Anlayacaksınız ki, dünyadaki tüm Zanaatlar arasında, insanın Zanaatı olarak Masonluk en çok dikkat çekeni olmuştur. Tarih belgelerinde, ve İncil'de, ve Öykülerin Baş Yapıtı'nda [Master of Stories], ve onaylanmış bir tarih belgesi olan "Polychronicon"da, ve Bede'nin adını taşıyan öyküde "De Imagine Mundi", ve Isidore'un "Etymologiarum" kitabında, ve Şehit Piskopos Methodius tarafından anlatılanlarda, pek güzel bir şekilde değinilmiş ve söylenmiş olduğu üzere bu Bilimin en büyük bölümünü de Geometri oluşturur.
*** Notlar: Konunun uzmanları, bu kitap ile ilgili en güçlü olasılık olarak, Petrus Comestor'un "Historia Scholastika" adlı yapıtını gösteriyor. Ranulph Higden'in "Polychronicon" adlı tarih kitabı burada bir tarih belgesi olarak niteleniyor ama aslında sonradan derlenerek yazılmış bir kitaptır. Bede ise 8. yüzyıl başlarının tarihçilerinden biridir; daha çok din ile bağlantılı kitaplar yazmış olup en ünlü yapıtı "Historia Ecclestiastica Centis Anglorum" adlı çalışmasıdır. "De Imagine Mundi", 12. yüzyıl İngiliz tarihçilerinden Honorius Augustodunnensis tarafından Latince olarak kaleme alınmış bir öyküdür; bu tarihçinin en ünlü yapıtı "Elucidiarum" adlı ansiklopedik tarih derlemesidir. Isidore, 7. yüzyılın ilk yarısındaki bir ünlü İspanyol din adamıdır. "Etymologarium", özellikle Antik Helen ve Roma kültürlerini içeren bir tür ansiklopedidir. Tarihte Methodius adlı birçok din adamı vardır. Burada sözü edilen kişi, 8. yüzyıl ortalarındaki bir Sırp piskoposudur; "Revelationes" adlı bir kitap yazmış olan bu kişinin öldürülmüş oluşundan ötürü burada şehit olarak nitelenmekte olsa gerektir.
Ve daha birçokları Masonluğun temelde Geometriden oluştuğunu söylemiştir; sanırım böyle denilmesi uygundur. Çünkü, İncil'de Tekvin'in birinci kitabının dördüncü Babı'nda belirtilmiş olduğu üzere, kurulmuş olanların birincisidir. Ve aynı zamanda, İncil'de, Tekvin'de söylenmiş olduğu gibi, değinilmiş olan tüm Uzmanların görüş birliği içinde oldukları üzere, içlerinden kimileri bunu daha açık ve seçik olarak da belirtir.
Adem'in soyundan gelen oğulların sırası, Adem'den sonraki yedinci kuşağa geldiğinde, Nuh Tufanı'ndan önce Lamek adını taşıyan, birinin adı Ada diğerinin Tsilla olmak üzere iki karısı olan bir adam vardı. İlk karısı Ada'dan iki oğlu oldu: birinin adı Yabal, diğerinin adı ise Yubal idi. Büyük oğlu Yabal, Geometriyi ve Masonluğu ilk kez kuran kişiydi; ve evler yapmıştı, ve İncil'de "Pater habitantium in tentoriis atque pastorum" olarak anılır -bu, çadırlarda yani meskenlerde oturan insanların atası demektir. Ve Kain'in Üstat Masonu ve tarihte yapılmış ilk kent olup Adem'in oğlu Kain tarafından yapılmış olan Hanok Kenti'nin yapılışında onun tüm işlerinin yöneticisiydi.
Ve onu kendi oğluna vererek adını Hanok Kenti koydu; şimdi ona Efraim deniyor. Ve işte Geometri Bilimi ve Masonluk ilk kez bir Bilim ve bir Zanaat olmak üzere icat edilip kullanılmıştı. Böylelikle biz onun tüm Zanaatların ve Bilimlerin ilk nedeni ve temeli olduğunu söyleyebiliriz. Ve bu Yabal adlı adama aynı zamanda "Pater Pastorum" denmişti. (Çobanların Atası)
Ve Öykülerin Baş Yapıtı, ve Bede, "De Imagine Mundi", "Polychronicon", ve diğerlerinin ayrıca dediği gibi, toprağı parsellere ayıran ilk kişiydi, ki böylece herkes kendi arazisini bilsin ve orada kendisininmiş gibi çalışsın. Ve aynı zamanda koyun sürülerini de ayırdı ki, herkes kendi koyunlarını bilsin. Böylece biz onun bu Bilimin ilk kurucusu olduğunu söyleyebiliriz.
Ve kardeşi Yubal (ya da Tubal), Müzik ve şarkının ilk kurucusuydu… Pitagoras tarafından, "Polychronicon"da, Isidore'un da "Etymologiarum"un altıncı kitabında söylemiş oldukları gibi, Müzik ve şarkının ve organ ve trompetin mucidiydi; ve bu Bilimi kardeşi Tubal-kain'in çekiçlerinin sesi üzerinde düşünüp taşınarak kurmuştu.
Gerçekten, İncil'in Tekvin'deki aynı babında -yani dördüncüde- söylendiği gibi Lamek, Tsilla adındaki diğer karısından da bir oğul ve bir kız babası oldu. Bunların adları da şöyleydi: Tubal-kain - oğlu, ve Naama - kızı. Ve "Polychronicon"da belirtildiği üzere, kimileri onun bir başka adamın karısı olduğunu söylerler - öyle olsa da olmasa da, biz olmadığı görüşündeyiz.
Anlamalısınız ki, bu oğul Tubal-kain Demircilik Zanaatı'nın ilk kurucusuydu; bazı Uzmanların dediğine göre, diğer madenlerin yani demir ve pirinç, altın ve gümüş Zanaatlarının da kurucusuydu. Ve kız kardeşi Naama da Dokumacılık Zanaatı'nın kurucusuydu: çünkü o zamandan önce dokunmuş kumaş yoktu, fakat insanlar yün eğirerek bunu işler ve yapabildiklerince bundan bir giysi yaparlardı. Fakat o kadın Naama dokumacılık Zanaatı'nı kurduğundan, buna Kadın Zanaatı dendi.
Ve değinilmiş olan bu üç kardeş, Tanrı'nın günahı ya ateşle ya da suyla cezalandıracağını [vengeance] önceden biliyorlardı. Kurmuş oldukları Bilimleri nasıl kurtarabilecekleri konusunda çok duyarlıydılar, ve bunun için kafa kafaya verip düşündüler. Tüm bildikleri uyarınca şu görüşe vardılar: Bu nitelikte öyle iki tür taş vardır ki, bunlardan biri hiç yanmaz, ve bu taşa Mermer denir, diğeri de suda hiç batmaz, ve bu da Laterus adını taşır.
*** Not: Aslında laterus özel bir toprağın pişirilmesiyle elde edilen bir tür tuğladır. Latincedeki anlamı budur. Fakat burada bunun "tuğla" anlamına gelmek üzere kullanılmış olması olanaksızdır. Volkanik kökenli ve tüf ya da ponza taşı gibi, dış görünüşünde sert fakat çok hafif bir taşı betimlemek üzere kullanılmış olsa gerektir.
Böylece, tüm buldukları Bilimleri bu iki taşın üzerine yazmayı planladılar. Öyle ki, eğer Tanrı insanları ateşle cezalandıracak olursa, Mermer taş yanmasın; eğer Tanrı suyla cezalandıracak olursa, diğeri dibe batmasın. Ve ağabeyleri Yabal'a bu taşlardan yani Mermer ve Laterustan iki Sütun yapması ve bu iki Sütun üzerine bulmuş oldukları tüm Bilimleri ve Zanaatları yazması için yalvardılar, ve o da bunu yaptı. Bu nedenle onun Bilimde en hünerli kişi olduğunu söyleyebiliriz; çünkü o Nuh'un Tufanı'ndan önce en başından başlayıp sonuna kadar hepsini uygulamıştı.
*** Not: Bu efsanenin Tevrat'ta yer almadığını çünkü bunun inanç ilkelerine aykırı düştüğünü belirtmek gerek. Bu efsaneden sözü edilen kimi kaynaklarda, bu iki sütundan suda yüzmek üzere yapılmış olanın içi boş bir bronz ya da tunç sütun olduğu anlatılır. Bu da Tubal-kain'in maden eritip döverek işlemedeki ustalığı ile bağdaştırılır. Burada gözden kaçırılmaması gereken bir diğer önemli nokta da şu: Herhangi bir diğer biçimdeki iki taş değil, iki Sütun. Dolayısıyla, Tevrat'ı aynen izleyerek başlayan bu anlatımın, Tevrat'ın dışına çıkan bölümlerinde bir alegori bulunduğunu da düşünebiliriz. Forumda “Tapınaklar ve Sütunlar” başlığı altında sözünü ettiğim çift sütun konusunun ne denli önemli olduğu burada da ortaya çıkıyor.
Açıkça belli ki, bundan sonra Tufan’a geleceğiz.