Evvelce söylemiştik ki insanlar dünyada kazandıklarını uykuları esnasında şuur dışlarına atarak orada biriktirmektedirler.
Hazır vakit bulmuşken biraz daha devam edeyim... Murat Özgen Ayfer, Adam Olmak adlı kitabında, yukarıda alıntıladığım Bedri Ruhselman'ın fikri ile örtüşebilecek bazı bilgiler vermiş. Şöyle demiş:
ORTAK BELLEK TEORİSİ
Bu teori “bellek” (hafıza) denilen şeyin sadece her canlının beyninde ayrı ayrı yer tutmadığını, tümünün dışında hepsinin birleştiğini, üstelik bunun “istenç dışı” bir olay olduğunu yani kişinin buna engel olamadığını ileri sürer. Bu olay bir bakıma bilgisayarla çalışan ve çok fazla bilgi depolayan bir kimsenin bunları kendi bilgisayarı dışında bir başka ve bu işleri yapan bir kuruluşun çok yüksek kapasiteli bilgisayarında depolamasına benzer ama aradaki fark o tür depolamanın bilerek, isteyerek yapılmasıdır.
Bu hipotezi güçlendirmek ve kanıtlamaya yönelmek üzere bilimsel yöntemle birçok deney yapılmıştır.
Amerika’da yapılmış olan bir deneyde, aynı türden birçok fare kullanılmış. Genelde birbirlerine benzer ama geometrik ayrıntıları bakımından da hepsi birbirinden farklı birkaç lâbirent hazırlanmış, fareler bir süre aç bırakılmış. Böylece kokusunu alacakları bir yiyeceğe bir an önce ulaşmaya eğilimli olmaları sağlanmış. Sonra içlerinden biri lâbirentlerden birinin belirli bir noktasına bırakılmış, bir diğer noktaya da farenin bulması gereken yiyecek konmuş. Lâbirentte dolaşarak doğru yolu arayan fare, bir süre sonra yiyeceğe ulaşmış.
Aynı deney, yine aç bırakılan aynı fare ile bir kez daha yapıldığında, yiyeceği bulma süresi kısalmış. Üst üste yinelendiğinde süre daha da kısalmış. Belli ki fare artık lâbirenti ezberlemiş. Ancak sonraları yiyeceği bulmak belli bir süreye bağlı kalmış.
Bu deneyden çıkan sonuç şöyle: “Fare doğru yolu öğreniyor ama bu yolu kullanması için geçen süre belli bir değerin altına düşmüyor.”
Bambaşka bir lâbirent alınmış ve aynı deney yinelenmiş. Benzer sonuç elde edilmiş. Ancak bu kez farenin her arayışının süresi öncekine oranla kısalmış. Bir sonraki değişik lâbirentte süre gene kısalma göstermiş. Üstelik lâbirentin giderek daha karmaşık oluşu olayın sonucunu etkilememiş.
Deneyin bu ikinci aşamasından da özetle şöyle bir sonuç çıkarılmış: “Fare yalnızca doğru yolu bulmayı değil, nasıl bulması gerektiğini de öğreniyor.”
Bu deneyde kullanılan farelerden biri lâbirentteki yolu iyice öğrendikten sonra, aynı lâbirente bir başka aç fare konmuş. Bu yeni fare lâbirent deneyine ilk kez sokuluyormuş. Yeni farenin, artık yiyeceği bulmakta ustalaşmış olan fare gibi aynı deneyim aşamalarından geçmesi bekleniyormuş ama hiç de öyle olmamış. Yeni fare, bu lâbirentte deneyim elde etmiş farenin yiyeceğe varmasına pek yakın bir süre içinde başarıya ulaşmış.
Aynı deney başka farelerle, başka biçimlerde düzenlenmiş lâbirentlerle de yapılmış. Başarının giderek arttığı görülmüş. Lâbirentler yeni fareler için bir “sır” olmaktan çıkmış.
Şaşkınlık içinde şöyle bir sonuca varılmış: “Fareler arasında bir iletişim var... Öğrendiklerini hemen hemcinslerine aktarıyorlar.”
Bu deneyde kullanılan farelerin hepsi aynı kafeste tutuluyormuş. Edindikleri bilgiyi aralarında konuşarak birbirlerine ilettikleri kuşkusu doğmuş.
Bunun üzerine, aynı deneyler en baştan ve bu kez apayrı kafeslerde tutulan fareler kullanılarak yapılmış. Sonuç değişmemiş.
Bunun üzerine şu yargıya varılmış: “Farelerin, aralarında iletişim kurmak için bir arada olmaları, birbirlerini görmeleri gerekmiyor.”
Daha ileri gidilmiş... Yepyeni bir lâbirent hazırlanarak tüm deneyin ilk bölümü Amerika’daki bir laboratuarda yapılmış. Hemen sonra, aynı lâbirent ile Avustralya’da yapılan deneyin sonucu akıllara durgunluk vermiş. Amerika’daki bir fare yolu öğrenir öğrenmez, Avustralya’daki fareler de onun kadar olmasa bile ona pek yakın bir yetkinlikte yolu öğreniveriyorlarmış.
Buna benzer daha birçok deney yapılmış Hepsinden benzer sonuçlar elde edilmiş. Varılan yargı şöyle: “Farelerin arasındaki iletişim uzaklıktan da etkilenmiyor.”
Tüm bunların nedenini ve nasılını “Ortak Bellek Teorisi” şöyle açıklıyor: “Her canlının bedenindeki belleğin kapasitesi sınırlıdır. Aslında tüm bilgilerin depolanmakta olduğu bir ortak evrensel bellek vardır. Tüm düşünceler, psikonlar ile taşınarak burada biriktirilir. Her canlı, kendi yetenekleri ölçüsünde bu ortak bellekte tutulmakta olan bilgileri alıp kullanabilir.”
Dolayısıyla “psikon” denilen canlı düşünce cisimcikleri salt insanlara özgü değil. Hayvanların da kendilerine göre bir düşünme yeteneği var ve bunlar da psikon üretiyor.
Bu deneylerden elde edilen sonuçların ayrıca “belli bir fare türü” için geçerli olduğu da saptanmış. Başka bir tür fare aynı lâbirente sokulunca işe sıfırdan başlamak gerekmiş. Ancak o diğer tür arasında da benzer sonuçlara varılmış.
“Ortak Bellek Teorisi”nde bu durumun açıklaması da şöyle yapılıyor: “Her canlı cinsi -hatta aynı cinsteki canlıların türleri- ortak belleği birbirlerinden farklı frekanslarda kullanıyor. Bu nedenle de canlı türlerinin ortak bellekte depolanan bilgileri birbirine karışmıyor. Belli bir canlı türüne özgü olan bilgileri başka canlı türleri edinemiyor.”
Bu anlatım, bir bilgisayar ağının belli bir yerine konulmuş olan verilerden yararlanabilecek olanların ancak bildikleri şifreyi kullanarak bilgi birikiminin sadece belli bir bölümünü elde edebilmekte oluşlarına benziyor. Gerçi bilgisayar kullanmada uzman olanlar bilmedikleri şifreleri çözerek aslında ulaşamamaları gereken bilgileri de elde edebiliyor ama farelerin böyle bir şansı olmasa gerek.
Ortak bellekten nasıl yararlanılabileceğine ilişkin olmak üzere de şöyle bir açıklama yapılıyor:
“Bazı canlılar, ortak bellek alanına kendi istemleriyle ulaşabilir ve oradan istedikleri bilgiyi alabilir. Bu onların bir genetik yeteneğidir. Bu genetik yetenek, insan dışı hayvanlarda daha yüksektir. Böceklerde çok daha yüksektir. Ancak insanın gerek diğer hayvanlara gerekse böceklere oranla farklı bir özelliği vardır: İnsan alt bilinçte yer alan ortak bellekten yararlanma yeteneğini üst bilince çıkararak geliştirebilir. Ancak bunun için çok uzun ve yorucu, bir o kadar da sabır ve direnç gerektiren özel bir eğitimden geçmesi gerekir.”
Demek ki herkesin ruhsal enerjisi vardır ama herkes bunu olması gerektiği gibi kullanamamaktadır. Kimileri böyle bir yeteneği olduğunu bilmemekte, kimileri farkına varınca şaşkınlığa uğrayabilmektedir. Kimileri de bu yeteneği çalışarak edinebilmektedir.