Ama Ben Sanıyordum ki…3

Ama Ben Sanıyordum ki…3

Category : Kişisel Bloglar

Konuğumun biraz gerildiğini görüyorum. Oturduğu koltuktaki huzursuz hareketlerinden ve kravatını belli belirsiz gevşetişinden anlıyorum bunu.


Benim de canım sıkılıyor. Yanlış bir şey yapmış olduğum, istemeden uygunsuz bir şey söylediğimi sanıyorum.
Konuğumun ruh halini anlayabilmek için sesime olabildiği kadar rahat ve huzurlu bir ton vermeye çalışarak, ”Yanlış bir şey mi söyledim acaba efendim?” diyorum hafiften, yumuşakça.
Konuğumun sıkkınlığı daha da belirginleşiyor. Yüzüne bir gölge düştüğünü görüyorum.
Sanki artık konuşmaya devam etmek istemez ve bir an önce kalkmayı düşündüğünü hissettiren bir tavırla, “Bu böyle hemen konuşup bir çözüme ulaştırabileceğimiz bir konu değil.” diyor. 

Kalkmak üzere olduğunu hissediyorum.
Fakat bu buluşmanın böyle bitmemesi gerektiğini, eğer böyle biterse bir daha gerçekleşemeyeceğini anlıyorum.
Bir şeyler yapmak ve onu burada tutmak gerektiğini kavrıyorum. Başka çaremin kalmadığını düşünüp, onu biraz daha zorlamaya karar veriyorum.
– Ben sadece kendi düşüncelerimi söyledim. Bunlar size ters gelen düşünüler olabilir. Fakat biz de bu gün zaten bunları konuşmak için bir araya gelmedik mi?
– Bir konuyu konuşabilmek için önce ön yargılardan arınmak gerekir. Görüyorum ki siz daha başından bazı ön yargılar taşıyorsunuz. Kim bilir, belki de benden önce tanışmış olduğunuz birilerinin görüşlerinden etkilenmiş olabilirsiniz.
– Benim doldurulmuş olabileceğimi mi düşünüyorsunuz?
– Dolduruldunuz mu?
– Tamam, belki yanlış bir tabir kullandım. Yani sizden önce birileriyle konuşup, onların düşüncelerinin etkisi altında kalarak mı bu konuşmayı yaptığımı düşünüyorsunuz?
– Bilemem. Bunu ancak siz bilebilirsiniz. Bana öyle geldi diyelim. Hoş, bunun pek bir önemi de yok aslında.
– Efendim, sizi temin ederim, sizden önce bu çapta bir görüşmeyi hiç kimseyle yapmadım. Yani bir Masonla yapılan bir görüşmeden bahsediyorum. Hem benim sizin dışınızda tanıdığım başka bir Mason yok ki. Tabii ki zaman zaman bu konuya ilgili olduğunu bildiğim insanlarla sohbet ettiğim oluyor. Fakat onların hepsi benim gibi bu konuya ilgi duyan ve dışarıdan araştırmaya, öğrenmeye çalışan insanlar. Benim sizinle paylaştığım düşüncelerimin hepsi, kendi araştırmalarımdan, okuduklarımdan çıkarımla oluşmuş, kendi düşüncelerim. Belki yorum farkı da yaşıyor olabiliriz. Fakat lütfen beni aydınlatın ve bütün samimiyetimle doğruları öğrenmek istediğime inanın.
Bu içtenlikli açıklamam onu yumuşatmış görünüyor. Yüzündeki gölgenin dağıldığını, yerini belli belirsiz bir tebessümün aldığını hissediyorum.
– Sana inanıyorum genç dostum.
Bu yumuşamış tavrı içimi rahatlatıyor.
– Teşekkür ederim.
– Şimdi ne yapmamızı öneriyorsun? Her şeyi başından sonuna gözden mi geçirelim?
– Öyle olursa sevinirim. Hem bana çok yararı olacağına inanıyorum.
– Fakat bu çok uzun zaman alabilir. Hatta belki bugün bitiremeyebiliriz.
-Benim için bir sakıncası yok, şayet size de uygunsa…
– Şu halde en baştan başlayalım. Bakalım ne kadar gidebiliyoruz.
– Başlayalım efendim.
– Masonluk, benim de katıldığım bir görüşle M.Ö. 4000 yılında doğmuştur. Bu tarih de öyle gelişigüzel ortaya atılmış bir tarih değildir. Bunu bilelim.
Bu tarihle ilgili bildiklerimden bahsediyorum. “Anno Lucis! Işığın yılı.” diyorum heyecanla.
Bunu biliyor olmam onu şaşırtıyor. Fakat bir memnuniyetin izlerini görüyorum yüzünde. Bu beni sevindiriyor.
– Ooo genç adam, bakıyorum baya bir derin araştırmışsın. Kutlarım.
– Teşekkür ederim.
– Fakat bu başlangıç sadece Masonluğun savunduğu düşüncelerin başlangıcıdır. Masonluğun kurumsal olarak ortaya çıkışı çok daha sonradır. İşte anlayış farklılıklarının ortaya çıkışı da bu zamanlara denk gelir. Biz Masonluğun o günlerden bu günlere değiştirilemez kurallarla geldiğini, kendisine ait bir tarihi, töresi, ilkeleri olduğunu savunuruz.
– Siz?
– Biz derken Muntazam Masonları kastediyorum. Bir de bunu kabul etmekle birlikte Masonluğun değişebileceğini ileri sürenler var.
– Masonluk değişemez mi gerçekten?… Bunu savunmak Masonluğun kendi düşünüsüyle de ters düşmez mi?
– Hayır, ters falan düşmez. Bunlar daha çok işleyişle ilgili kurallardır.
– Fakat işleyiş için gerekli olan o kurallar, Masonluğun düşünsel olarak ilerleyişini de etkilemez mi?

Yüzü karıştı. Kaşları çatıldı. Fakat kızgın değildi.
– Anlayamadım?
– Yani Masonluğun bir kurum olarak kendisini çağa uydurmadan, düşünsel olarak uydurması ne kadar mümkün olabilir?
– Yine anlayamadım. Mesela?
– Mesela şu bir yaratıcıya inanıyor olmanın şart olması konusu… Masonluğun evrensel ülküsüne, amaçlarına baktığımızda bunun o ülkü ya da amaçla ne kadar bağdaştığını düşünüyorsunuz? Masonluk kişilerin inançlarıyla neden ilgilenir ki? Bütün insanlığı kucaklayan bir felsefesinin olduğunu savunurken hem de. Ya da şöyle sorayım: Sizin kardeşleriniz içerisinde ateist olan kimse yok mu? Bunu kesin olarak bilemeyebilirsiniz. Bir şüphe boyutunda bile olabilir… Gerçekten kimse yok mu?

Bunları bir çırpıda söyleyivermiştim. Bitirdiğimde nasıl söyleyivermiş olduğuma şaşırdım. Durup derin bir nefes aldım.
Konuğum da derin bir nefes aldı. Sanırım, o da en az benim kadar şaşırmıştı. Yok, sanırım benden daha çok şaşırmıştı.
M.Ö. 4000 tarihindeydik; birdenbire nereye gelivermiştik!
Cevap vermeden önce, düşüncelerini tarttığını hissediyorum.
Biraz çetin bir ceviz mi çıkmıştım?… Bana göre değil. Sadece biraz bilgilenmiştim ben, hepsi bu. Yoksa o karşısında Masonluk hakkında hiçbir şey bilmeyen birisini bulmayı mı bekliyor, öylesini mi tercih ediyordu?
Of!… Böyle yapmamalıydım. Susmalı, bir şey söylememeli, onun anlatmasını beklemeliydim. O anlattıkça başımla anladığımı teyit etmeliydim. Sormadan yanıt vermeye kalkışmamalıydım. Yine yanlış yapmıştım işte. Şimdi ya kalkıp giderse!
Tanışmak kendimi anlatmak ve tatıtmak için binbir çabayla ayarlayabildiğim bu görüşme bambaşka bir hal alıyordu. Fikirlerinden faydalanmak, kendi görüşlerimi paylaşmak üzere evime davet ettiğim konuğumla, şimdi karşı cephelerde yer alıyoruz gibi hissediyordum. Oysa amacım kesinlikle bu değildi. Neleri hayal etmiştim, fakat iş nerelere gelmişti.
Endişeliyim. Kalbim hop hop atıyor gibi…

 


1 Comment

Serkan EGESOY

14/01/2013 at 4:40 pm

Hikayenin burasında haricinin konuşmaya fazla müdahil olması gizem unsurunu zayıflatıyor. Gizem için masonun konuşturulmasıyla gerçekçilik unsurunun korunması için haricinin konuşturulmasının bir denge içerisinde yapılması gerektiği kanaatindeyim lakin bu “hikaye” gerçek bir olaydan alınmaysa bir şey diyemem.

Log out of this account

Leave a Reply

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.

Haberdar ol

Yeni yazilardan haberdar olmak icin email adresinizi girin

YAZI ARŞİVİ

Son Yorumlar