Ruhun varlığına inanıp inanmamak ayrı bir tartışma konusu. Ben, bir biçimde, fiziksel varlığımızdan ayrı ve ondan bağımsız metafizik anlamdaki varlığımıza inanıyorum. Bu varoluşun formatı beni çok da fazla ilgilendirmiyor. Bu var oluş biçimini ruh, enerji, ben ya da kozmosun minik partikülü vb. olarak adlandırabilirsiniz; size kalmış...
Peki bu metafizik varlığın, İslam fıkhındaki deyimiyle “ten kafesi”mizin bir cinsiyeti var mıdır? Yani, fiziksel varlığımıza ilişkin kadın-erkek ya da daha doğru bir deyişle dişil-eril ayırımı, ruhumuz için de geçerli midir?
Eğer, en azından İslami düşüncede, Tanrı bizim fiziksel varlığımızı yarattıktan sonra kendi ruhundan üflediyse; bu nedenle de biz (şeytan dışındaki tüm meleklerin) secdesine mazhar olduysak; asla yok olmayacak isek ve de göklerde Tanrı katına çıkabilen tek yaratılanın Adem oğlu olduğu ve de Tanrının bir cinsiyeti olmadığı (Arapça dahil bazı dillerdeki gramatik eril sınıflandırmasını konumuz ile ilgisiz kabul ederek) inanç sistemimizin temel yapı taşlarını oluşturuyorsa; bu takdirde ruhun bir cinsiyeti olduğuna inanmak için çok da fazla bir neden kalmıyor geriye.
Hele ruh, bedenden önce yaratılmışsa ve cinsiyet bedene ilişkinse. Hatta hele hele bazı insanlar doğuştan çift cinsiyete (hermafrodit) sahip olarak dünyada cisimleniyorlarsa...
Ruhun bir cinsiyeti olup olmadığı sorusuna verilecek yanıt, o kadar da basit, sadece bireyin kendi inanış ve kabullenişine ait olan bir konu değildir; olmamalıdır da... Bu inanışın değişmesi, kadına bakış açımızı; daha da önemlisi erkeğin kendine bakış açısını değiştirebilir.
Ben, kişisel olarak, ruhun bir cinsiyeti olduğuna inanmıyorum. Bir erkek olarak cinsiyetimin, fiziksel olarak, dünyevi bir varlık kazanma sürecinde belirdiğine bazı insanlarda doğum gerçekleştikten sonra bile fiziksel anlamda iki cinsiyet bulunduğuna; Tanrının bir cinsiyeti olmadığına; kendisi ruhun kaynağı bir ruh olan Tanrının ruhsal parçacıkları olarak yaratıldığımıza; eninde sonunda O'na geri döneceğimize ve tekrar bir bütün olacağımıza; ölünce bedenimizi bu dünyada bıraktığımıza göre, dönüşümüzün de kaçınılmaz olarak ruhsal nitelik taşıyacağına; cinsiyet kavramının, kabaca, biyolojik ve toplumsal anlam ve işlevleri olduğuna; biyolojiyi bir kenara bırakırsak, cinsiyetin toplumsal anlamını isteğimizi gibi yoğurabileceğimize; eşdeğer ruhlara sahip insanların, salt bedeni gerekçelerle bir biyolojik cinsiyeti diğerine üstün tutmasında bir anlam bulunmadığına; bu yoldaki çabaların beyhude uğraşlar olduğuna; bize toplumsal bir farklılık ya da üstünlük sağladığını düşündüğümüz bedenizimizin (ve tabii ki cinsel organlarımızın) kefenimiz içinde çürüyüp gideceğine; kefenin ruh cebinin olup cinsiyet cebi olmadığına inanıyorum.
IŞIK ve SEVGİ ile KALIN.......