Dünya yüzündeki mason örgütlerinin Masonluk anlayışları birbirini tutmuyor.
Bu yeni bir olgu değil.
Bildiğimiz kadarıyla, günümüzdeki Masonluğun ilk kez örgütlendiği 18. yüzyıl başlarında bile masonlar arasında belirgin görüş ayrılıkları vardı. Önceleri bireysel düzeyde olan bu görüş ayrılıkları kısa sürede gruplaşmalara dönüştü. Sonra bu gruplaşmalar birbirinden farklı amaç ve ilkeleri benimseyen, birbirinden farklı çalışma yöntemleri olan çeşitli ritlerin ortaya çıkmasına neden oldu.
Ardından ritler arasında yer yer birleşmeler görüldü. Bazı ritler ise uzun süre tutunamadı. 19. yüzyılda ritlerin sayısı giderek azaldı ama bu kez mason örgütlerinden hemen her biri, Masonluğun amaçlarının gerçekleştirilmesinde ötekinden yer yer farklı ilkeler benimsedi.
Bazı mason örgütleri, benimsedikleri ilkeleri kesinleştirdi. Bu kadarla da kalmayıp, çalışma yöntemlerini de kesin biçimlere bağladılar. Localarında uygulanan ritüelleri “hiçbir zaman değişmez ve değiştirilemez” olarak nitelendirdiler. Böylece, bir bakıma çağın değişebilecek ortamından, koşullarından ve gereksinmelerinden etkilenme olasılığını giderdiler. Geleceğe bağlı olmayan bir tutarlılık sağladılar.
Bazı mason örgütleri ise kendilerini çağın akışına bıraktı. Baktılar ki, geçmişten bu yana dünyada oluşmuş bulunan bilimsel, kültürel, toplumsal, siyasal ve ekonomik değişim dur durak demeksizin sürüyor. Gördüler ki, bugün hiçbir şey dün olduğu gibi değil ve bugün olan da yarına böyle kalmayacak. Anladılar ki, evrende değişmeyen tek bir şey varsa o da değişimin kendisi. Üstelik değişimin hızı da artıyor ve gelecekte daha da hızlanacağa benziyor. Dolayısıyla, çağın gereklerine ve gereksinmelerine ayak uydurabilmek bakımından, esnek olmayı, değişebilirliği benimsediler.
Kesinliği ve değişmezliği benimsemiş olan mason örgütleri, gerek kendi içlerinde daha tutarlı oldu gerekse dünya kamuoyuna karşı belirgin bir masonik tutum sergilediler. Fakat bundan ötürü eskidiler, giderek köhneleştiler, çağın gerisinde kaldılar. 20. yüzyılın sonlarına doğru varlıkları ve bir “mason örgütü” olarak işlevleri bakımından tehlike çanları çalmaya başladı.
Çağdaş olmayı benimsemiş olan mason kuruluşları ise, bu benimseyişlerinin kaçınılmaz gereği olarak sınırsız bir özgürlüğü savundu. Özgürlüğe sınır konmayınca her kafadan ayrı bir ses çıkar oldu. Bu yüzden kendi içlerinde bir türlü tutarlı olamadı, denge kuramadılar. Topluma dönük işlevlerinde ise, belirgin bir strateji oluşturamadılar. Dün başka türlüydüler, bugün başka.
Hangisi daha iyi?.. Hangisi daha doğru?.. Hangisi daha yararlı?..
Dünya’daki bu genel görünümü ulusal boyuta indirgeyip Türkiye’ye bakalım: İşte bir kanatta Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası, diğerinde Özgür Masonlar Büyük Locası. Kısaca HKEMBL ile ÖMBL.
Birçokları bu iki mason örgütünün birbirinin gözünü oymaya çalıştığını sanır ama aslında pek öyle değil. İkisi de kendi yolunu tutturmuş gidiyor.
Bu arada bir de Kadın Mason Büyük Locası var elbette. Kimileri bu örgütü ÖMBL’nin bir kolu ya da yan kuruluşu sanıyor ama o da yanlış. Bu büyük loca da kendi başına bağımsız bir dernek. Ancak tutumu ÖMBL’den pek farklı sayılmaz.
Bu başlık altındaki konumuz, Türk Masonluğu’nun geneline değil, sadece Özgür Masonlar Büyük Locası’na eleştiri yöneltmek olacak.
Şimdi diyeceksiniz ki «Peki ama Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’na eleştiri yok mu?»
Olabilir belki ama onu bir başka başlık altında düşünmek gerek.
Bu da bir yazı dizisi olacak. Eleştirilerime 2. bölümde başlayacağım.