Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: TSK: Bu Ne Perhiz Bu ne Lahana Tursusu  (Okunma sayısı 17946 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 24, 2009, 02:00:30 öö
Yanıtla #30
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Gayrımüslimlerin hedef alındığı Kafes Eylem Planı’nda isimleri geçen üçü amiral 41 subayla ilgili herhangi bir işlem yapmayan Genelkurmay, haberi yapan Taraf için suç duyurusunda bulundu

Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreteri Tümgeneral Ferit Güler, “Kafes Operasyonu Eylem Planı”nı ortaya çıkaran Taraf gazetesi hakkında suç duyurusunda bulunduğunu açıkladı. Tümgeneral Güler, planda ismi geçen ve Deniz Kuvvetleri’nde görevli muvazzaf subaylar hakkında herhangi bir işlem yapıp yapmadıklarına değinmekten ise kaçındı.
Tümgeneral Güler, Genelkurmay Başkanlığı Karargahı’ndaki haftalık basın bilgilendirme toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtladı. Taraf’ın yayımladığı “Kafes Operasyonu Eylem Planı”nın hatırlatılması üzerine Tümgeneral Güler, “Poyrazköy soruşturması ile ilgili olarak Başbakanlık tarafından dün yapılan açıklama vardır. Ayrıca söz konusu yayın organı hakkında Adalet Bakanlığı’na suç duyurusunda bulunulmuştur” dedi.

Bu subaylara ne yaptınız
Tümgeneral Güler konuşmasında, planda ismi geçen 41 askere ise hiç dokunmadı. Ergenekon savcılarının yürüttüğü soruşturma kapsamında Kafes Planı’nda ismi yer alan yedi asker tutuklanmıştı. Taraf hakkında suç duyurusunda bulunan Genelkurmay’ın AKP ve gayrımüslimleri hedef alan planı hazırlayan muvazzaf subaylar hakkında herhangi bir işlem yapıp yapmadığı merak ediliyor. Kafes Operasyonu Eylem Planı’nda ismi geçen subayları bir kez daha yayımlıyoruz:

İşte plandaki muvazzaf subaylar
Danışma Kurulu
Kora. F.Ö.: Başkan
Kora. K.S.: Başkan Yardımcısı (Üst düzey bir görevde)
Tuğa. M.F.İ.: Üye

Özel Operasyon Komutanlığı
Dz. P. Kur. Kd. Alb. M. H: Özel Operasyon Gücü Komutanları
(E) Dz. Bnb. Levent Bektaş: Özel Plan Hücre Lideri (Tutuklu)

Marmara Bölge Komutanlığı
Dz. Yb. Ercan Kireçtepe: Marmara Bölge Komutanı (Tutuklu)
Dz. Bnb. Emre Onat: 1. Hücre Lideri (Tutuklu)
Y/S Kd. Bçvş. Halil Cura: 1. Hücre Elemanı (Tutuklu)
Tls. Kd. Bçvş. Saddetin Doğan: 1. Hücre Elemanı (Tutuklu)
Eln. Bçvş. D.E: 1. Hücre Elemanı
Dz. İşçi T.V.A: 1. Hücre Elemanı
Dz. Kur. Kd. Bnb. Emre Sezenler: 2. Hücre Lideri (Tutuklandıktan sonra serbest bırakıldı.)
Dz. Kd. Bnb. Emre Günay: 2. Hücre Elemanı (Tutuklu)
Shh. Kd. Bçvş. H.D: 2. Hücre Elemanı
Eln. Kd. Bçvş. Feridun Arslan: 2. Hücre Elemanı (Tutuklu)
Eln. Bçvş. İ.B: 2. Hücre Elemanı
Ege Bölge Komutanlığı
Dr. P. Kd. Alb. M.S.: Ege Bölge Komutanı
Dz. Kd. Alb. Levent Gülmen: 1. Hücre Lideri (Ergenekon’a ait belgeleri imha ettiği iddia edilmişti.)
Dz. P. Kd. Bnb. Erbay Çolakoğlu: 1. Hücre Elemanı (Gözaltına alınmıştı.)
Dz. Bnb. A.A. S: 1. Hücre Elemanı
Dz. Yzb. B.A: 1. Hücre Elemanı
Dz. Ütğm. B.Ç: 1. Hücre Elemanı
İsth. Kd. Bçvş. S.E: 1. Hücre Elemanı
Mot. Kd. Bçvş. M.A: 1. Hücre Elemanı
Bçvş. E.T: 1. Hücre Elemanı
Rad. Üçvş. T. Ö: 1. Hücre Elemanı
1 Dz. Kur. Yb. H. Ö: 2. Hücre Lideri
Dz. Bnb. G. Y: 2. Hücre Elemanı
Dz. Kd. Yzb. Ü. Ö: 2. Hücre Elemanı
Dz. Yzb. B.K: 2. Hücre Elemanı
Tls. Kd. Bçvş. D. M: 2. Hücre Elemanı
Rad. Kd. Bçvş. H. E: 2. Hücre Elemanı
Kaz. Kd. Bçvş. M.l: 2. Hücre Elemanı
Top. Bçvş. A.B: 2. Hücre Elemanı

Karadeniz Bölge Komutanlığı
Dz. Yb. I. Z. T: Karadeniz Bölge Komutanı
Dz. Yb. İ.L.O: 1. Hücre Lideri
Dz. Kur. Bnb. Ö.E: 1. Hücre Elemanı
Dz. Bnb. M.F: 1. Hücre Elemanı
İsth. Kd. Bçvş. T.D: 1. Hücre Elemanı
İda. Bçvş. M.A: 1. Hücre Elemanı
POT. Kd. Bçvş. M. K: 1. Hücre Elemanı




Kasım 24, 2009, 02:05:52 öö
Yanıtla #31
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Ordunun siyasal sistemdeki rolüne dair her tartışma, bana Carl Schmitt’in teorisini ve terminolojisini hatırlatır. Schmitt, Nazilerin ideolojik/teorik desteğe en çok ihtiyaç duydukları dönemin en önemli figürlerindendir. Naziler, iktidara tırmandıkları dönemde ve iktidarlarının ilk evresinde, bu meş’um akademisyenin fikirlerinden bolca yararlanmışlardır.

Schmitt’in zihin dünyasının ve bütün eserinin anahtarını, siyaset kavramına ilişkin yaklaşımı oluşturur.

“Telaffuz edilemeyenin virtüözü” olarak nitelenen Schmitt’e göre, siyasetin özü “dost-düşman ayırımı”nda yatar. Schmitt’in, “dost-düşman ayırımı”nı “mücadele” ve “savaş” kavramlarıyla birlikte düşündüğünü ve siyasetin nihai anlamını dost ile düşman arasındaki mücadele ve/veya savaşta gördüğünü vurgulayalım.

Böyle bir kabule dayanan bir sistemde, toplum ancak olağanüstü hal mantığıyla yönetilebilir.

Bu zihin dünyasında, siyah ile beyaz dışındaki renklere yer yoktur; fikrin yerini hamaset, tartışma ve müzakerenin yerini seferberlik alır. Her şeyin “topyekûnlaştırıldığı” bir dünyadır arzulanan.

Bu dünyanın gerçek egemeninin kim olduğu sorusuna, Schmitt’in yanıtı nettir: “Olağanüstü hale kim karar verirse, egemen odur.” Şartların “olağanüstü” nitelik taşıdığına karar verme gücünü elinde tutan otorite, tehlikeyi savuşturmak için her türlü tedbire başvurabilir; bu konuda hukukla da bağlı değildir.

Türkiye’de ordu, siyasete müdahale etme “misyonu”nu bu zihniyetten alıyor. Ordunun bütün “müdahaleleri”, sürekli tehdit ve tehlike algısı yaratmak ve buna uygun düşmanlar üretmek üzerine tesis edilmiştir.

Ordunun “gücü” ise, bu misyonu tartışılmaz kılmasından geliyor. Gücün nihai kaynağı ise, tabii ki silahtan başka bir şey değildir. Ordunun her türlü tartışmada en büyük ve en etkili argümanı silahtır. Burada hukuk, ancak ordunun dokunulmazlığını garanti ettiği ölçüde, bir anlam ve değer taşır.

Bu düzenin devamı, soğuk veya sıcak bir savaşın ya da savaş ihtimalinin varlığına bağlıdır. Soğuk savaş şartlarında ordu, hâkimiyetini sürdürmekte zorlanmadı. Soğuk savaşın ardından, ordunun imdadına Kürt sorunundaki sıcak çatışma yetişti. Bu da yetmedi, devreye “şeriat tehdidi” sokuldu. Ordu, böylece “olağanüstü hal”i ebedileştirebileceğini sandı.

Oysa tam aksi oldu; kısa sürede yolun sonu göründü. Sonun başlangıcını ise, ordunun dokunulmazlık zırhının delinmesi oluşturdu. Dokunmak, ille de fiziksel temas değildir; tek başına “itiraz” bile, dokunulmazlıkta gedik açmaya yeter.

27 Nisan muhtırasına hükümetten ve toplumun muhtelif kesimlerinden gelen güçlü itiraz ve özellikle 22 Temmuz 2007 seçimlerinde halktan gelen sert tepki, ordunun “açığa düşmesi”ne yol açtı. Ordu, bunun üzerine, silah dışındaki argümanlarla kamuoyunun önüne çıkmaya mecbur kaldı. İşte bu andan sonra, ordu, “eski düzen”e (ancien régime) dönüşün köprülerini kendi eliyle yıkmış oldu.

Her savunma, yeni bir suç itirafına dönüşmeye başladı. Kamuya konuşan komutanlar, “yaptım oldu, var mı diyeceğiniz” lafları dillerinin ucuna çok sık dayanmasına rağmen, acı acı yutkunmak zorunda kaldılar.

Ergenekon operasyonu sayesinde, ordu fiziksel dokunma gerçeğiyle tanıştı. Silahların gölgesi ve korkunun ipoteği kalktığında, hukukun başka türlü işleyebileceğini gördüler. Bu ise, tam anlamıyla kendilerinde travmatik bir etki yarattı. Artık konuşmalarına daha fazla dikkat etmeleri gerekiyordu. Ama dili silah olan bir varlığın; sözle, kelamla düzgün bir ilişkisi kurması hiç kolay değildir. Bu durumda, her konuşma, başlarına yeni bir bela açmanın habercisi oluveriyor.

Şimdi, askerler adına başkaları “söz”ü almaya yelteniyorlar. Mesela birileri çıkıp, “İrticayla Mücadele” türü belgelerin hazırlanmasına hukuksal meşruiyet uydurmaya çalışıyorlar. Bunun için de, İç Hizmet Kanunu’nun şu meş’um 35. maddesinden medet umuyorlar. Oysa kendileri de çok iyi biliyorlar ki, hiçbir hukuk kuralı, o hukuk düzenini devre dışı bırakacak bir işlevle donatılamaz. “Cumhuriyeti korumak ve kollamak adına” bırakın doğrudan müdahaleyi, siyaset yapmak anlamına gelen herhangi bir söz veya fiil bile, bizzat Askerî Ceza Kanunu tarafından suç sayılıyor.

Cumhuriyeti demokrasiden ayrı düşünmeyen ve kabul etmeyen herkes, bu son gelişmelerin gereğini talep etme yükümlülüğü altındadır. Sorumlular hakkında idari ve adli her türlü işlemin yapılması, zaten hukuk devleti olmanın asgari gereğidir. Önemli olan, bunun ötesine geçmektir. Öteye geçiş için yaşamsal önem taşıyan iki köprü vardır. Biri, orduyu demokratik bir hukuk devletinin “olağan” çerçevesine sokacak anayasal ve yasal reformlardır. Diğeri, PKK sorununun barışçıl, Kürt sorununun demokratik çözümünde tutarlı ve kararlı davranmaktır. Birincisi, askerî vesayet rejiminin hukuksal temellerini ortadan kaldıracak; ikincisi ise, siyasal ve fiili kaynaklarını kurutacaktır.

Krizden erdem yaratma fırsatı, bir kez daha kapıda; onu geri çevirmeyelim...



MIthat Sancar


Kasım 24, 2009, 02:11:08 öö
Yanıtla #32
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Orduda bu "curukler" (!) oldukca millet AKP'den vazgecesi varsa da vezgecmeyecek, AKP'li olmayanlar bile secimde iktidar partisine oy verecektir.


Kasım 24, 2009, 09:22:41 öö
Yanıtla #33
  • Ziyaretçi

ülkemizde ,araba devrilince veya devrilmeye dogru giderken yol gösteren çok olur diye bir söz vardır  bizde.  çok dogru bir söz. aslında işin başı ülkemizdeki hukuk kuralları ile ilğili . hukuktave siyasal bilgiler konusunda kuvetler ayrılıgı diye bir kavram vardır. aslında bizim kuvetler ayrılıgı arzulanan seviyede  olmadıgından kaynaklanıyor. bu  kavram gelişmesse yeterinçe her şey birbirine karışır. yani atla araaba yer degişmiş olur.  her konu açıldıgında üstüne vazife olmayan herkes  fikirler öne sürer  ve bir sonuçada varılamaz.bende bu konunun içinden  işin başındayken  hemen çıkayım çünkü bu konunun içinden çıkamayaçagımdan  emin oldugum için konuyu baglıyorum.sevgiyle kalın.


Kasım 24, 2009, 01:42:07 ös
Yanıtla #34
  • Ziyaretçi

Bütün tartışmaları ve kaosu yaratan , biz çözmezsek gelir çözerler diyen AKP 'dir. Bu ordunun planı değil AKP planıdır...Orduyu pasifize et , habire  Irak  'tan  Kürtleri  getir  doldur , ortalığı karıştır , iç savaş çıksın , ABD barış gücü getirsin , federe İslam veya her neyse kurulsun...Irak 'ın başına gelenlerinin bizim ülkemizin başına gelmesi kaçınılmazdır...Ayrıca   Irak tan gelip yerleşen medeniyetsiz dağlıları beğenmek zorunda değilim...Beğenmiyorum ,sevmiyorum  ve ülkeme gelip yerleşmeleri istemiyorum : Çünkü hırsızlar, çünkü parazitler , çünkü ısrarla Kürt faşizmini yayıyorlar, çünkü teröristler...Ben ülkeme  Irak tan Suriye den   daha çok kürt gelmesini istemiyorum, bunun için gerekçelerim de fazlasıyla yeterlidir...Yıllardır Anadolu 'da yaşayan  belli bir kültür ve medeniyete sahip olan  Kürt halkıyla bu çapulcu sürüsü bir değildir...Anadolu Kürtleri zaten Türkçeyi çok iyi konuşurlar ve Türkçeyi bilmemek gibi bir sorunları yoktur...Aralarında yaşayan ve çalışan bir hekim olarak bunu gerçekten bildiğimden söylüyorum...Kendileriyle sohbet ederken bile : '' Hocam bunlar nerden geldiler , poşa gibi yaşıyorlar , bir anda sayıları  arttı bunlar bizden değiller ,Kürtçeleri çok zor anlaşılıyor zaten , T.C. vatandaşlığına bunları kim alıyor anlamadık ki ...'' diyebiliyorlar. Bu sözler  Kürt asıllı T.C. vatandaşı olan  bir  devlet memuruna aittir. Bizzat Anadolu ' da yaşayan ve Kürt  ağırlıklı  bölgelerde yaşamış  bir insan  olarak  diyeceğim  o  ki  bu   bir tezgahtır Özal 'ın peşmergeleri  ülkeye kabulüyle başlayan bir  göç  dalgasıdır daha doğrusu  istiladır ...


Kasım 24, 2009, 01:46:54 ös
Yanıtla #35
  • Ziyaretçi

Ayrıca Ankara 'da oturup  şeriat  tehditi yoktur demek kolaydır , sıkıysa gelip Erzurum Hınıs ta ,  Ağrı Diyadin 'de yaşayın  da  görelim  sizleri dinsiz dinsiz...çemberin nerde diye taş atsın size delikanlılar , Cuma  ya gitmiyor diye selam vermesin esnaf , oruç tutmuyor diye dövsünler seni arkadaşların da aklınız başınıza gelsin...Şeriat  büyük tehdittir.


Kasım 24, 2009, 02:10:09 ös
Yanıtla #36

Ayrıca   Irak tan gelip yerleşen medeniyetsiz dağlıları beğenmek zorunda değilim...Beğenmiyorum ,sevmiyorum  ve ülkeme gelip yerleşmeleri istemiyorum : Çünkü hırsızlar, çünkü parazitler , çünkü ısrarla Kürt faşizmini yayıyorlar, çünkü teröristler...Ben ülkeme  Irak tan Suriye den   daha çok kürt gelmesini istemiyorum, bunun için gerekçelerim de fazlasıyla yeterlidir
Bu muglak bakis acinizi esefle kiniyorum,hic kimse size kendini begendirmek gibi bir tutum sergilememekle birlikte tabiri caiz ise fasizan düsüncelerinizi kendinize saklamanizi öneririm.
Eger bir Türk,Türk halki ile ilgili ileri geri söylemlerde bulununsa idi simdi cikipta bakin Türkler böyledir,söyledir seklinde bir yaklasimmi göstermeli idik?Ortadogu tarihini biraz incelerseniz belirtmis oldugunuz eskiya,parazit vs. nicin ve ne amaclarla uygarliktan ve medeniyetten azami düzeyde men edildiklerini idrak edebilirdiniz.Insanlari üstünkörü asagilama mantigi birazda kisinin kendisini asagilamasidir diye düsünüyorum...
Bir güzel söz söyleme sanati varsa;birde güzel dinleme ve anlama sanati vardir..


Kasım 24, 2009, 02:25:51 ös
Yanıtla #37
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Faşizan tutumlar hayatın hemen her alanında ve hemen hemen beğenmediğimiz her konuda kendini gösteren güncel olarak yaşanan artık miadını doldurmuş zavallı istek ve duygulardır.Ne kadar faşizan olursan ol gerçekler bence daha reel insan hayatında.İnsanlar genelde atar tutarlar herşeye bir fikir beyan etme herşeyi yorumlama ve kızma alameti gösteririz.

Ama sorunları başkaları çözmesi kaydıyla.Her beğenmediğimiz fikrin alternatifi şudur diyebilme aczliğide her zaman vardır maalesef.En faşist bilinen türkeş dahi bu sorunu çözülmesi gereken elzem bir konu olduğunu gördiği halde yerine gelen ısrarla redderken,sorunları gmrmezden gelerek sorunları çıkaranları sadece hedef yaparak ne elde edilebilirki.

Evet herkes haklı ama sorunu kim çözecek ,Arkadaşlar her zaman yaptığımız gibi bize bir deli lazım sorunu çözecek.

Sorunu tesbit edip sadece avaz avaz bağırarak bu sorunu kim çözebilir bu bir devlet meselesidir bir ulus bir millet meselesidir herkes üstüne düşeni yapabilirse avaz avaz bağırdığımız sorunları çözmeye muktedir oluruz.

Özak1977 şu noktada haklı bu sorun artık zamanında çözülemediği ve ötelendiği için artık adı kürt sorunu olmaktan çıktı türk ve kürt halkı birarada yaşatabilme sorununa dönüştüki bu bence kürt sorunundan daha tehlikeli.Örnek dünkü izmir de yaşanan olaylar.

Saygılarımla
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Kasım 24, 2009, 04:09:52 ös
Yanıtla #38
  • Ziyaretçi

   Bundan önce insanlar yuzyılımızda ırk ve mezhep önderliğinde hareket ediyor demiştim maalesef işte bu görüşler bize geçen İzmir'de yaşanan olayları açıklıyor ben baktıkça utanıyorum;beni zerre kadar ilgilendirmiyor ayrıca ozak 1977'i kınıyorum bir halka karşı bu kadar ulu orta futursuzca fikir beyan edilmez sanırım ve yanlış,efendim tüm kötülüklerin kaynağı kürtler mi?Bu ülkeyi soyan sadece bir ırk mı kelli felli yolsuzluk yapan memurlarımızın, vergi vermeyen iş adamlarımızın hepsi kürt mü?Neyse bu hastalıklı düşüncelerden umarım kurtulursunuz bu ülkede lazlar, boşnaklar,arnavutlar yaşıyor onlara neden kızmıyorsunuz?Bence kızgınlığınızın asıl nedeni terör olayları bu zaten kürt türk herkeze tramva yaşatıyor ama biraz daha dikkatli yazsanız iyi olur insanları da kırmamış olursunuz unutmayın kürtlerin hepsi pkk' lı değil.Hem katil olma sürecinde bizlerde nasibimizi yeteri kadar aldık bu kirli savaşta bir insan ya mezera ya cehenneme gider çünkü.Sorun ne yazık ki bir eğitim zaman sorunudur ,dünya üzerinde milliyetçiliğin etkisi düştükce insanlar bilinçlendikçe daha rahat ve beraber yaşama fırsatı bulacaktır.

   Sn.Popperist ayrıca size karşıda kırgınım hangi kirli savaş hak alma kendi geleceğini tayin etme hakkı için reva görülebilinir ne kürtler bu hakları için kan dökmeye Tanrı tarafından yetkilendirilmiştirler ne de türkler devleti korumak için insan öldürmeyle görevlendirilmişlerdir.

   Konuya dönersek Türk ordusunun pakistan ordusuna karşı darbe yapmayın açıklaması ki bu açıklama da basına böyle yansımış astı astarı var mı bilmem kötü değildir ve bu ordu kardeş bir ülkenin ordusuna bu açıklamayı yapamayacak kadar da gerici hasmane değildir sanırım bu kadar da hakkı vardır bu bildirimde bulunmuşsa da bir ordunun tamamını darbeci saymak yanlış olur.Ama güzel bir haber ,haberde bir ilginçlik okunası bir yön var.

  Saygılarımla derken yeni bir konu başlatmak isterim İsrail Cumhurbaşkanı Peres bir acıklamada bulundu ve dedi ki Demokrat olmayan bir kurumun yani ordunun demokrasiyi koruduğu yegane ülke Türkiyedir herhalde kimse bunda bir gerçeklik payı yok diyemez Erbakanı görevden uzaklaştırmasaydı bu ülkenin geleceği sanırım sistemli olarak uygulanmaya başlayan düşük yoğunluklu bir şeriat olucaktı...Yeni konu da görüşürüz...



Kasım 24, 2009, 04:18:08 ös
Yanıtla #39
  • Ziyaretçi

Türkiyede yaşanan Kürt Faşizmidir...Ayrıca  şahsım da  saf kan Türk değilimdir , benim  savunduğum  Türkiye  Cumhuriyeti 'nin varoluşudur , işgalci  göçmenlere  karşı  direnmeğe  çalışmaktır...Ayrıca  Diyarbakır ve Mardin deki  medeniyet ile     hırsızlık , yağmacılık  ve parasitizm ile hayatını devam ettirmekte  olan  kaçakcılıkla  uğraşan  teröristler  arasında  çok büyük fark vardır  ve son  bahsettiklerimi de beğenmek zorunda değilim ... Bunun da adı  faşizm değil  akıldır...
Diyalektiğin 2. kuralı :  Nicelikteki  artış  belli  bir kademeden sonra niteliğe  dönüşür ...İşte anahtar burada ...