ama seçmeli olarak konmasında bir sakınca görmüyorum ben. Dünya üzerindeki dilleri muhafaza etmeye hizmet eden bir proje olarak görürüm bunu. Bunu ifade etmek istemiştim.
Sn ADAM, sorularınıza cevap vermem gerekiyor:
- Bir eğitim/öğretim programı (müfredat) hazırladım (Bir proje kapsamında)
- "Bu işin bir kitabını, kitap olmasa da öğretim aşamalarını gösteren bir metni hazırlamaya/düzenlemeye girişti mi?" diye sormuşsunuz: Bunun için yapılacak en sağlıklı temel hazırlık şöyle olabilir:
Takdir edersiniz ki, bir dilin en iyi konuşucusu, onun en eski konuşucusudur. O nedenle yaşlı olması bir avantajdır.
Örneğin, dile ait ünlü ve ünsüzleri, dilin karakteristiğini yansıtarak konuşan ideal konuşucuya, konuşma sırasında akustik analiz yöntemi uygulanabilir ve günümüz teknolojisiyle inanılmaz neticelere varılabilir.
- "Bunun öğretmenliğinin nasıl yapılacağını, hangi yönktemin kullanılacağını, kimin böyle bir dersin öğretmeni/eğitmeni olabileceğini, toplumda böyle kişilerin bulunup bulunmadığını, varsa öğretim becerileri olup olmadığını ve pedagoji eğitiminden geçip geçmediklerini (bu zorunludur) hiç düşündü mü?" sorusuna ise:
Bu eğitim modelini hayata geçirmek sağlam bir ekiple mümkün olacaktır. Halk edebiyatçısından tutun, çeşitli analizleri yapacak doktoruna, sosyoloji alanından coğrafyaya hatta etnomüzikologlara kadar.... Bu insanların ekip olarak çalışması, birbirlerinin dalı hakkında fikir sahibi olana ve bu fikirleri çalışmada nasıl kullanacaklarını anlayana kadar tartışmaları gerekmektedir diye cevap verebilirim.
Aslında bu hiç de zor değildir. Kaldı ki Anadolu ağızlarına yönelik buna benzer çalışmalar uzun yıllar oncesinde basarıyla sonuçlandırılabilmiştir. Bir yöre ağzının yazı dilinde bulunmayan, yöreye özgü harfleri ve onların mahreçlerinden bahsediyorum. Bu müthiş bir detaydır. Onca detayı dahi çok önceden çözümleyebilmişsek, diğerlerine neden yer vermeyelim. Gayet bilimsel bir iş olacak ve bizi geliştirecektir diye düşünüyorum.
Ben Kürt, Laz ya da Çerkez değilim. Benim, bir topluluğun davasını sürdüğüm ise hiç söylenilemez. Ben Türk kökenli bir hümanistim ve insana dair olan her şeye saygı duyar ve tanımak isterim.
Örneğin İbranice bilmeyi çok isterdim fakat bunun için vaktim yok.. İnşallah bir gün vakit ayırabilirim. Arapça öğrenmeyi de isterdim.. Keşke elimden gelse de işim gücüm dünyayı gezerek anlamak olsa ve insanları tanısam, dillerini öğrenip, onlarla kendi dillerinde konuşabilsem... İşte o zaman insanın değerini derinlemesine anlardım belki... Tanrı insanları renk renk yaratmış..Bu renkler farklılık değil, bir zenginliktir kanımca. Tanrının yüceliğinin bir göstergesi olmalıdır onca dil onca kültür onca insan...
Oldukça saygı duyduğum -sıkça ziyaret edemesem de- girdiğim vakitler keyif aldığım bu ortamda yanlış anlaşılmak değildir niyetim. Farklı bir yerden bakarak yaptığım bir yorumdur sadece.
Yazınızın finalinde -sizin tabirinizle- bir gazel atmışsınız sevgili ADAM,
"Orta öğretimin son sınıfına seçmeli ders olarak 'İçrek Öğretiler ve Masonluk" konsun' demişsiniz..
Bence bu ders konsa da, aslına uygun icra edilemezdi, çünkü benim anlayışıma göre eğitim, işin sahasında öğrenilir. Aksi halde sizin de dediğiniz gibi uzaktan gazel atmak olur.. Bu da Masonluğu öğretmek olmaz kanımca...
Saygılarımla...