Bu konuyla ilgili paylaşımıma bir TV programında da kullandığım bir kaç rakam vererek başlamak isterim.
Nükleer enerji döngüsünde kullanılan 1 kilogram uranyumdan elde edilen enerji için, 3.000.000 kilogram (3 000 ton) kömür gerekmektedir.
Bu nedenle nükleer enerjinin kullanılması ve yeryüzündeki enerji ihtiyacının karşılanması düşünülmektedir.
Uluslararası Enerji Ajansının 2010 yılında açıkladığı verilere göre dünya elektrik üretiminin % 13,5’i nükleer enerjiden karşılanmaktadır. 2010 verilerine göre örnek vermek gerekirse; bu oran Fransa’da %74,1 Slovakya’da %51,8 , Belçika’da %51,7, Ukrayna’da %48,1, Macaristan’da %42, İsveç’te %38,1, Slovenya’da %37,3, Ermenistan’da %37, Japonya’da %29,2, Amerika’da ise % 19,6’dır.
Yine 2010 yılı verilerine göre dünyada aktif olarak çalışan 439 tane nükleer santral vardır. Bunların 104 tanesi Amerika’da, 58 tanesi Fransa’da, 51 tanesi Japonya’dadır. Ayrıca komşularımız ve Ülkemize yakın olan ülkelere değinmek gerekirse: 32 tanesi Bağımsız Devletler Topluluğu yani Rusya Federasyonunda, 15 tanesi Ukrayna’da, 2 tanesi Bulgaristan’da, 2 tanesi Romanya’da, 1 tanesi Ermenistan’da ve 1 tanesi de İran’dadır.
Dikkat edilirse ülkemizin etrafında bulunan ülkelerin pek çoğunda nükleer santral bulunmaktadır.
İyi inşa edilmiş bir nükleer santral, elektrik üretiminde önemli avantajlara sahiptir. Taş kömürü kullanan elektrik santralleri ile karşılaştırdığımızda çok daha temizdir ve atmosfere daha az sera gazı bırakır. Taş kömüründen atmosfere çıkan tonlarca karbon, sülfür ve diğer elementler iyi çalışan bir nükleer santrale oranla çok daha fazla miktarda kirletici etki oluşturmaktadır. Bu bakımdan enerji üretimi iyi yapıldığında nükleer enerji son derece temiz olarak nitelendirilebilir.
Nükleer enerjinin iklim değişikliğine sebep olan atmosferdeki sera gazı konsantrasyonunun azaltılmasında büyük rolü vardır. Günümüzde nükleer santraller, elektrik sektöründen kaynaklanan sera gazı salımında yıllık olarak yaklaşık %17 azalmaya sebep olmaktadır.
Nükleer santral kurulumunda şu hususlara mutlaka ama mutlaka dikkat edilmelidir: GÜVENLİK ÖNLEMLERİ, DEPREM RİSKİ, ÜRETİLEN ENERJİNİN TAŞIMA KOŞULLARI, SOĞUTUCU GEREKSİNİMİ, METEOROLOJİK KOŞULLAR.
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının (TPAO) verilerine göre, dünyada ve ülkemizdeki enerji kullanımında ve elektrik enerjisi üretiminde büyük oranda kullanılan petrol ve doğalgaz rezervlerinin mevcut hızıyla kullanıldıkları takdirde 2050–2070 yılları arasında tükenmesi beklenmektedir. Bu da değişik alternatifleri ortaya çıkarma zorunluluğunu gündeme getirmektedir.
Şu an Türkiye’de kurulu bir nükleer santral yoktur, fakat kurulması enerjide dışa bağımlılığımızı azaltmaya yardımcı olacaktır.
Ülkemiz büyük oranda nükleer enerji ve belli bir oranda da yenilenebilir enerjiyi kullanarak elektrik üretiminde uzun vadede doğalgazın payını düşürme hedefini benimsemiştir.
Nükleer enerjiye sahip olmak yalnızca enerjide çeşitlilik sağlaması açısından değil, tıp ve ziraat gibi birçok alanda kullanılmakta olan nükleer teknolojide gelişme kaydedilmesine katkı sağlanılması açısından da önemlidir. Türkiye enerjide dışa bağımlılığını azaltmayı ancak yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının toplam enerji tüketimi içindeki payını yükselterek yapabilir.
Şu an ülkemizde bulunan uranyum rezervlerine ait veriler 1990’lı yıllara ait verilerdir (Acilen güncellenmesi ve yeni verilerin açığa çıkması gerekmektedir). Bu verilere ülkemizde 9000 ton civarında Uranyum bulunmaktadır. Ülkemizde bulunan Uranyum rezervleri, açılması düşünülen nükleer santrallerin yalnızca 10 yıllık ihtiyacını karşılayabilecektir.
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu verilerine göre dünya toryum rezervinin yüzde 11′i Türkiye’de bulunuyor. Bu alanda Türkiye, dünyada 4′üncü sırada bulunuyor. Madem millilik ve yerlilik gözetiliyor nükleer reaktörlerde şu anda kullanım imkanı olmayan toryuma uygun santral tasarımları yapılmalı ve bunlar teşvik edilmelidir.
Nükleer enerjiye sahip olmak yalnızca çeşitlilik sağlaması açısından değil, tıp ve ziraat gibi birçok alanda kullanılmakta olan nükleer teknolojide gelişme kaydedilmesine katkı sağlanılması açısından da önemlidir.
Türkiye enerjide dışa bağımlılığını azaltmayı ancak yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının toplam enerji tüketimi içindeki payını yükselterek yapabilir. Türkiye, Elektrik Piyasası ve Arz Güvenliğiyle İlgili Gözden Geçirilmiş Strateji Belgesine göre, 2023 yılına kadar elektriksel kurulu gücünün % 5’inin nükleer güç olmasını planlamaktadır.
Bu amaçla ülkemizde de nükleer santral kurulma çalışmaları yapılmış ve 2 adet nükleer santral için yer belirlenmiştir. Bunlardan ilki, Mersin Gülnar ilçesinde bulunan Akkuyu Nükleer güç santralidir. Tamamlanması halinde Türkiye'nin ilk nükleer enerji santrali olacaktır.
Santralın ne zaman devreye alınacağına ilişkin kesin tarihler bulunmamaktadır. 1200 MWe'lık dört üniteden oluşacak ve 4800 MWe’lık Kurulu gücü ile tek başına Türkiye'nin elektrik üretiminin yaklaşık %5-6'sını karşılayabilecektir.
İkincisi ise, Sinop Nükleer Enerji Santralidir. Japonya ile imzalanan devletlerarası anlaşma sonucunda santralin yapımı kararlaştırılmış ve 2017 yılında inşasına başlanacaktır. Santralin 1100 MWe'lik 4 reaktör ünitesiyle 4.400 MWe toplam kurulu güce sahip olması tasarlanmaktadır.
Ayrıca üçüncü Nükleer santral için de Japon uzmanlar yer tespit çalışması yapmaktadırlar.
Bir fizikçi olarak son sözüm:
Dikkat edilirse nükleer enerjiyi en fazla kullanan ülkeler dünyanın en gelişmiş ülkeleriyken, daha sonrasında da bizim gibi gelişmekte olan ülkeler gelmektedir. Sanırım halkımızı korkutan da bu gelişmemişliktir. Yarım günlük bir elektrik kesintisine uğrayınca, kömür madenini bile çalıştıramayınca bu ürkeklik daha doğrusu korkaklık ve karşı çıkış hiçte haksız sayılmaz.