Biraz da Sanat: Çeviri Mantığı
Category : Kişisel Bloglar
——————–
Üç yaşına girmek üzere olan kızım sayesinde bir kulağım çocuk televizyonlarında ve dolayısıyla kullanılan dilde. Daha da doğrusu çevirilerde…
Kızım bir ara “kes şunu” gibi bir söze takıldı. Bebekleriyle oynarken sık sık bu ifadeyi kullanıyordu ve ben, kızımın öğrendiklerinde yüzde doksan dokuz payım olduğunu bildiğimden kendimi yoklamaya başladım. Ben kızıma kızıyor muydum? Ben kızıma böyle mi kızıyordum? Ben kızıma neden böyle kızayım ki?
Hayır, konunun benle bir ilgisi yoktu. Bunu gayet iyi biliyordum ve yapmış olduğum süzgeç sayesinde benim dilimde “kes şunu” diye bir ibareye de yer yoktu. Peki, “kes şunu” bizim hayatımıza nasıl girmişti?
Cailou denilen çizgi kahraman, kibar yollu olsa da Gilbert’a “kes şunuuu” diyordu. Daha da kötüsü tüm yabancı çizgi filmlerde “kes şunu” çok sık kullanılan bir ifadeydi. Hangi çizgi filmi açarsanız açın, karşınıza bir yerde mutlaka “kes şunu” çıkıyor.
Madem öyle, o halde ben de CD alayım, biraz kontrolüm altında olsun şu dil meselesi diye; ama ne göreyim? Rapunzel‘in ilerleyen sahnelerde sevgilisi olacak kişi Flygen Rider da Pascal’a “kes şunu” diyor!
İngilizcem sular seller gibi olmadığından “kes şunu”ya karşılık gelen ibareyi kestiremedim. Ancak yetişkinlerin filmlerinde de “lanet olsun” diye çevrilen bir kalıp olduğunu çok öncelerden anlamış durumdayım.
Çünkü Türkçe‘de “lanet olsun” diye bir kalıp yoktur. Bunun yerine “Allah belanı versin!” deriz. Şayet Anadolu’nun iç kesimlerindeysek “toprak başına” deriz. Ama lanet olsun demeyiz. Çünkü böyle bir kalıbımız yok.
“Kes şunu” diye de bir kalıbımız yok ama çocuklarımız bunu duyarak, bilerek büyüyorlar. Dili, dil bilmeyen çevirmenler tarafından öğreniyorlar.
Bu çok kötü!
Çevirmenlerin yabancı dilden önce kendi dillerini bilmeleri gerektiğini düşünüyorum. Hatta bu konuda ısrarcıyım. Kendi dilini bilmeden yabancı bir dil öğrenenlerin ise çeviri yapmamaları gerektiğini düşünüyorum. Hatta bu konuda da ısrarcıyım.
Saçma sapan dil kullanan günümüz gençliğinin “kapiş“lerini “kanka“larını daha yeni yeni anlamaya başladım. Çocuklar, dillerini bilmediklerinden; kökü olmayan “ucubik” bir dil yaratmaya başladı. Keza onların da kendi dil ihtiyaçları var.
Dil bilimcilerimizin konuya dair büyük günahları ayrı bir yazı konusu. Ancak çocuk kanallarına alınan çevirmenlerin itina ile seçilmesi gerektiğini çok iyi anlamış durumdayım. Umarım kanal sahipleri veya yöneticileri de bunu anlayabilir.
Bir çevirmeni işe alırken, küçük bir sınav yapmayı çok mu lüks buluyorlar diye de düşünmekten kendimi alamıyorum. Vereceksin eline içinde “kes şunu” gibi yabancı ibareli yapılarının olduğu metni, bakalım nasıl Türkçeye çevirecek diye de oturup bakacaksın. Türkçeye çevirmenin, kelime kelime karşılığını bulup çeviren kişinin “çevirmen” olmadığını o gelen kişiye anlatmaları lâzım. Çocuk madem bir iş yapmak istiyor, o halde düzgün yapsın. Yaptığının yanlış olduğunu bilmiyorsa, doğruyu bulması da hayli zaman alır. Tabi onu işe alan kişi de bu bilgilerden yoksunsa…
O zaman bu, çok daha kötü!
Çeviri, kısaca şudur: Bir dilde anlatılmak istenen ifade, çevrilen dilin özelliklerine göre aktarılır. Çoğunlukla bu, kelime kelime çeviri yapmaktan çok uzaktır. Cümlenin genel yapısına bakılır, genel ifade yakalanır ( ne demek istiyor) ve ilgili dile, o dilin özellikleri ve nükteleri nispetinde aktarım yapılır.
Örneğin “La ilahe illellah” cümlesinde Arapça’dan kelime kelime çeviri yaparsak “Yok ilah, kesin Allah” demek zorunda kalırız. “Kes şunu” buna benzer bir çeviridir.
Ancak “İlah yok, sadece Allah var” dediğimizde hem Türk dilinin özelliklerini gözetmiş oluyoruz hem de çeviri yapmış oluyoruz.
“Allah’tan başka ilah yoktur!” demek ise kötü çevirmenliğin başka bir boyutu. Çünkü bu cümledeki anlam, cümlenin kedisinde olan anlamdan farklı. Oysa ki çeviride anlam asla değişemez. Kural işte budur.
Kendimce “kötü çevirmenler” için yeterli bir tenkitte bulundum sayıyorum ve kendi omuzlarımdan yükümü attım sayıyorum.
Darısı vicdan sahibi çevirmenlerin başına.
Görüşmek dileğiyle
Son Yorumlar