1738 Tarihli Değişiklik
James Anderson’un anayasanın ilk maddesinde yapmış olduğu bu değişiklikte bir masonun sadık bir Noaşit olması gerektiğini eki getirilmişti.
Sözlük anlamı bakımından Noaşit (Noachide) “Nuh’un buyruklarına uyan kişi” ya da “Nuh’un izinden yürüyen kişi” anlamına gelir. Nuh, tarihte teolojinin ilk ve özgün kurucusu olarak benimsenmiş olup, Noaşit olarak anılan inançlılarca benimsenen yedi buyruğu vardır:
1. Tüm putları reddedeceksin.
2. Tek “Gerçek Tanrı”ya inanacaksın.
3. Cinayet işlemeyeceksin.
4. Yakın akrabalarınla cinsel ilişkide bulunmayacaksın.
5. Çalmayacaksın.
6. Adil olacaksın.
7. İçinde kan olan et yemeyeceksin.
Bu değişiklikte bir diğer eklemeyle de, özne olarak “bir mason” yerine “iyi ve Hristiyan bir mason” terimi kullanılmıştı. Böylelikle, Masonlukta belirgin bir dinsel nitelik belirlenmiş oluyordu. Nitekim Anderson, Masonluğa karşı yapılan saldırıları yanıtlamak üzere 1733 yılında yayımlamış olduğu bir kitapçıkta da Masonluğun anayasasının birinci yükümlülüğünün sonunda geçen “tüm insanların üzerinde uyuştukları bir din” deyişinin, Hıristiyanlıktan başka bir şey olmadığını savunmuştu.
Hatırlarsınız, bir de George Payne tarafından hazırlanıp 1723 tarihli anayasa kitabına eklenmiş olan “Genel Tüzükler”den söz etmiştim. O tüzükler 1738 tarihli anayasada da yer almaktaydı ama önemli bir eklenti yapılmıştı. Gerçe anayasanın bünyesinde değil ama bu başlık ile bağlantılı. Burada bir adayın. Masonluğa kabul edilebilmesi için sahip olması gereken bireysel nitelikler sayılırken, adayın “Tanrı’yı ve Kilise’yi seven, azizlere saygıda kusur etmeyen bir kişi” olması gerektiği üzerinde özenle durulmuştu.
Tanrı’yı ve Kilise’yi sevmek ve azizlere de saygı göstermek, aslında Roma Katolik Kilisesi’nin bir Hıristiyan için öngördüğü öncelikli koşullardandır. Böylece, 1738 yılında Masonluğun aforoz edilmesi olayına karşı âdeta ödün verir bir tutum takınma çabası göstermeye çalışıldığı da söylenebilir.
Masonluğun 1723 tarihli özgün anayasası, bir yandan salt operatif nitelikli masonlarca hiç beğenilmezken, diğer yandan da birinci yükümlülüğünde yer alan hayli geniş dinsel tolerans ilkesini henüz içlerine sindiremeyen spekülatif masonlarca da pek benimsenememişti. Hatta o tarihlerde büyük loca genel kurulunun üyesi olmadıkları için temel yasa kitabını ancak yayımından sonra görebilenlerden birçoğu için bunun bir şok etkisi yarattığı bile söylenebilir.
Buna benzer bir etki de bu kez 1738 yılında, Masonlukta tam bir inanç özgürlüğünü, olasıya geniş bir dinsel toleransı savunanların üzerinde olmuştu. Buna karşılık 1738 tarihli yeni yasa kitabı, Masonluğun açık ve belirli bir dinsel niteliğinin de olması gerektiğini savunanların yüreklerini hiç olmazsa biraz serinletmişti.