Önceki bölüm üzerindeki paylaşımları kendimizce şimdilik yeterli görerek, bu yazı serisinin üçüncü bölümüne başlayalım.
Şu diyeceğime itiraz olabilir:
"Din, toplumun gerek tanrı inancı gerekse tapınma yöntemi bakımından toplumda uyum içinde olmasına ilişkin gereksinmesinin sonucu olarak doğmuştur. "
Tanrı inancı aynı olsa bile, ilkeler ve tapınma yöntemleri bakımından farklar ortaya çıkarsa, bu kez aynı din içinde mezhepler, bir sonraki aşamada da aynı mezhep içinde tarikatlar doğar.
Bu farklılaşmayı toleransla karşılayamayanlar, bir diğer mezhebin inançlılarını, “dini farklı” olarak niteleyebilir. Nitelemiştir de... Pek öyle “mezhebi farklı” ya da “inanç tarzı farklı” diyen çıkmaz. Onlara göre “din” tektir çünkü…
Üstelik bu kadarla kalmayıp, sadece kendi benimsedikleri dinsel ilke ve yöntemleri “tek doğru” olarak görenler, farklı ilkeler edinen ya da tapınma yöntemleri değişik olanları “sapkın” saymıştır.
Şu “sapkın” sözcüğünü Sayın Karahan’ın işaret etmiş olduğu üzere “sapık” sözcüğü ile karıştırmayalım. Gerçi bir sapma, sapıklık var ama bu sadece dinsel düşünüş anlamında. Dilimizde Batı dillerinden dönüştürülme “heretik” sıfatı da kullanılır ama bu pek tutmamıştır.
Kimilerince “sapkınlık” ile “kâfirlik” özdeş tutulursa da, aslında bunlar aynı şey değildir. Her ne kadar Müslümanlar özellikle Hıristiyanları “kâfir” olarak nitelemişse de, bu sadece bir sözgelimidir. Hıristiyanlar da zaman zaman -özellikle 11. ve 12. yüzyıllarda- Müslümanlar için aynı sıfatı kullanmıştır.
Kâfirlik, Tanrıtanımazlık (Ateizm) ile de eş anlamlı tutulmuştur ama aslında bu da yanlıştır. Bu sözcüğün sadece inançlara ve dinlere şiddetle karşı çıkarak, inançlıları ve dindarları kötüleyenleri, aşağılayanları nitelemek amacıyla kullanılması daha doğrudur.
Bizim buradaki asıl konumuz ise kâfirlik değil, sapkınlıktır. Hatta genel olarak sapkınlık da değil, özel olarak Hıristiyanlıktaki sapkınlıktır. Çünkü bu başlık altındaki çalışmamızın sonrası ile bağlantı bu bağlamda kurulacaktır. (Ben öyle tasarlıyorum; diğer paylaşımcıları bilemem.)
Hıristiyanlıktaki sapkınlık, her Kilise tarafından ve salt kendi görüşü açısından ayrı ayrı olmak üzere şöyle tanımlanır: “Kilise’nin belirlemiş olduğu dogmalara karşıt bir dinsel görüş ya da doktrin edinerek bunu savunmak.”
Dolayısıyla kişinin hiçbir dine bağlanmayıp, düşünerek, sezgileriyle ya da sonradan (19. yüzyılda) Auguste Comte’un önermiş olduğu üzere akıl yoluyla salt kendine özgü ya da özgür düşünceliler arasında paylaşımlı olarak bir inanç edinmesi de sapkınlık sayılmıştır.
Burada biraz duralım bakalım, kim ne diyecek?