Aristoteles ve Astronomi:
Aristoteles, astronomik bakımdan tüm evreni kapsayan bir sistem kurmaya yönelik çalışmalar da yapmıştır.
Onun tasarladığı evren modelinde, en dış kürede kendisi hareketsiz ama tüm evrene hareket veren Tanrı vardır. Daha sonraki halkalar güneş, ay ve gezegenlere ayrılmıştır. Elbette evrenin merkezinde de ateş, su, hava ve topraktan oluşma dünya vardır. En yetkin gök cismi dünyadan en uzak küresel yörüngede dolaşan gökcismidir. Kuşkusuz en dışta olduğu için de Tanrı en yetkin olandır.
Bu evren görüşündeki en önemli nokta, gök ve yer yasalarını birbirinden kesin olarak ayırmasıdır. İşte bu düşünce onu Skolastik Kilise’nin azizleri katında saygın bir yere koyar.
Aristoteles’in evrene ilişkin görüşleri, Kutsal Kitap’ta yazılı olanlara uygun düşer. Kilise bu işten çok memnun kalır. Gerçi Kutsal Kitap’ta bu bağlamda anlatılanlar aslında astronomik değil, ahlâki ve manevi bir anlam taşımaktadır ama zararı yok; bu Kilise’nin işine gelir. Çünkü birtakım sapkınlar (!) ortaya başka, olmayacak evren yapısı modelleri koymaktadır.
Aristoteles çıplak gözle yaptığı gözlemler sonucu «Güneş pürüzsüz ve lekesiz bir gök cismidir.» yargısına varmıştır. Bu deyiş aslında Pagan inançlarına daha uygundur ama Skolastik Kilise tarafından o denli benimsenir ki, Meryem için her keresinde “Güneş gibi lekesiz ve temiz.” deyimi kullanılır. Ne var ki yüzyıllar sonra yaptığı teleskop ile güneşi inceleyen Galileo’nun güneşte pürüzler- ve lekeler saptaması, skolastiği değil kendisini çok zor durumda bırakacaktır.
Aristoteles, matematiğin ya da niceliksel ölçümlemenin fizikteki önemini görmezden gelir ve aşağılar. Fiziksel alanlarda olduğu gibi biyolojik alanlarda da gözleme başvurma yoluna hiç girmez. Örneğin kadınların dişlerinin erkeklerden az olduğunu öne sürer; üç kez evlenmesine karşın eşlerinin birinin ağzını açarak dişlerini saymak aklına gelmemiştir. Kim bilir, belki de gelmiş, saymış, yanlışını görmüş ama söyleyeceğini söylemiş olduğu için değiştirememiş, felsefi bakımdan oluşturduğu ve kendisine de uyguladığı eleştiri yöntemini bilimsel yargılarına da uygulamaktan kaçınmıştır.
Ancak günümüzün bilim ve bilgi düzeyi açısından Aristoteles’in saçmasapan gibi görünen bu tür varsayımları onun önemini ve değerini düşürmez. Onu önemli kılan, Antik Çağda tüm evreni kapsayan bir sistem kurma yolunda adım atan son bilim adamı ve filozof olması, kendisinden sonra başlayan Helenistik Çağın güçlü bilimsel atılımlarını besleyen kaynak yaratmasıdır.
Ancak bunun yanı sıra onun modern bilimin doğuşunu geciktiren en önemli düşünür-bilgin olduğu da yadsınamaz. Aristoteles’in felsefi görüşlerini kendine dayanak alan Orta Çağ skolastik felsefe ve teolojisi, onun bilimsel görüşlerine de büyük saygı duymuş, tam bir dogma ile tüm Aristoteles bilimine yüzyıllarca toz kondurmamış, eleştirisine bile katlanamamıştır.
Daha önce de değinmiş olduğum üzere; Aristoteles’in bilimsel deyişlerine karşı çıkmanın cezası engizisyon ve ölüm olmuştur; elbette canlı canlı yakılarak…
Aristoteles’in astronomik varsayımlarının çürütülmesi için tam 18 yüzyıl geçmesi, Kopernikus ve Kepler gibi bilginlerin ortaya çıkması, hareket ile ilgili yasalarının çürütülmesi için de önce Galileo, sonra da Newton’un gelmesi gerekecektir.
Kuşkusuz çalışmalarının bu sonuçlara varacağını ya da vardırılacağını Aristoteles de bilemezdi. Antik Çağın bu bilgin-filozofu Orta Çağ denilecek olan o karanlık dönemin kendi varsayımları üzerine kurulup yönleneceğini bilseydi, her halde tüm yapıtlarını kendi eliyle daha sağlığında yok ederdi.