Milliyetçi duyguların [kökleri] otoriter ailelere kadar takip edilebilir. Bir çocuğun annesine bağlılığı tabii ki doğaldır ve bütün aile ilişkilerinin temelidir. Öznel olarak, anavatan ve ulus kavramlarının duygusal temeli anne ve ailedir, çünkü ailenin "minyatür bir ulus" olması gibi anne de çocuğun anavatanıdır. Hitler'in "Nasyonal Sosyalizmi"nin kitlesel cazibesini dikkatlice araştıran Reich'a göre, milliyetçi duygular, aile bağlarının doğrudan bir devamıdır ve ailesine katılaşmış [ing. fixated] bir bağla tutunmaktadır. Reich'ın belirttiği üzere, anneye çocuksu bağlılık doğal olsa da katılaşmış bağlılık toplumsal bir üründen başka bir şey değildir. Ergenlikte anneyle olan bağlılık, eğer gençlere dayatılan doğal olmayan cinsel kısıtlamalar bunun ebedi kılınmasına neden olmazsa, diğer bağlılıklar --örn. doğal cinsel ilişkiler-- için de ortam yaratacaktır. İşte bu toplumsal olarak Anneye [olan bağdaki] bu katılaşmanın milliyetçi hislerin temeli haline gelmesini [sağlayan] şey işte bu toplumsal olarak koşullanmış dışsallaştırmadır.
Gerici karakter yapıları yaratma sürecini incelemede Reich'ı inceleyen daha sonraki yazarlar, çocuk ve gençlere cinsel olanlar dışında dayatılan diğer önemli engelleri de içerecek şekilde incelemelerinin alanını genişlettiler. Örneğin, Rianne Eisler Sacred Pleasure adlı kitabında sorgulanan tipteki kişilikleri yaratanın yanlızca seks-olumsuz tavır değil ancak zevk-olumsuz tavır olduğunu vurgulamaktadır. Zevk veren hislerin değerinin reddedilmesi --örneğin zihin ve "ruhun" "yüksek" zevklerinin aksine vücudun zevklerinden haz duymanın insan doğasının "hayvansı" (ve bu nedenle de "kötü") yanı olduğu şeklindeki genel düşüncede yansıdığı gibi-- bilinçaltımıza nüfuz eder. Vücuda ilişkin ruhsal yönü reddeden böylesi bir ikilikle [düaliteyle], insanların herhangi bir haz verici histen zevk almaktan suçluluk duymaları sağlar --kapitalizm ve devletçilik altında, yönetici-sınıfın çıkarlarını korumak için emeğin yabancılaşmasına, sömürüye, askeri hizmete kitlesel olarak itaatkar olma gereksinimiyle beraber, onları hazlardan (ve hatta yaşamın kendisinden bile) feragat etmeye dayanan bir yaşama hazırlayan bir şartlandırma. Ve aynı zamanda, bazı merhametsiz ülküler uğruna acı çeken (ve "gerekli" acı çekmeyi diğerlerine bulaştıran) katı, duygusuz savaşçı kahramanların yüceltilmesindeki gibi, otoriter ideoloji acı çekmenin değerine vurgu yapar.
Eisler yine, "katı hiyerarşilerin ve acılı cezalandırmaların norm olduğu ailelerde büyüyen insanların ebeveynlerine duydukları kızgınlığı bastırdıklarına ilişkin oldukça bol kanıt var. Bu kızgınlığın daha sonra geleneksel olarak güçsüzleştirilmiş olan gruplara (azınlıklar, çocuklar ve kadınlar gibi) yansıtıldığına dair de oldukça fazla kanıt var"
Bu bastırılmış kızgınlık, ilgisi çoğunlukla toplumun sorunları için azınlıkların günah keçisi gösterilmesine dayanan gerici politikacılar için verimli bir zemin haline gelir.
Psikolog Else Frenkel-Brunswick'in The Authoritarian Personality'de belgelediği üzere, çocukluk dönemlerinde iradelerini korkulan otoriter ebeveynlerin gereksinimlerine teslim etmekle şartlandırılan insanlar, aynı zamanda da yetişkinler olarak iradelerini otoriter liderlerin irade ve akıllarına teslim etmeye de oldukça duyarlı olmaktadırlar. "Diğer bir deyişle, bastırılmış öfkelerini zayıf olarak gördüklerine yansıtmayı öğrendikçe, otokratik veya "güçlü adam" idaresine itaat etmeyi öğrenirler. Dahası, herhangi bir isyan etme belirtisinde dahi (hatta adaletsizce davranıldığında cevap verdiği zaman bile) katı bir şekilde cezalandırıldığı için, çocukken kendilerine yapılanlarda herhangi bir şeyin yanlış olduğunu bile kendi kendilerine --ve sonuçta kendi çocuklarına da [bunları] yaptıklarını-- reddetmeyi de yavaş yavaş öğrenirler."
Bunlar, otoriteye tapan ve özgürlükten korkan kişilik tipleri yaratarak statükonun devamlı kılınmasını sağlayan bazı mekanizmalardır. Sonuç olarak, anarşistler geleneksel çocuk yetiştirme pratiklerine, ataerkil-otoriter aile (ve onun "değerlerine"), gençlerin cinselliğinin bastırılmasına, hazzın engellenmesine, Kilise tarafından ve okulların çoğunda öğretilen acıyı onaylayan davranışları genellikle reddederler. Bunların yerine anarşistler, amacı bireyselliğin psikolojik olarak sakat bırakılmasını engellemek, veya en azından asgari kılmak, bunun yerine de doğal kendinden düzenlemeyi ve kendinden esinlenmeyi geliştirmek olan, otoriter olmayan, baskıcı olmayan çocuk yetiştirme pratiklerini ve eğitsel yöntemleri tercih ederler